Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

24 Haziran 2012 Pazar

BIR PAZAR SABAHI....

Kahvalti yapsak senle bir pazar sabahi... 


Oylesine bir pazar olsa, herhangi bir pazar ...  Hava hafiften serin olsa...

Cantamda yapilacaklar, alinacaklar, tamamlanacaklar listesi olmadan, saclarimda deniz kokusuyla insem vapurdan ya da denize yakin yasamadigim icin, ben oyle sansam...

"Cok guzel bir yere gidecegiz, boreklerine bayilacaksin, ustelik butun gunluk gazeteler de masaya geliyor, seni ozlediklerinle basbasa birakacagim, kahvemizi icerken iki cift laf ederiz" desen... 

Vapurda  yarisini martilara attigim, yarisini yedigim simidi dusunup, gulumsesem icimden, ama sana soylemesem...

Ruzgarla beraber sayfalarini cevirdigim gazeteyi iyice cantamin dibine dogru itsem...

Yuzune baksam, "ne iyi ettik de kahvaltida bulusmayi akil ettik, hem de daha sehir uyuyorken" desem...

Kahvalti yapsak seninle bir pazar sabahi... Adi da kendisi de kahvalti olsa...

Deniz olan bir sehirde, herkes daha uyuyorken, hayatin bizi savurdugu mesafelere inat, gunluk yasamin gailelerine kafa tutarak, cantamizda yapilacaklar, alinacaklar, tamalanacaklar listeleri olmadan...

Ya burada cappuccino-cornetto ya orada kahvalti gibi bir kahvalti... (ben ikinciyi tercih ederim, seni bilemem...)

Bir pazar sabahi bulussak seninle.... Konussak, dertlessek, paylassak hizla gecen yillarda yasananlari... Ince belli bardaklarda cay, domatesin uzerinde kekik, siyah zeytinde pul biber ekili osa... Gazeteleri once ben acsam, sana cantamda duran, ruzgarla sayfalari cevrilmis gazeteyi uzatsam... Oyle guzel gulumsesen her zamanki gibi...

Ne guzel olurdu..

...

24 Haziran 2012'Roma

*uzaklardaki butun arkadaslarima... Gozden iraksiniz ama, gonlumden degil....

19 Haziran 2012 Salı

SUCCEDONO... SONO COSE CHE SUCCEDONO...

http://www.youtube.com/watch?v=YdsXqQNNrBk&feature=related


Bazen zaman yanimdan gecip gidiyor ve ben duruyorum… Oylece bakiyorum gecip giden gune… Yillar once, Ankara’da Kibris sokaktaki cati katinin mutfagina asili Snoopy posteri gulumsuyor ve soruyor tipki o yillardaki gibi, “bugunu yasamak o kadar gerekli miydi ?” diye…


O yillarda yasanilacagi umulan gunler o kadar sonsuz ve o kadar sinirsiz ki, bir eksik bir fazla farketmiyor… Begenmedigim gunleri yok sayiyorum, yasanmamis farz ediyorum oluyor bitiyor…

“Bugunu yasamak gerekli miydi ?” diye soruyor Snoopy… Gulumsuyorum, cevap vermiyorum…

Roma yaniyor, oyle boyle degil kavruluyor… Benim icimde cok hos bir ruzgar esiyor bugun… Ruhumu serinletiyor, artik iyice kisalmis saclarimi ne kadar alt ust edebilirse o kadar alt ust ediyor, boynumdan sirtima dogru iniyor…

Kibris sokaktaki cati katindan bir aralar gecen yolum, Bozkirlara savruluyor, oralardan dunyanin en guzel sehirlerinden birine dusuyor iste simdi bu son yillarda… Ben hic sormuyorum kendime, "bugunu yasamak gerekli miydi" diye…

Yasamdaki herseyin bir neden sonuc iliskisine dayandigini, gecmiste yarattigim nedenlerin, bugunu olusturdugunu, onun icin yarini dusunuyorsam bugunku nedenleri iyi secmem gerektigini biliyorum…

Federico’yu yaz okulundan almak uzere bekliyorum barda… Yaz okulu degil, bir klup aslinda… Cam agaclarinin altina saklanmis havuzu, cok bakimli tenis kortlari, her koseye gizlenmis salincaklari, hamaklari ile bir cennet…

Hastanedeki bir tartisma sirasinda masaya indirdigim, hem de oyle bir iki kere degil cok kere indirdigim sol elim agriyor… Kendime inanamiyorum… Hava bu kadar sicakken, benim icimin serin serin ferahligi bu yuzden olabilir mi bilmiyorum… Seda’ya ben Turkum, Inonu’lugum tuttu diye anlatiyorum yasanilanlari… "Oh, icim ferahladi" diyor, gunlerce yasanan boguk havadan sonra inmis bir sagnak gibi...

Bardaki muzik dolabindan bugunlerde cok dinledigim bir albumun en sevdigim sarkisini seciyorum… “Non vivo piu senza te”

Monitorden Biagio Antonacci’nin o guzel gozleri bana bakiyor… “Oluyor boyle seyler hayatta, boyle hosuma gidiyorsun” diyor…

Biliyorum, onun icin hic “bugunu yasamak gerekli miydi ?” diye sormuyorum kendime… Siz de sormayin... Bu yakisikli adamin son sarkisini dinleyin (yukaridaki linke tiklayin lutfen), boyle seyler oluyor iste deyin... (sono cose che succedono...)

Gulumsuyorum… Bu ne yakisikli bir adam boyle, bunlardan bir tane de bizim hastanede olsa, sol elimin agrisi hemen gecerdi diye dusunuyorum...

Ben hic degismeyecegim biliyorum…

19 Haziran 2012’Roma





4 Haziran 2012 Pazartesi

O SENIN TAS DEDIGIN...

Turkiye donusleri cok huzunlu oluyor... Son iki gun icime iyice coken ayrilik acisi, Roma'ya dondukten sonra da kolay kolay gecmiyor. Fotograflara bakmiyorum hic... Hatirladiklarima gulumsuyorum yuregimden...

Bu yil da Federico ile yaptigimiz ilkbahar kacamagindan ikimiz de kalplerimizi Ege'de birakarak donduk... Oyle guzeldi ki, evde olmak, sevgiyle sarilip sarmalanmak, eski arkadaslarimizla bulusmak, yenilerle tanismak ama encok yeniden evin kizi olmak...

Salih Hoca* ile de iki yildir bu vesileyle karsilasiyorum...

Ogrencisiyken hem cok severdim, hem de sayardim... Klasik bir insan degildi, siradan hic degildi, farkliligini bize yaptirdigi her farkli iste gosterirdi... Mesafeliydi, ogretmeyi ciddiye alirdi ve ogrencisine saygi gosterebilen ogretmenlerdendi...



Federico ile planlanan tekne gezisine cikmak, balik tutmak  kismet olmadi ama, korfeze serptigi o guzelim eserleri kucuk bir turla, onun rehberliginde gezdik... Ben cok heyecan duydum gorduklerimden, hayran oldum...

O bizim tas dedigimiz cansiz nesne nasil canlanir, nasil renk ve ahenk bulur, nasil rengarenk olur, nasil hayata karisir, nasil bir zeytin tanesine donusur, nasil bir su damlasi olur izledim...




Oykulerini kendisinden dinleyerek, bir mozaigin nasil tasindigini, nasil monte edildigini ogrendim..

Enson eseri "Rengarenk" Gure Afrodit Termal Mozaigi,  susledigi duvara gercekten yasami getirmis.., Cok farkli, cok sira disi bir mozaik... Onunden ayrilamadim bir turlu...

Iki gun once dogum gunuydu Salih Hoca'nin... Hic merak etmedim kac yasinda diye... Cok uzun yasayacagini biliyorum cunku... Yasantisi, yasatmayi basardigi taslarla, mozaikleriyle uzayacak kimbilir hangi yillara...







Iyi ki ogrenciniz olmusum... Hayatima sanatin onemini bir sekilde eklediginiz icin, hepimize verdiginiz emek icin ve en cok ta, bizim tas dediklerime can kattiginiz icin tesekkur ediyorum...

Bu yaz tekrar gorusmek uzere...

* (Salih Cebe, Mozaik sanatcisi)

6 haziran 2012, Roma