Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

7 Şubat 2009 Cumartesi

FATIH MIKA KONUGUMUZ..

Bugun konugum Fatih Mika..



Fatih bizim arkadasimiz.. Arkadaslarini arayip soran, hatir gonul bilen bir insan.. En cok da Federico'nun arkadasi.. Ona satin alinamayacak armaganlar veren, gravurler, ebrular yaptiran, onunla beraber kaleiodoskop yapip, Federico'nun gunlerce okulunda hava atmasini saglayan bir arkadas.. Bizim icin kucuk nar fidanlari, biber fideleri yetistiren, bana Piazza Vittorio'dan ayva alip getiren bir arkadas.. Yani entellektuel tarafi, insan yanini ortmemis bir insan.. Bir sanatci..

Onun sanatci kimliginden ben soz edecek degilim.. Aslinda Roma'da actigi sergilere gidip bazilarini ortak blogumuz Tofu'da bana hissettirdikleri ile anlatmistim.. Hatta bazilarinin yapilislarina bir kosesinden taniklik ettigim gravur kuslari icin, (onun kuslarla ilgili yazilarindan yola cikarak), siir yazmisligim bile vardir..

Zaman zaman ugrarim atolyesine Fatih'in.. Cay demler, konusuruz.. Onun ogretim uyesi oldugu, Roma Guzel Sanatlar Akademisindeki hayatindan, benim hic bitmeyen islerimden bahsederiz.. Hayati elege koyup eleriz bazen..

Geldigin icin tesekkur ederim Fatih.. cok mutlu oldum.. Yine beklerim..

Mehtap 7 Subat 2009'Roma
-------------------------------------------------







HER TUTTUGU ALTIN OLMUS..

Herhalde yolları o köye düşmüştü. Yüksek duvarların arkasından, avludaki akşam sefalarını, şefaf kırmızı laz üzümlerini, nehirin yamacına söğüt ağaçlarının dalları örülerek yapılan teraslardaki dometesleri ,biberleri göremeseler de; fırında pişen böreğin, yaprakları titreşen fesleğenlerin kokularını duyamasalar da; dağlardan eriyip gelen karların soğuk sularının gürül gürül akışına eşlik eden bir tınk tınk sesini işitiyorlardı.

Yemenili bir kadın yüksek demir kapıyı açınca, alabros traşlı yaramaz çocuk babasının elinden kurtulup hemen avluya daldı. Arkasından avluya giren anne ve baba da yaramaz çocuk gibi oracıkta donup kaldılar.

Halı tezgahının önüne oturmuş bir kız çocuğu, tezgaha gerilmiş iplere kırmızı, beyaz, yeşil ve siyah ipliklerle düğümler atıyor, sanki gökteki iplere resimler bağlıyordu. Yaramaz çocuk büyülenmiş, bu oyunun tamamlanmasını bekliyordu. Bu düğüm üzerine düğüm eklenerek oynanan oyun öyle kolay bitmiyordu. Çocuk, bu bitmemiş halıyı satın almak istedi. Halıyı dokuyan kızın yanakları utancından Balthus’un resimlerindeki yaşıtlarınınki gibi kızardı. Bitmemiş bir halı hiç satılır mıydı? Halbuki yaramaz çocuk halıyı değil, o bitmemiş halının üzerindeki tek tek motifleri, ihtiyar kadın sidiğiyle, ağaç kökleriyle, böceklerle, topraklarla boyanmış rengarenk yünleri, bütün bu oyunu birleştiren tınk tınk seslerini almak istiyordu.

Çeyizinin parasını biriktirmek için bu halıyı ören kızı, şalvarlı,yün yelekli ninesi satması için ikna etti. Ve halıyı koltuğunun altına yuvarlayıp koyan çocuk, daha düğümler atılmamış ipleri peşinden sürükleyip giderken. Yaşlı kadın ”Sağol, benim torunumu mutlu ettin, dilerim her tuttuğun altın olsun.” dedi.

Bu yaramaz çocuk, 1881 yılında İspanya’nın Malaga şehrinde doğan Picasso idi. Gerçekten de yaşamı boyu neye dokundu ise altın yaptı. Hatta altından da fazlasını.


Geçen Pazar günü Roma’da Vittoriano’da gittiğimiz Picasso’nun sergisinde, Picasso’nun bazı resimlerini ve gravürlerini sanat olsun diye değil de, altın olsun diye yaptığını görünce böyle bir hikaye uydurdum işte.



Fatih Mika 6 Şubat 2009 Roma

9 yorum:

beenmaya dedi ki...

buradan bile olsa Fatih Bey'şe tanıştığım için onur duydum. çok teşekkürler bizlerin tanışmasına vesile olan güzel yürek...ve her ikinizede sevgiler selamlar...

funda dedi ki...

lütfen Fatih Bey'e bu güzel konukluk için teşekkürlerimizi iletirmisin Mehtapcım.. onun da her tuttuğu altın olsun.. sevgiler uzaklardan..

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

tüm altın tozları bulaşmış bile fatih beye..
ne harika bir enerjii..
sevgiler her birinize..

Brajeshwari dedi ki...

:)

Fatih'e sevgilerimi iletiyorum. Özledim onu..

Benim bir sakızım vardı kendisinde, o altın olmuşmudur acaba İtalya'nın bir yerinde...:)

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Arkadaslar,
sevgileriniz ve selamlariniz icin hepinize tesekkurler..

Burcu'cugum, Fatih'in senin sakizin icin yazdigi oykuyu hatirladim, tekrar gulumsedim.. eminim yapistirmistir biryerlere..

Nilambara dedi ki...

benimse yüreğim buruldu :)

hem Fatih'i ve yazılarını özlediğim için hem de hak etmediğim kırgınlığı için :)

sevgiler ikinize de..

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Nilambara,
ben de Fatih'in yazilarini okumayi seviyorum.. saniyorum wabpage'inde zaman zaman farkli cizgide yazilari olacak.. Tekrar okuyacagiz yani.. ustelik zaman zaman bana konuk gelecegini de umuyorum..

Zamandan Sızan dedi ki...

insanın yaşamına değer katan insanların çoğalmasını daha çok tanınmasını diliyorum kendi adıma..ve tanıştırdığın için sana da teşekkür ederim sevgili Mehtap.

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Kiymet, Fatih gectigimiz kis Ankara'da ve Istanbul'da pespese kisisel ve karma sergiler acti.. roma'da actiklarina ben yetisememis hatta onun icin, fatih'in frenleri diye tofu'da bir de yazi yazmistim..
Onumuzdeki ay yine Istanbul'da bir sergi icin.. Ankara programi olursa belki gravurlerini dogrudan gorme firsati bulursun..
Sadece kendine ait teknikleri oldugunu yaziyorlar elestirmenler..