Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

19 Kasım 2013 Salı

BEFORE & AFTER , NURI'NIN OYKUSU...

Ben onu erkek sanmistim rumuzundan oturu... Gencecik bir kadinmis... Hayati seven, meslegine bagli, arkadaslari bir odada otururken, obur odada cocuklarla yag satarim, bal satarim oynayabilecek kadar cocuk, hayatin ona gosterdigi olumsuzluklara uzulse de, ileriye bakabilen bir cesur yetiskin, bugunu yasamayi unutmayacak kadar gercekci bir kadin... Basarisini oyle siradan bir seymis gibi anlatiyor keyifle." Iste hepsi bu" diyor gordugum en hos fotograflardan birini ekleyerek...

Sevgili Nuray, tarhana corbasi icebilir miyim dedigin gunden itibaren hatirliyorum seni... O gun bizim evde nohutlu, uzerine beyaz peynir serpilmis tarhana corbasi vardi... Onun icin, senin oykun sana ozel ve cok guzel... Paylastigin ve burada oldugun icin cok tesekkur ediyorum ve Roma'dan en icten sevgilerimi yolluyorum...

Çocukluğumda, genç kızlığımda safinaz derlerdi bana

Annem pantolon giymemi istemezdi yakışmıyormuş, e etek giysem bacaklar ne olacak
Her girdiğim ortamda kilom mevzu olur annemin canı sıkılır

Hiç bi şey yemem, iki gün aç dursam acıktım demem. Bi hatırladığım margarin sürülmüş  ekmek

Hiç bi şeyi yemem ama işkembe çorbasına bayılırım

Sonra herşeyi yiyip içip kilo almadığım bi ergenlik, ne mutlu bana
İlk uyarı teyzemden "aslında kilo almaya müsait bi yapın var yavaş ol"

Üniversite okurken düzensiz beslenme ile tanışılır,  poğaça, sosisli ,çikolata, ekmek arası döner...

Kurabiye ile acılı ezme yemişliğim var, ne bulursak onu yerdik kısacası

İlk kilolar geldi kilo değil sanki şişmiş gibiydim tartılmadım, bi anlamı yoktu o zaman sayıların, üniversiteye başlarken 45 dim onu biliyorum

Yaz tatili anne yemekleri hemen normale dönülür

Okul bitince öğretmenlik hayatı başladı, evde arada bir spor boy 167 kilo 50 herşey çok iyi, yine yiyorum kilo almıyorum zamanları
23 yaşında evlilik, kocaya kendini beğendirme maksatlı yemekler pastalar börekler 55 kilo olmuşum ve hamileyim

Fırsat bu fırsat ne bulursan ye dönemi ve ek bazı rahatsızlıklarla 25 kilo alıverdim 9 ayda

Emzirme döneminde bol su içiyorum, az şekerli kompostolar, zeytinyağlı yemekler yapıyorum Börek pasta çörek yok, evdeyim spor yok ama zaten emzirirken 1 saat koşmuşcasına ter atıyorum güzel güzel veriyorum kiloları. Oğlum 9 aylıkken tartılıyorum 58'e düşmüşüm

Beş sene böyle her şey iyi gidiyor sonra ikinci hamilelik başlıyor 22 kilo alınıyor 63'e dönülüyor

Sonra bana keyif vermeyen ters giden durumlar falan filan ve film kopuyor 67

Mevsimlerden Roma'yı buluyorum sanırım Portakal Ağacı sayesinde

Okuyorum okuyorum dört sene sadece okumakla yetiniyorum

O beni cafe fernandoya gönderiyor ve  başka yerlere, arada gruplar başlıyor kaçırmış oluyorum, sonradan takip edemiyorum etmek istemiyorum illa bi grubun içinde olmak istiyorum

Mutfakta bi kanepe var, ev ahalisi serilmiş ben yemek yapıyorum "senin de artık maşaallahın var diyor biri", bacaksızın teki gülüyor, diğeri "anne sen hamile misin" diye soruyor, üzülüyorum

Çocukları uyutuyorum, bir dizi açıyorum, önce bir parça sonra yarım ekmeği zeytin peynir ezme ile yiyorum, üzerine bazen bir bazen yarım paket bisküvi
İnternete takılıyorum her akşam , o aralar Mevsimlerden Roma'yı açmak aklıma gelmiyor ama bi akşam hem de  yazının yayınlandığı akşam açıyorum vee daveti alıyorum davete icabet ediyorum

Söz dinliyorum kimseye söylemiyorum diyete yo sağlıklı beslenmeye başladığımı
Bol su içiyorum,  hayatta meyve yemeyen ben meyve yiyorum hatta gizli gizli yiyorum kimse anlamasın diye, cayı sekersiz içiyorum en zoru bu oluyor

Memlekete gidiyorum, çok tehlikeli ama söz verdim bi kere kayıt oldum dönmek yok

Annanem hastanede iki üç gün refakat ediyorum, merdivenleri inip çıkıyorum ton balığı kutuları taşıyorum yanımda,

sonra hala oluyorum üçüncü kez, bi evde dört çocuk bir bebek bir lohusanın yanındayım, onlara başka kendime başka hazırlıyorum yemekleri
Tartılma zamanı geliyor, 64,5

Sonra, sonrası annanemi uğurluyoruz ebedi yurduna cennete İnşaallah,  o zaman şaşıyor üç beş gün ama kopmuyorum kopmamam lazım, hayat devam ediyor ben de daha sağlıklı bi hayat sürmek istiyorum

Tartılın diyor Mehtap, evde tartı yok ( hala yok bu arada) komşudan istiyorum sabah tartılıyorum 59,5, ikinci tartılma tarihinde sonuç bu, sonra listeleri birebir değil ama genel kurallara uyarak izliyorum. 23 nisanda 58'i  görüyorum artık benimle birlikte herkes görüyor (gören ve farkeden herkes söylemiyor buna hazır olun, kilondan bahsetmekten zevk alanlar zayıflanmandan sanki pek de mutlu olmuyorlar gerçek bu)

Bi kaç daralttırma, bi kaç yeni kıyafet, verilmeye kıyılamamış eskiler ve balayında alınmış bir etek çıkıyor dolaptan
İ
Işte hepsi bu...

Bu öykünün kilo verme kısmı az yazıldı çünkü öyle büyütülecek bi şey değil, ben yaptıysam (listeler düzen bana göre değil ben bir balık burcu insanıyım) herkes yapabilir, yeter ki isteyin ama önce güvenin.

Ben Mehtap' a çok güvendim.
Şimdi karşılaşsak ona bu kadar rahat Mehtap diyemem, hem benden büyük hem çok değerli, saygın bi doktor, doktor hanım derim kesinlikle ama burda Mehtap diyorum ona, affına sığınarak ve çok teşekkür ediyorum, burdaydım burda olacağım sen yeter ki yaz.

Son olarak verilen kiloların yanında kazanılan arkadaşlıklar en güzeli onlar kendini iyi biliyor hepsini hepinizi çok seviyorum

Nuri ( rumuz seç denilince öyle oldu, ben Nuray)

19 Kasim 2013' Roma




27 Eylül 2013 Cuma

SEBAHAT'IN BASARI OTESI OYKUSU...


Butun oykuleri cok seviyorum, tekrar tekrar okuyorum, varsa fotograflarina bakıyorum...Ama bazi oykulerin kalbimde ayri bir yeri oluyor. Sebahat'in oykusu iste onlardan biri...
Ozguvenle adini soyadini fotografini koyarak yazmis, bize kendisiyle beraber "F" vitamini, kendi gibi hos, bakimli ve arkadaslarina destek olan, paylasan calisma arkadaslarini da konuk getirmiş...
Kendini analiz ediyor, yanlislarinin neler oldugunu ve ne yaparak doğru beslenme uyguladigini anlatıyor buyuk bir içtenlikle... Onerilerde bulunuyor, pratik yeşil çorba hazirlama ve saklama tarifi veriyor.
Oda arkadaslarinin, saglikli beslenme konusundaki kararliligini paylasmalari, onunla beraber uygulamalari, sevgili esinin onu anlayıp destek olmasi da  gerçekten cok önemli ve cok ozel bir nokta bu oykude...
Sebahat bizlerden biri... Calisiyor, koşturuyor, hayata yetişmeye calisiyor ve o sirada hepimize zaman ayirip oykusunu de yazıyor... Paylasiyor...  Keyifle okuyacaksiniz..
Sevgili Sebahat, sizi hem tum kalbimle kutluyorum, hem de Roma'dan sevgiler yolluyorum... Inandiginiz, uyguladiginiz ve paylastiginiz için binlerce teşekkürler...
---------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Ben Sebahat ELİTAŞ, 14 Ocak tarihli  sınıfa Suhendan olarak kayıt oldum. 50 yaşında ve 1.68 cm boyundayım.   Mehtap Hanımın emeklerinin boşa gitmediğinin, benim gibi, daha bir çok kişinin hayatını olumlu yönde değiştirdiğinin bir göstergesi olarak hikayemi sizlerle paylaşmak istedim.
35 yaşımda evlendiğimde  59 kiloda fit bir bayandım. Ben Karadenizli, eşim Doğulu olduğu için yemek kültürleri bizden çok farklıydı. Hamur işi ve et yemekleri en çok tüketilen  gıdalardı. Yeni evlendiğimde çalıştığım için kayınvalidemde yemeğimizi yiyor, çayımızı içiyor ondan sonra evimize gidiyorduk. Yemekten kalktıktan hemen sonra çayın yanında mutlaka pasta börek gibi şeyler yapılıyor ve dayanamayıp ben de yiyordum. Arkasından meyvemizi yiyip evimize gidiyorduk. Hiç farkına varmadan devamlı yemek yiyen ve bundan çok keyif alan biri oldum. Artık midem genişlemiş, kilo almaya başlamıştım.  Özel günlerde 7-8 çeşit te olsa “bugün var yarın yok mantığıyla” hepsinden birer tane yiyor, kendime engel olamıyordum.
 

 
 
 

Eşim de ben de tatlıya çok düşkünüzdür. Saat bizim için hiç önemli değil gece de olsa canımız tatlı çektiğinde yerdik. 
 
Ben zamanında sağlığıma zarar veriyor diye sigarayı bırakmıştım ama bu yeme isteğime bir türlü söz geçiremiyordum ve seneler geçtikçe,  kilolar üst üste bindikçe sağlığım da bozulmaya başladı. Dizlerim bedenimi taşırken zorlanır, bel fıtığım da kendini gösterir oldu. Ağrısı kalçama, ayak başparmağıma vuruyordu.  
 
Belimdeki ve topuğumdaki ağrı için doktora gittiğimde,  doktor kilo vermem gerektiğini söyledi ve beni diyetisyene yönlendirdi. Diyetisyenin verdiği listeyi 1 hafta uyguladım ama devamını getiremedim. 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir,7-8 adet zeytin vs. bana ters geliyordu. 
 
Sadece yazlığa gittiğimde 1 ayda sabahları 1 saat yürüyüş arkasından 1 saatlik yüzme öğleden sonra tekrar 1 saat yüzmeyle 5-6 kilo vererek yazlıktan mutlu bir şekilde dönüyordum.  Fakat yeme alışkanlıklarım değişmediği için 2 ayda vermiş olduğum kiloları fazlasıyla geri alıyordum.
 
Ta ki portakal ağacında Hatice hanımın “mevsimlerden roma” sayesinde 20 kilo verdiğini öğreninceye kadar bu böyle devam etti. Hemen sizin siteye yönlendim ve o gün akşama kadar yazılarınızı ve zayıflayan arkadaşların öykülerini okudum ve o an kararımı verdim pazartesiyi beklemeden o gün sizi takip etmeye başladım. İşte bu dedim aradığım site, doktorum, diyetisyenim...:))
 
 
23 Aralık 2010 yılında 80 kilo ile beslenme alışkanlığımı değiştirmeye karar verdiğimde çalıştığım işyerindeki oda arkadaşım siteyi inceleyerek, bana destek olacağını, gerekirse birlikte yapabileceğimizi söylediğinde çok sevinmiştim. Çünkü biliyordum ki karşımda değişik şeyler yendiği zaman dayanamayıp diyeti bozarım. Arkadaşımın  verecek fazla  kilosu yoktu fakat ara öğün alışkanlığı da yoktu. Sabah kahvaltıdan öğle yemeğine kadar hiçbir şey yemez fakat öğleden sonra çay saatinde iyice dağıtırdık.
 

 

23 Aralık Perşembe sabahı sade bir kahvaltıyla güne başladık. Kahvaltıdan 1 saat sonra akşamdan hazırlayıp, kavanoza koyup getirdiğim metabolizma çayından birer bardak içtikten sonra 11:00 gibi 1 elma ve 2 cevizle ara öğünümüzü yaptık. Alışverişlerimiz için çekmecemize kumbara bile koyduk.J

  Öğle saatinde işyerimizin bahçesinde (plates olmadığı günlerde) en az yarım saat yürüyüş yapıyorum. Aynı zamanda sabahları kalkınca 10-15 dakika kadar esneme hareketlerimi yaparak güne hazırlanıyorum. Bu hareketler kan dolaşımımı hızlandırıyor, kaslarımı açıyor güne daha zinde ve mutlu başlamamı sağlıyor. Arkadaşım da sabahları işe gelmeden önce haftanın 4 günü 1 saat yürüyüşünü yapıyor, duşunu alıp öyle işe geliyor ve ayrıca da hoca eşliğinde haftanın 3 günü yaklaşık 45 dakika plates yapıyoruz.

Sizinle tanışmadan önce şöyle bir hatamız vardı; öğlen yemeklerinde daha az kalorili olması adına yarım yağlı yoğurdun içine 1 elma ve 2 kaşık yulaf ezmesi ekleyip öğün yapıyorduk:(  Sizden sonra öğünümüz düzenli bir şekilde bol yeşillik ve zeytinyağlı yemekten oluşmaya başladı, dönüşümlü olarak zeytinyağlı yemeğimizi bir gün ben bir gün arkadaşım yaptık ve hala da aynı düzene devam ediyoruz. Şu anda odada üç arkadaş çalışıyoruz O da bize uyum sağladığı için hiç zorlanmadık. Her öğünde farklı ekmek tüketmeye dikkat ediyoruz. Gün içinde yeşil çay ve bol su içiyoruz. Arada bazı sabahları 1 litre kaynamış suyun içine yarım limon dilimleri, 1 tane tarçın, biraz tane karabiber, birkaç karanfil atıp işyerinde (metabolizma çayını yapamadığım zamanlar) arkadaşlarla içiyoruz. Hem tatlı krizimizi önlüyor hem de kış boyunca bizi hastalıklardan koruyor. Ayrıca içtiğimiz çayın ve içtiğimiz suyun içine bir parça kök tarçın ve birkaç tane karanfil atıp öyle içiyoruz.(bazen nane yaprakları da olabiliyor) Öğleden sonraki ara öğünümüzde siz neyi önermişseniz onu, akşam yemeğinde ise bol salata ve ev halkına ne hazırlamışsak, makul miktarda, sağlıklı bir şekilde pişirilmiş yemeğimizi yiyoruz.


 

Çalışan hanımlar için Yeşil Çorba ile ilgili bir tüyo verebilirim. Yeşil çorbayı aklıma gelen bütün yeşillikleri birleştirerek yapınca çok fazla oluyor. Fazlası buzlukta yer işgal ettiği için 1 litrelik kavanozlara kaynar şekilde doldurup, ağzını iyice kapatıp, havlunun üzerine soğuyana kadar baş aşağı koyuyorum, üstünü başka bir havluyla kapatıyorum 2 gün sonra mutfak dolabına kaldırıyorum (Konserve domates gibi) uzun süre bu şekilde tazeliğini koruyor. Bu arada yoğurdumu da 2 senedir kendim yapıyorum. İnanın hazır yoğurdu artık yiyemiyorum… Aynı zamanda hazır meyva suları ve asitli içeceklere yaklaşmıyorum bile. Yazlık meyvelerden, şeftali, kara erik, japon elması vs.. kış meyvelerinden, armut ve elma karışımından Şekersiz meyve marmelatı (konserve kavanozlara yukarda yazdığım şekilde) yapıp, yoğurduma karıştırıp yiyorum

Tekrar belirteyim arkadaşımda kilo olarak hiçbir değişim olmadı ama ben 80 kilodan 65 kiloya düşerek tam 15 kilo verdim. Bel, diz, topuk ağrısı uçtu gitti.J Her zaman kendimle barışık, kendimi, doğayı ve hayatı seven bir insandım fakat sayenizde giden kilolarım ve geri gelen sağlığımla çok daha mutlu hissediyorum, aynaya severek bakıyor, kıyafet almaya gittiğimde 44 beden yerine 38 veya 40 (bazen kalıbına göre değişiyor) bedene giriyorum. Mutluluğumu daha nasıl tarif edebilirim ki?   Bu arada sizden öğrendiklerimle sağlıklı beslenerek ve bildiklerimi çevremdekilere anlatarak, öncelikle eşimi, kayınvalidemi ve kardeşimi de bir hayli hafifletmiş bulunuyorum.


 

Şu anda her şeyden azar azar yiyerek  (arada kaçamaklar da yaparak) fazla kaçırdığım zamanın ertesi günü karbonhidratlı besinleri kısarak ve çiğ sebze yiyerek (bazen de meyve suyu yerine sebze suyu içerek) yani dengeli beslenerek 1 seneye yakın bir zamandır kilomu koruyorum. (2-3 kilo fazlam vardı onları da ocak ayında başlayan programla verdim.) Düşünüyorum da sayenizde beslenme alışkanlığımı değiştirmeyip eski düzende kalsaydım bugün kesin 85 leri gören ve hastalıklarla mücadele eden bir bayan olarak hayatıma devam ediyor olacaktım.

Sağlıklı beslenme programına başladığım günden bugüne bana destek olan işyerimdeki oda arkadaşlarıma evde ise eşime (tatlıya ve hamur işine çok düşkün olduğu halde yanımda yemeyerek), varlıklarıyla yarattıkları sinerji için sitedeki arkadaşlara ve sevgili Mehtap, bir deniz yıldızının daha hayatını kurtardığınız için size sayısız teşekkürler, iyi ki sizi tanımışız, iyi ki varsınız, iyi ki hayatımıza girdiniz…

 

 
 
27 Eylul 2013'Roma
 

25 Eylül 2013 Çarşamba

NO SIGNORA, NO....


Benim gibi, acil nobeti de olan uzmanlik alanlarinda calisan doktorlarin nobete girdikleri saatler bellidir de,o nobetten ne zaman cikacaklarini bir tek Allah bilir... Gerci bazi ulkelerde, yalvarsaniz da calisma saatleriniz belirli surelerin uzerine asla cikartilmaz, yasalarin izin verdiginin otesinde calistirilmaniz icin ozel izinler ya da emirler gerekir ama yine de bazilarimiz saate bakmaz, ici rahat etmeyecekse isini birakmaz, uzar da gider gunler geceler... Nobete eklenen cok uzun ve yuksek tansiyonlu bir toplanti, arkadan koridor koselerinde toplanti yorumlari, gun uzuyor, yorgunluk uzuyor berabeinde...

Oyle yogun gunler bunlar... Ozel nedenleri var ve ben hem paylasiyorum, hem de ne yapabileceksem o sekilde katiliyorum bolumumdeki yogunluga... Ama bu sene tatilden onemli kararlar alarak dondum ve uygulayacagim elimden geldigince...

Yasadigim sehrin hayatina katilacagim. Yani davetlere, yeni gelen filmlere, sergilere, konserlere, konferanslara gidecegim, butun muzeleri Federico ile birlikte yeniden gezecegim, ve butun bunlari elim, ayagim, sacim basim bakimli iken yapacagim... Arkadaslarima da, kendime de vakit ayiracagim... Simdilik kararima uyuyorum ve kuaforde  sacim yikanirken yorgunluktan uyuya kaliyorum ama olsun...Nezaketle uyandiriyorlar, elime bir kahve tutusturuyorlar, iki tane de sekerleme veriyorlar, kapidan cikarken yanaklarimdan opuyorlar ve yenilenmis olarak cikiyorum...

Eve donerken arabada Biagio Antonacci dinliyorum... Milano dogumlu, cok yakisikli, cok cool, cok guzel sarki soyluyor  ve gulumsemesi cok hosuma gidiyor.  "Io non più vivo senza te" diyor.. Ben artik sensiz yasamayam yani...

http://www.youtube.com/watch?v=XxCso8WgvGg

Eve geliyorum. Hasta dosyalari kapatilacak, iki kongre icin hazirlik yapilacak, cok yakinda gidilecek, tum Italya'dan sadece 20 doktorun katilacagi "nadir gorulen anemiler (kansizlik)" kursu icin bazi konularda hafiza tazelenecek, yemek pisiriecek, camasirlar toplanacak, bir suru sey yapilacak. Bilegime bakiyorum o sirada... Seda'nin armagani, hic cikartmadigim, hatta llk defa sol koluma taktigim icin, saatimi bile sag koluma gecirdigim minicik nazar boncuklu bilezigim dusmus. Miknatisla kapaniyordu, cok seviyordum ve ilk defa bir nazar boncugunu boyle israrla tasiyordum ustumde.. Cok uzuluyorum, Seda'ya anlatiyorum Skypta...

Mektuplarima bakiyorum, birseyler yiyorum, yayinlamak uzere oldugum bir zayiflama oykusunun fotograflarina tekrar bakiyorum keyifle... Gelen yorumlari okuyorum... Birbirimizi artik anladigimizi biliyorum ve dogru beslenmek icin zahmet gostermesi gerekenin ben oldugumu sanan bazi yorumlara braz da huzunle gulumsuyorum... Biagio cevap veriyor, No Signora no, diyor...

Gercekten  No signora no... Aliskanliklarini degistirmesi gereken, ben degilim...

Ben bildiklerimi anlatiyorum hepsi bu... Sorular cevapsiz kaliyor, haklisiniz... Ama bazilarini onlarca defa cevaplamistim ondandir. Bazilarini da cevaplayacagim cok yakinda... Dukan, burclar, gebelik-emzirme ve beslenme... Hepsi kitap konudur dikkatinizi cekerim...



24 Eyluk 2013'Roma

23 Eylül 2013 Pazartesi

DEGISTIR....


Oyle bir yarisma vardi bir zamanlar... Bir sarkiya basliyordunuz, degistir diyorlardi, baska sarkiya geciyordunuz... Benim cok hosuma giderdi... Yuzlerce sarkiya eslik edebilecek bile olsaniz o anda akliniza hicbirsey gelmezdi..

Biz de simdi degistirme asamasindayiz. asil kilo verecegimiz bir 10 gune girecegiz carsamba gunu...

Bol miktarda sebze, sevdiginiz cesitli et-balik urunleri aliyorsunuz, bu aksam progami koyacagim bloga...

Bu program, yaz aylarinda aldigimiz "keyfe keder" kilolari kalici kiloya donusturmemek icindir, unutmayin...

Bu arada cok ozel bir oyku bekliyor... Yine bir degisimin oykusu... Cok akillica ve bilincle yapilmis bir degisimin oykusu... Goreceginiz kelebek, sizin de hosunuza gidecek...

Bu aksam gorusmek uzere...

23 eylul 2013'Roma

12 Eylül 2013 Perşembe

YENIDEN BASLAMAKLARLA GECIYOR OMRUMUZ...




Hayati bolerek yasiyoruz hep.. Tatil gelsin, okullar acilsin, arabanin taksidi bitsin, su sinav bi gecsin, once salonun perdeleri yenilensin, oglum askere gitsin gelsin, kiz universiteyi bitirsin, maasimi alayim...

Parcalara bakmaktan goremiyoruz hayatin tamamini... Kisa... Kisacik... Cok cabuk geciyor...

Biz aliskanliklarimizi degistirmedigimiz surece de, hersey hep basa donuyor ve yeniden basliyor... Belirli surelerde yediklerimize dikkat ederk kilo verebilirz. Her seferinde daha gucleriz, daha da yavaslar ama veririz.

Yapilabilecek en acaip diyetlerle de kilo veriririz ya da daha rafine yaklaslarla, ornegin alkali diyeti filan ogreniriz, zon diyeti cok zordur, o blok, bu blok, say say bitmez, Dukan kolaydir ama cok tartismalidir, biraz korkarsiniz, Karatay diyeti yapar, ekmegin yanindan gecerken gozlerinizi baska yere cevirirsiniz, yasam kocunuz size diyet vermeye baslar, telefonunuz adim sayanlarla degistirilir, bir sey bulur, mutlaka birseyler yaparsiniz...

Gazetelerden yazilar kesilir, internetten "save" edilir, okursunuz, uygularsiniz ve zayiflarsiniz...

Ya sonra?

 Iste o sonra sizin elinizde... Sadece ama sadece sizin elinizde... Eger kilo almaniza neyin sebep oldugunu bilmezden gelirseniz ve ayni yasam stiline geri donerseniz, verdikleriniz geri gelir, uzerine her seferinde biraz daha kilo eklenir ustelik...  Yeniden yeniden baslarsiniz, hayatinizi kendi ellerinizle zorlastirir, her yediginizden sucluluk duyar hale gelir, batti balik yan gider der, elinizi buzdolabinin icinden disari cekemezsiniz...

Bu konuda konusmaya devam edecegiz...

Simdi yeni bir grup acmiyoruz.. Sadece bayram ve tatil sonrasi uzerimizde kalan birkac kilo kalici kilolara donusmesin diye veda edecegiz onlarla mumkun oldugunca cabuk bir sekilde...

Birden bire aclik krizleri yaratarak degil, kontrol ederek verecegiz tatil kilolarini...

Lutfen tartilin ve bir kenara not edin kilonuzu ve sonra tartiyi dolabin en ulasilamaz kosesine kaldirin.

Sabah kahvaltisi: (engec saat 09.30)
  • 1 veya 2 ince dilim ekmek (cavdar veya yulaf ekmegi tercih edilmeli, 1 dilim ekmek yaklasik 30 gram kadar olmali) Ekmek cesidi hergun degistirilmeli, bir gun cavdar, birgun bugday, birgun tam tahilli, birgun ay cicekli vs) *Iki dilim ekmegi, vermesi gereken kilosu 15’in uzerinde olanlar yiyebilir
ve
  • 1 ince dilim az yagli beyaz peynir 
  • 6-7 zeytin
Veya
  • 1 ince dilim az yagli beyaz peynir
  • 2 tatli kasigi diabetliler icin hazirlanmis marmelat veya recel,
  •  bicak ucuyla 1 surumluk tereyagi (incecik bir tabaka olacak sekilde, en fazla haftada 1 kez)
 Veya
  • 1 yumurta (en fazla haftada 1 gun)
  • 6-7 zeytin
 Veya
  • 2 yemek kasigi corn flakes + !/2 bardak sut+ yarim meyve

Ve hangi kahvaltiyi secerseniz secin,
  • Domates, salatalik, maydanoz, yesil biber, roka, veya evde hazirlanmis maydanoz, dereotu, corek otu, feslegen, kirmizi pul biberli karisim. 1 tatli kasigi zeytin yagi
  • Sekersiz cay (arzu edildigi kadar)
Veya
  • 2 kucuk dilim evde yapilmis kek veya evde yapilmis pogaca ve cay (olabilecek en az yagli ve en sade kek)
 
Veya
  • 1 fincan sutlu kahve ve 2 kucuk kurabiye (haftada sadece 2 gun)
 
Veya

  • Tost ekmegi ile yapilmis, beyaz peynirli 2 adet tost (haftada en fazla 2 gun) Uzerine ayrica tereyagi surmek yok.


Ara Ogun : Kahvaltidan ortalama 2,5 saat sonra

  • 1 meyve + 2 ceviz
veya
  • 1 fincan sutlu kahve

Ogle Yemegi:

  • Isterseniz 1 tabak corba, kremasiz, uzerine ayrica yag yakilmamis, un kavrulmamis
ve
  • Evinizde ne pisiyorsa, pilav, bulgur pilavi, pure, firinda patates vs dahil ama bunlardan sadece 4 yemek kasigi olmak kaydi ile
ve
  • 1 tabak sebze yemegi (etli veya etsiz)
veya

  • 1 parca tavuk gogsu veya 4 izgara kofte veya biftek veya balik
veya

  • sabah yumurta yemediyseniz 2 yumurta ile yapilmis menemen ya da omlet
veya

  • 2 dilim borek
veya

  • 2-3 normal boy kabak-biber-patlican-domates dolmasi 
  • butun yemek secenekleri icin bol sebze, haslanmis ya da firinda veya cig olarak
ve istediginiz kadar yagsiz salata (yesil veya coban salata ama misir filan eklemeyin lutfen)

Ara ogun:

  • 1 meyve + 2 ufak biskuvi

Aksam Yemegi: En gec saat 20.00'de

  • Ekmek, pilav, patates yemeden istediginiz buyuk bir tabak sebze yemegi
veya

  • tavuk, balik izgara, firinda, alimiyum folyoda, sebzelerle zenginlestirilmis

Gece yatmaya yakin 1 fincan sut olabilir isterseniz.

Kolay gelsin.
 



9 Eylül 2013 Pazartesi

Dr. HALIL OZBAYRAK KONUGUM


Halil'den ve Nilgun'den defalarca bahsettim bu blogda... Yillarin dostlugu var arkamizda... Simdi ben susacagim, Halil anlatacak ve bu konuda meslektaslarimin dusuncelerini dinleyecegiz hep birlikte...
 

 
BIYOLOJIK TEDAVI

ALS tanısı almıs erkek hastalarda, kok hucre ıle tedavı metodunda yenı bır yol:

Fızık bedenın komutanı olan beynımız, aslında aklımızın emır kuludur. Bu nedenle; Butun hastalık deneyımlerının olusmasında, aklımızın urettıgı dusunce ve duyguların dırek rolu vardır. Bu rol mekanızma soyledır. Insan vucudunda bır kac trılyon hucre vardır. HER hucrenın beynı DNA’sıdır ve gorunen 2 sarmallı 46 kromozomlu DNA, bedende kı her hucre’de aynıdır. Ancak; bu hucrelerın her bırının farklı farklı gorevlerını organıze eden de bu aynı DNA’dır. BU durumun bır tek acıklaması olabılır. O da; gorunen 2 sarmallı DNA’nın dısında, gorunmeyen ,bılımın henuz tanımlayamadıgı, 2’den fazla sarmallı DNA’nın oldugu ve bu tanınmayan bulunmayan DNA bolumunun de gorev emrını, ınsan aklına benzer sekılde calısan hucre aklından aldıgı seklındedır.
Geleneksel medıkal TIBBIN basarılı oldugu tedavı yolu, her hangı bır hastalıgın sonucun da bozulan dokuyu, kımyasal veya cerrahı ıslemlerle restore etmektır. Bılınen o kı; bu yol her zaman sonuc vermıyor. Hucre bılıncı –aklı duzelmeyen hasta ve vakalar, ya nuks eden veya kronık seyreden hastalıklar gurubunda yer alırlar. Bu 2 guruptakı hastalarda medical tıp, gercek anlamda basarısızdır .
Hucre aklının ısleyıs mekanızması basıttır. Benım ongorume gore; normal sartlarda 7/24 her an, hucre aklı, bılınc altından aldıgı emırle, hucrenın saglıklı gorev yapmasını saglar. Bu emır mekanızmasın da, mukemmel bır bılgısayar olan organic beynımız sadece aracıdır. Bu tıpkı, bılınc altı emrıyle tıkır tıkır calısan, saglıklı kalp ve nefes rıtmıne benzer bır mekanızmadır.
Patolojık durumlarda ıse hucre aklı, ınsan aklının yarattıgı olumsuz dusunce ve duygulardan, bılınc altı veya dırek yolla aldıgı mesajları, DNA’ya ıletır. Hucre beynı DNA’da , ınsan beynı gıbı, emrın geregını yapar. Bu gorunmeyen emrın gorunen yuzu, genellıkle, gen bılımınce tesbıt edılen DNA mutasyonudur. Bu mesajların olumsuz oldugu durumlarda; ıcerıgı, suresı ve dozu, hastalıgın adını, dozunu ve seyrını belırler. Olumsuz ıcerık; kronık hastalık deneyımı sırasında; ozellıkle hastalıgın adından dolayıdır. Bu DURUM: kısının hıssettıgı ve yarattıgı kronık olumsuz duygu ve dusuncelerden kaynaklanmakta ve her gun guncel kalmaktadır. Unlu dusunur Mevlana’nın: “Her uzuntu olume bır adım yaklasmaktır’ sozu bu yuzden cok manıdardır.
Kendımı ornek gosterıyorum. ALS gıbı kronık seyırlı noro-dejeneratıf hastalıklarda durum aynen boyledır. Bılınen hıcbır farmokojık urun yarar saglamıyor. Ayrıca buyuk umutlarla denenen ve bırcok patolojık durumda cok basarılı olan kok hucre tedavısı, soz konusu bu kronık noro-dejeneratıf hastalık olunca beklenenı vermemektedır. Kok hucre naklınde: Kısının kendı kemık ılıgınden alınan mezensımal kok hucreler, once ozel yollarla cogaltılıp, kaba anlatımla ,bılahare noral hucre transformasyonuna tabı tutulur. Daha sonra bu noral donusume tutulmus hucreler, ALS’lı hastaya ıntra tekal ve ıntra muskuler yolla gerı verılır. BU bıyolojık tdv ıslemınde, defalarca denenmesıne rağmen, ALS’de bır turlu basarılı olunamasının nedenı; cogaltılıp donusturulerek nakıl edılen mezensımal hucreler aynı kısıye aıt oldugundan, onların bılınclerının de aynı olumsuz ıcerıgı tasımasıdır. Yanı; tanı hıpnozu ıle kronık olarak sersemlemıs bılınclı, yenı nakıl hucrelerın hastaya bır yararı olmamaktadır.

Benım buldugum yenı yontem; hucre bılıncını dıkkate alarak basarılı olacak kok hucre tedavısıdır.
Bu yontemde; alınan kok hucreler ınvıtro hazırlanır. Ilk adımda, kan uyumu, hatta mumkunse doku gurubu uyumu olan bır dısıden alınan bır yumurta, ALS’lı erkekten alınan saglıklı sperm ıle laboratuar ortamında dollenır. Amac; doku uyuşmazlığından onemlı olcude kurtulmakdır. Dollenmıs ve bolunerek buyuyen bu yumurtadan, yanı embıryodan, en uygun zamanda,muhtemelen BLASTOSIST halınde ıken, cogaltılacak ve sonra noral donusume tabı tutulacak mezensımal kok hucreler alınır. 2. Asama aynıdır. Donusturulmus hucreler, artık dıferansıye hucrelerdır. Bunlar, gereken sıklıkta ve dozlarda ıntra tekal ve muskuler yollarla, ALS’lı kısıye gerı verılır. Bu yolla verılen yenı hucrelerın bılınclerı, artık temız oldugundan, greft tutacak ve yenı 1.ve 2. motor noronlar gorevlerını basarıyla yapacaklardır.

Bu yontemde; hastanın spermı ıle yaratılan embıryodan alınan mezensımal kok hucrelerın, var olan : bölünme, immuno-supresıf, antı-apoptotık ve antı-ınflamatuar potansıyellerı, erıskındekı mezensımal kok hucrelerden en az 2-3 kat daha fazladır.
Ben aslında; ALS’lı kısının spermı ıle olusturulan fotusten alınacak fotal noral kok hucrelerın, bu tedavıde esas basarıyı yakalıyacagına ınanıyorum. BU hucrelerın plastısıte ozellıklerının olması buyuk avantajdır. Hatta bu tedavıye, mezansımal kok hucrelerın katkısı da ılave edılebılır.
COK daha emın yol ıse ; once cekırdegı cıkartırılarak boşaltılan, sonra hastanın  ornegın derı hucresınden alınan cekırdegı yerlestırılerek doldurulan, embıryonık kok hücre ıle yola cıkmakdır. Boylece dıger yollarda her zaman ıhtımal olan doku uyuşmazlığı tehdıdı ortadan kalkacakdır.


Ilk bakısta, bu soyledıklerım; yasalar ve etık acıdan muhalefet yaratacak bır gorus olarak degerlendırılebılır. Ancak hemen bır karsı yanıt soylemek ısterım. Bır kere ; dunyadakı tum gelısmıs ulkelerde 10 haftaya kadar kurtaj yasaldır. Ayrıca erıskın saglıklı bır ınsan, kendı arzusu ıle bır hastaya tedavı amacıyla bır bobregını verebılmektedır. Sosyo ekonomık nedenlerle, her gun bınlerce fotusun feda edıldıgı bır dunyada yasıyoruz. Bu kadar basıt nedenle yapılan bınlerce kurtajı, yasal bıle olsa, ben de etık bulmuyorum. Ancak; en basında, tedavı amaclı planlanan bır fotus ıcın yapılacak tek bır kurtajı etık bulmayanları, cok degıl 10-20 dakıka sureyle, kendılerını benım ya da yasayan Eınstaın kabul edılen Stefan Hawkıns’ın yerıne koymalarını, lutfen rıca edıyorum. 

Su anda dunyanın sadece batı yakasında, tanısı kesınlesmıs 100.000’nın uzerınde ALS deneyımı yasayan kısı var. Dunyayı butunuyle dusunursek, henuz tanı konmamıs vakalarla bu sayı rahatlıkla 500.000’ı bulur. Bılındıgı gıbı ALS klınık seyrı, hem hasta, hem de yakınları ıcın cok acımasızdır. Benım de 30 yıl aktıf uyesı oldugum geleneksel tıp, kendısıne basvuran bu ınsanlara bugun caresızce –henuz ALS hastalıgının tedavısı bulunamamıstır der ve ekler,- ALS ıle bırlıkte ortalama yasam suresı 3, en fazla 5 yıldır.
Su an kendımı tum dunyadakı, ALS’lı kısılerın ve tahmınen yılda en az 30.000 olan yenı ALS adaylarının elcısı olarak goruyorum. Icıme bır anda dogan ve yukarıda ana fıkrını anlattıgım projeme hem guvenıyor, hem de hepımız ıcın bır mılat, bır umut ısıgı olduguna ınanıyorum. Tum dunya halklarından; buyuk bır arzu ıle, projenın onunde engel gıbı duran yasal ve etıklık konularında, 100-300-500.000 kısı adına ızın talep edıyorum. Onlardan, ayrıca destek ve hayırlı dua enerjılerını beklıyorum, Bunlar olsun kı; tum dünyada bılım yola cıksın, henüz ham olan bu projem olgunlassın ve lütfen bır an once, acelesı olan bızlere uygulansın.

NOT: Genetık bılımıne hakım olmadığım ıcın uretemedım. Ozur dılıyorum. Kadın hastalar ıcın, bu gunlerde cok ılerı seviyeye gelen genetık bılımın destegıyle, donor olmak uzere, uygun bır embıryo veya fotus yaratılabılır.
Saygılarımla
Dr. Halil Ozbayrak

 

 

6 Eylül 2013 Cuma

YAVAS KOSANLARIN MARATONU...

Tatiller de bitiyor... Cok guzeldi... Cok keyifliydi... Dinlendik, yenilendik, arkadaslarimizi gorduk, soguk sularda yuzduk, gec yattik, erken kalktik...Aliskanliklarimizi bos verdik, kendimizi hayatin kollarina biraktik... Guzel kahvaltilar yaptik... Guzel yemekler yedik, hatta biraz fazla yedik... :-)

Maraton basliyor yeniden... Baslasin... Hayat boyle birsey ama ben cok kararliyim o maratonu yavas ritmde tutmaya, yuksek gerilim yaratmamaya, sakin ve sakin hatta cok ama cok sakin yasamaya... Bu boyle bir maraton olacak... Yavas kosanlarin maratonu...

Benim tatil sonu hesabim cok yenilenmis bir ruh hali, dinlenmis bir beden, hafif karisik bir kafa ve 4 kilo...

Her tatil sonrasinda olur, ben caresine bakacagim, isterseniz siz de benimle beraber deneyin tatil sonrasi fazlaliklari yerlesmelerine firsat vermeden yok etmeyi...


Ben baslamak icin carsambayi seciyorum. Ya siz?

6 eylul 2013'Roma

26 Ağustos 2013 Pazartesi

AKLIM BASKA, DUYGULARIM BASKA YERDE...


Sabah erkenden uyaniyorum…  Saat kacta yattigimin bir onemi yok… Gunesten onceki sabahi cok seviyorum…  Sessizce mayomu giyiyorum ve deniz kiyisina iniyorum… Suya anlatacaklarim var… Kimseye soyleme diyecegim,  her zamanki gibi sessizce dinleyecek…
Iskelenin ucuna oturuyorum…  Cocuklugumdan beri  kac kez ottuklerini saymadan duramadigim guguk kusu bana sayma artik, sadece dinle diyor… Deniz dumduz, kipirtisiz, gunesi bekliyor isildamak icin… “ bana anlat” diyor… “Neler oluyor?”

Dilimin ucunda aksamdan kalan sarki… Haftanin 3 gunu program yapan genc, yakisikli, guzel sesli Serdar'in benim icin, bana soyledigi sarki…,

Gecenin bir vakti,  alkislamaya mecali de niyeti de olmayan iki musteriye huzunlu sarkilar soylerken, anneme  “gel oturalim surayi canlandiralim” diyorum tam eve donecekken artik… Oyle de yapiyoruz…  Alkisliyoruz, bravo bravo diyoruz, gulumsuyor … Soyledigi sarkilari hic bilmiyorum… Artik biraz 40 yas ustu icin soyleseniz diyorum… Ruzgar’i soyluyor, Istanbul agliyor diyor, baska masalar doluyor, alkislar cogaliyor… 50 yas icin diyorum… Aaaaaa, yok artik diyor… Herkes gulumsuyor… Bunu sadece sizin icin soyluyorum, yasinizin bir onemi yok diyor…
“Aklim baska, duygularim baska yerde “ benim sarkim… Nasil da bana uyuyor iste tam da simdi...

Ele avuca sığmazdı deli gönlüm
Bir zamanlar neredeydi şimdi nerde
İster güneş ol yak beni
Yağmurum ol ağlat beni
Aklım başka duygularım başka yerde
Benim o gercekten de… Sabah, gunesten de erken, tahta bir iskelenin ucuna ayaklarini sarkitarak oturmus, suyla konusan o kadin…
Aklim baska, duygularim baska bir yerde…

Arkadaslarimi dusunuyorum…
Arkadaslarimi… Ama ozellikle Halil'i... Simdi bu sabah, hepsini ama encok Halil'i...

Cok azlar, cok nadirler, onun icin kiymetliler arkadaslarim…

Benim kadar zor arkadas edinen bir insana ne denir?
Secici? Huysuz? Yabani? Burnubuyuk?

Degilim ya da hepsiyim, hicbir onemi yok… Az arkadasim var, cok az arkadasim var. Olanlar cok nadirler, cok degerliler benim icin…

Nilgun ve Halil’le 30 yili bulacak dostlugumuz… Hayatin dili olsa anlatir kisacik bir zaman dilimde yasanan bir arkadaslik nasil bir omure yayilir da, ayni zaman diliminde bana “seni seviyorum” diyen bir baska adamin sadece tozu kalir hayatimda… Hatta o bile kalmaz.. Hayatin dili olsa anlatir Nilgun ve Halil’le olan arkadasligimi… Nilgun'le Konya, Ankara, Roma, Istanbul'a sacilmis anilardan... Alihan'la Efe'nin, Federico'nun gelisleriyle taclanan yasanmisliklardan...
Hayatin dili vardir da, utanir bazen bize yasattiklarindan iste... Susar...


Hatice, ayni yillarin sevgili candan arkadasi…  Hayati erkenden birakip gitmis, arkasinda buruk yurekler birakarak. Cep telefonumda numarasi, facebook sayfasi, dolabimda uclari cingirakli mor esarbi… Yuzlerce ani, gulumsenerek ya da kristal gozyaslariyla hatirlanacak…  Bakakalmisizdir arkasindan… Kollarini acip gulumsuyordur bir yerden pembe elbisesiyle. Ask kadini, kotu gun dostu, hayatin korebesi...Son telefon konusmamizdaki gozyaslarim hala yuzumde…  “Roma’ya gelecegim bu dert biter bitmez, guzel bir sarap icecegiz yine "ClaudioVelavevo detto'da” diyen sesi kulagimda...


Nurcan, Italya ile hayatima girmis, artik bir omure degmis, arkadas otesi arkadasim…
Ne cok taniklik etmisiz birbirimizin yasantisina, gidenlere, kalanlara, oylece durup kapidan bakanlara… Guclu, cesur, akilli, gercekci , guzel ve zevkli bir kadin…  Ne zaman yaninizda olacagini boylesine bir dogallikla bilen bir insan... Kaderin karakterindir diyen, bunu kendi hayatinda gosteren, sirdasim, arkadasim... Roma'dan giderken, beni niye birakiyorsun tam da simdi demisim aglayarak, mesafelerin hicligini bana her firsatta gostermis, hep eli omuzumda, hep bana ayracak zaman bulmus, hep yanimda olmus... Bir fotograf karesindeyiz iste Nurcan, Hatice ve ben ficolarin barinda Eur'da... Dun gibi...


 

Berrinle, Betul Ankara yillarimin bugunlere tasinmis arkadaslari… Nerede biraktiysak elimizden fincani,  yillar sonra ayni yerden alip, cayini tazeliyeyim mi diye sorup devam edecegimiz , sevgili, keyifli, deger bilen, deger verebilen iki kadin… Oran sehrindeki evimde aksamlara tasan, geceleri asan sohbetlerin, zorla goturuldugum kus gozlemlerinin ve yemeklerin degismez menusu pilav, tavuk, barbunyanin tadi, hala damagimda...



Bahar’la Guler… Mesafeli olmanin yakin olmamak anlamina gelmediginin kanitlari, anlatmak istemediginizi sormayan, sormadiginizi anlatmayan, degismeyen, sasirtmayan, aldatmayan arkadaslarim… Bahar yillardir donus vakti geldiginde, Kamil Hoca ile beraber Korfez havaalaninda gozyaslarimi silen, son dakikalarin buyuk huzunlerini benimle yasayan, benimle beraber suyla konusan sevgili dostum...


  
Seda … Tekne kazintisi…  Kardesim, arkadasim,  dinlemeyi bilen,  anlayabilen, kaliteli, guvenilir, hassas, dikkatli ve nazik … Milano-Roma hizli treninde gozlerimiz kapali konusmustuk hayattan, hala gulumseyebildigimize gulumseyerek… Bizi nereye koysalar gulumseriz diye devam ettik arabanin bagajindaki kisa yolculugumuzda... Oyle canim, oyle candan arkadasim...


 
 

 Mutluluk nedir diye sormuslar bana bir vakitler...

“ Mesafelerle sinirlanmamis dostluklara, yillarla tukenmemis asklara, zamanin yorgunluklarinda kaybedilmemis arkadasliklara sahip olmak mutluluk.. “ demisim, baska bir suru bilmis bilmis cumlenin yaninda…
Iste o sevgili arkadaslarimdan biri, neredeyse 30 yili bulan bir arkaslik, hayata sacilmis yuzlerce ani, sevginin kendinden utanmayacagi kadar gercek bir sevgi, hayranlik ve saygi ile bezenmis bir iliskinin kahramani arkadasim, meslektasim Dr. Halil   Ozbayrak sizlerle konusmak istiyor.

Basarili bir goz hekimi, yakisikli ve sportmen bir erkek, Nilgun'un sevgili kocasi, hayata asik bir insan son yillarda ALS isimli cok zor bir hastalikla mucadele ediyor.  Onun gosterdigi dirence, sakinlige, akli basindaliga bir kez daha hayran oluyorum ve onumuzdei iki gun onu burada konuk edip, sizlerle paylasacagim soylemek istediklerini…

Hayat cesitli vesilelerle cok ozel insanlarla karsilastiriyor hepimizi… Ozel ve sevgi dolu iliskiler kuruluyor bazilariyla…  

Kimininse pek de umurunda olmuyorsunuz, hicbir nedenle… Akliniz bir yerde, kalbiniz bambaska bir yerdeyken, sadece suya anlatilacak bir huznu paylasmak isterken …  Beklerim diyorsunuz icinizden, sen de vaz gecilemiyecek kadar arkadasim olana kadar beklerim belki, belki de beklemem…

Onun icin sularla konusuyorum ben… Onun icin arkadasim demeden once boyle cok zaman geciyor… Onun icin degerliler ve ozeller arkadaslarim… isimleri bu sayfada var ya da yok... Esma da bilir, Soner de, Yavuzcan da... Roberto herkesten cok bilir de turkce anlamaz...

Iyi ki varsiniz...

 
 
26 Agustos’kuzey Ege

22 Temmuz 2013 Pazartesi

BIR TEBRIK, BIR ARAMA, BIN UMUTTUR INSANA....



Bugun benim dogum gunum...
Italyanlarin buyuk kutlamalar yaptigi bir yastayim...
Hic dusunmuyorum kac yasindayim diye...
Ya da sadece bazen, uzeri Mickey Mouse'li bir bluza ya da papatyali bir tokaya elim gittiginde aklima geliyor belki yasim...
Aliyorum, takiyorum yine de...
 
 
Hayati seviyorum ben...
Bilimezligi, tahmin edilemezligi, acimasizligi, alayciligi, kisaligina ragmen seviyorum hayati...
Cunku yasamak guzel bir sey...
Varolmak, arada varligin sebebini sorgulamak, sevmek, sevildigini hissetmek cok guzel...
Sosyal bilincin esiri olmak bile guzel bazen...
Anne olmak, evlat olmak, arkadas olmak, sevgili olmak, asik olmak...
Gulcin'in kardesi olmak cok guzel...
 
 
 
Hayat cok guzel...Herseye ragmen...
 
 
 
 
Varken degerini bilmek gerekiyor... cok cabuk geciyor zaman...
Ben kutlamalari sevmem, annem hep uzulur bu huyuma...
Bugun benim dogum gunum...
Iyi ki dogmusum, iyi ki varim, iyi ki yasiyorum...
Huyumu bir kenara birakip kutluyorum...
 

 
Beni var eden herseye minnet duyuyorum onun icin...
 
 
Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
Kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana …

Can YÜCEL
 
 
P.S: Siir Seda'dan geldi... Gecen yil da yollamisti ayni siiri... Cunku sana yakisiyor diye yazmis mektubunda..
Iste onun icin guzel dunya...
 
22/7/2013'Roma



 

2 Temmuz 2013 Salı

KABUL....



Kabul etmekten baska carem yok... Haklisiniz ne deseniz... Hic oyle oturup cok yogun olmaktan, Federico'nun matematik notundan, bu yasa kadar hep yardimci ellerinde cekip cevrilmis bir evin, mecburen kontrolume gecip, ayni anda da kontrolden cikmasindan, oyle projelerden, universiteden, isten, gucten, alt ust olmus her turlu programdan, iptal edilmek zorunda kalinan Istanbul seyahatinden filan bahsedecek degilim... Yuzum yok... Seda hergun ama hergun nazikce soyledi bana "sozunu tutmuyorsun" diye.. Artik o da umudunu kesmis gorunuyor, hatta bu sabah bana, sen kendine iki gun soyle "glam" bir kacamak yaratsan,  dedi..

Sadece size karsi degil, kendim basta olmak uzere kimseye ve hicbirseye karsi sozumu tutmuyorum...Yani siz herseyden sonra gelmiyorsunuz, herseye vaktim var da bir size yok degil... Karisti biraz hayat, ben icinden cikamadim bir sure... Beni taniyanlar bilir, hic sevmem ozur dilemeyi, ama simdi butun ictenligimle sizden ozur diliyorum...

 En uzun yolculuklar bile bir adimla basliyor, siz o adimi coktan attiniz, yolu yariladiniz... Hicbiriniz sitem etmedi bugune kadar... Boynumun borcu ozur dilemek... Ve tabii tekrar merhaba demek...

2 Temmuz 2013'Roma

28 Mayıs 2013 Salı

HER GUNE BIR YEMEK'LE TIJEN INALTONG Konugum

Tijen'i hepiniz taniyorsunuz zaten... Yazdigi o guzel kitaplardan, tv programindan, ve tabii ki sizlerle cok guzel seyleri paylastigi bloglarindan... Bir dunya vatandasi, bir mutfak sevdalisi, inandigi seyler uzerine herseyini ama en cok zamanini koyan, hayat tutkunu bir kadin... Yepyeni bir kitapla karsinizda yeniden... Hergune Bir YEMEK sadece bir yemek kitabi degil, bir dostluk oykusunun, bir imece'nin de kitabi...

Sevgili Tijen, uretkenlige verilebilecek isimlerden birisin sen... Enerjin, yasama sevgin, merakin, herseyi detayiyla arastiran titizligin hic bitmesin... Yolun hep acik olsun... Hepimizden sana, yeni kitabin icin iyi sanslar dilekleri ile birlikte sevgilerimizi yolluyoruz...

Roma 28 Mayis 2013

........................................................................................................................................................


 

Hafiflemeye çalıştığım günlerde bir diyet günlüğü tutuyor, o dönemde yarattığım tarifleri de oraya not ediyordum. Sonra bu bir sağlıklı beslenme kitabı olabilir diye düşünüp tarifleri daha dikkatli yazmaya, fotoğraflamaya başladım.

Bizde bir söz vardır bilirsiniz, neye niyet, neye kısmet diye. Ben bu kitabı düşünürken Yapı Kredi Yayınları ilk baskısı 2005 yılında yapılan ve çoktan tükenmiş olan Her Güne Bir Yemek'i güncellememi istedi benden. Baştan aşağı değiştirmek istiyordum kitabı ancak zamanım sınırlıydı. Minik yeğenimin doğumu için Amerika'ya gidip uzunca bir süre kalacaktım. Gitmeden önce bitmeliydi kitap. Madem dedim elimde bu kadar güzel, lezzetli, sağlıklı tarifler var, öyleyse onları kullanayım. Her Güne Bir Yemek bir beden küçüldü anlayacağınız.

Hoş eski tarifler de olabildiğince sağlıklı idi. Her malzemeyi mevsiminde, olabildiğince doğal halinde kullanmaya çalışır, asla sağlıksız yağları önermem zaten. Zeytinyağından başka yağ kullanmam ki ben. Bazen biraz tereyağı, zaman zaman, tarifine göre az krema.

Dostlarımdan da yardım istedim ki zaten bir çoğunu bloglarından tanıyorsunuz. Ayfer Yavi, Beste Pekoz Bonnard, Özgül Obuz, Narince Mutfak, Tatlı şef Ceyda Baza,Zerrin Damgacı, Gül Savaşer, Sare Terzioğlu, Pinar Kirmizioglu, Gonca Tokuz. (Tabii ilk baskıda da katkıda bulunan pek çok güzel dostum vardı. Onlara da bir kez daha teşekkür ediyorum buradan.)


Canlarım. Kırmadılar, destek oldular. Tarifleriyle, fotoğraflarıyla, bilgileriyle. İlk baskıdan bu yana öyle çok seyahat etmiştim ki, yepyeni anılar derlenmiş, yeni tarifler eklenmişti dağarcığa. Her Güne Bir Yemek, 170'i yeni toplam 368 tarifi, anıları, dünya festivallerinden, bayramlardan, düğünlerden, geleneklerden örnekleriyle, yeni sayfa düzeni, tasarımı, fotoğraflarıyla daha ferah, daha huzurlu, daha keyifli bir halde piyasada. Annelere, ablalara, yengelere, kız arkadaşlara, eşlere, evlenene, doğum yapana güzel bir armağan önerisi. YKY kitabevleri, diğer kitapçılar, internet üzerinden satış yapan firmalar (Pandora, İdefix, Kitapyurdu vs) ve yayınevinin kendi online satış sitesinden satın alınabilir. Kitapçınızda yoksa sizin için sipariş etmesini isteyebilirsiniz. Mehtap'cığımın sayfasında zaten çok güzel fotoğraflar var ama kitaptan iki tarifin fotoğrafını paylaşmak istedim. Kendini mücver zanneden omlet ile portakallı enginar salatası. İkisi de mevsime uygun tarifler. (İsterseniz tariflerini de
memnuniyetle veririm.)


--
www.mutfaktazen.blogspot.com
https://www.facebook.com/TijenInaltong
https://www.facebook.com/KendiniAnlatanKentler
http://twitter.com/#!/TijenInaltong