Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

29 Mayıs 2012 Salı

AH KALBIM....

Bazen dusunuyorum da, canimizi cok yakan anilarin, artik ici bosalmis kavramlarin, anlamini yitirmis hayallerin, ictenligi, gercekligi kaybolmus iliskilerin detoxu mumkun mu acaba?


















Beynimizi saran  gereksiz bilgilerin detoxu yapilabilir mi ?

Kalbimizin kirilmis, dokulmus parcalarinin, bogazimizdaki dokuz bogumu asip, sirf yikmak yok etmek uzere sarf edilmis cumlelerin detoxu olabilir mi?

Cunku sadece yediklerimiz degil, soludugumuz kirli hava, negatif dusuncelerimiz, kolayca kapildigimiz umutsuzluk, bozulmus insan iliskilerimiz, soylediklerimiz, isittiklerimiz, hirslarimiz, korkularimiz, kiskancliklarimiz, guvensizliklerimiz de enaz yedigimiz besinler kadar zehirliyor bedenimizi...

Niye barsak duzenimiz boyle alt ust, saclarimiz matlasiyor, tirnaklarimiz cizgileniyor, cildimiz donuk , enerjimiz niye boyle dusuk? Niye keyfimiz yok, niye hayat eskisi gibi degil, niye bayramin seyranin tadi yok, niye aldigimiz gun eskiyor yeni ayakkabilarimiz?

Cok zor ve komplex bir kavram detox... Ama onun da cok anlayani (!), beslenmeyle ilgili her kavram gibi onun da cok konusani var... Bizim konusarak kaybedecek vaktimiz yok...

Biz hayvansal urunlerin bedenimizde biraktiklari kalintilari temizleyecegiz 1 hafta suresince... Zayiflamaya devam edecegiz...



Siz de zayiflayacaksiniz... Gruplar halinde, komsunuzla, is arkadaslarinizla, kendi basiniza ama sesiz kalarak yapacaksiniz... Bizim icin hava hos... Konusmaya, paylasmaya, anlatmaya karar verirseniz buradayiz, buyuk bir grubuz ve cok gucluyuz... Benim "bitmeyen islerim yuzunden" gecikmeler olsa da, artik mekanizmayi anladiniz, elinizden tutmama gereksiniminiz yok zaten...

Gelelim detox haftamiza...

SABAH KAHVALTISI:

1,5 dilim ekmek (kepek, cavdar, beyaz, vs hergun degisik bir cesit)
6-7 zeytin
1 kasik recel
Domates, salatalik, biber, roka, maydanoz vs
cay
veya
1 kase meyve salatasi icine iki kasik corn flakes

ARA OGUN


3 degisik renkte meyve (iki yesil erik, 10 tane cilek, yarim yesil elma) + iki ceviz
veya
1 fincan istediginiz herhangi bir cay ve 3 petite-beure biskuvi
veya
1 meyve (kiwi cok uygun bir secim) + iki biskuvi

OGLEN YEMEGI


Kucuk bir kase corba (isterseniz)
etsiz sebze yemegi (fasulye, karnabahar, turlu, lahana, semizotu, ispanak, pirasa, kabak, brokkoli, yesil sogan, sarmisak,) akliniza ne gelirse

veya

tereyagsiz daha dogrusu zeytinyagi ile pismis pilav... Olmaz derseniz, o zaman pilav degil de risotto pisirin... Istemem derseniz bulgur pilavi verelim. Yaninda herhangi bir baklagil (kuru fasulye, nohut, mercimek) Bu secenek haftada iki gun,
DIKKAR PORSION SOYLEMIYORUM. NORMALDE YEDIGINIZIN YARISI KADAR OLACAK PORSIYONUNUZ...

veya

eristeli yesil mercimek yemegi (dikkat kiyma da yok, yogurt ta).

veya

bulgurlu-yesil mercimekli  kabak dolmasi ( 3 kucuk dolma)

veya

zeytinyagli dolma, kus uzumu de, dolmalik fistik da konulabilir ama yag olcusune cok dikkat edin lutfen.3 biber veya iki patlican veya iki domates dolmasi olarak kaydedin olcunuzu

veya

mantar sote, bol domatesli, yesil biberli, mis gibi

veya siz soyleyin ne olabilir baska... Onerdiginiz yemeklerde protein olsun, vitamin olsun, karbonhidrati ekmekten aliyorsunuz zaten...

Pilav yemiyorsaniz 1 dilim ekmek hakkiniz var veya iki kucuk haslanmis patates te yiyebilirsiniz.

IKINCI ARA OGUN



Meyveli dondurma (kucuk bir kulah, kucuk cocuk olcusu)

veya

1 fincan cay,  iki biskuvi

veya

bir meyve + 4-5 findik

veya

iki kuru incir + 1 ceviz

veya

1 kucuk avuc kuru uzum + 1 ceviz

AKSAM YEMEGI:



Ekmek, pilav, patates, olmadan herhangi bir sebze yemegi.


Oglen ve aksam yemeklerinde salata, izgara  veya haslanmis sebze yag miktarini kontrol ettiginiz surece serbest.













Gun icinde kendi yaptiginiz taze limonatayi icebilirsiniz, tadi eksi gelirse, hadi bir tane de portakal ekleyin isterseniz. Ya da havuc yiyebilirsiniz ara sira



Kendinizi cok iyi hissedeceksiniz...

Enaz 2 litre su icmeyi, hergun mutlaka ama mutlaka enaz 20 dakika yurumeyi ihmal etmeyin lutfen...

".., beynimizdeki gereksiz bilgilerin detoxu mumkun mu acaba? Canimizi cok yakan anilarin, artik ici bosalmis kavramlarin, anlamini yitirmis hayallerin, ictenligi, gercekligi kaybolmus iliskilerin detoxu mumkun mu? Kalbimizin kirilmis, dokulmus parcalarinin, bogazimizdaki dokuz bogumu asip, sirf yikmak yok etmek uzere sarf edilmis cumlelerin detoxu olabilir mi?" diye sormustum yazinin basinda..
Biz istersek olur... Kalbimizi-beynimizi-dilimizi-dusuncelerimizi-duygularimizi hangi frekansta tutmak istedigimize bagli hersey... Yani bizim secimimiz...

Ve unutmayin, olumlu dusunmek, duzenli uyku uyumak, yasami guzel tarafindan gormeye calismak ta bir detox...

Gulun, gulumseyin, elbiseniz yeni olmasin ama arkadaslarinizi arayin, disari cikin birlikte, onemli degil nerede olundugu, beraber olun...


Yasami sevin, yasayan her canliyi sevin, bir hayvan edinin ya da bir hayvanin sizi aile edinmesine firsat verin...




Detox dediginiz sey keske bir lavmanlik sirkeli su olsaydi, ama degil iste...

Kolay gelsin...

29 Mayis 2012 'Roma

22 Mayıs 2012 Salı

BAFRA'YA MI GITSEM ACABA...?

Yasam bir sekilde devam ediyor... Anne, cok calisiyor, bazen evde yemek olmuyor, hadi Steak House'a gidelim deniyor...
Anne mecbur, cocuklarin kullandigi gizli dili ogrenmek, harfleri duzgun isaret etmek zorunda...


Babanin boyle bir derdi yok, o 3 cesit hamburger ve dunyanin en garip bicimli patates kizartmasindan olusan yemegini beklerken masaya getirilen bir kova dolusu (gercekten kova, canak filan degil) yer fistigini yemekle mesgul...
Elimi kovaya uzatsam, geri cekemiyecegimi biliyorum, hem karnim cok ac, hem de cok sevdigim bir kuru yemis...Yemeklerimiz masaya gelir gelmez, kovayi goturun lutfen diyorum garsona, kendime 6-7 tane fistik ayiriyorum once... Sonra da kendimi, Federico'nun gizli dilini ogrenmeye adiyorum.

Yasam bir sekilde devam ediyor... Cok bekledigimiz bir kongre nihayet gerceklesiyor ve ben de konusmaci olarak katiliyorum... Castelli bolgesinde, cok ozel bir tarihi mekanda gerceklesiyor kongre (Villa Torlonia). Daha sabah, kahve molasi icin hazirlanan  bufe basimi donduruyor (bunda bir apartman yuksekligindeki topuklarim da sebep olmus olabilir). Ucsuz bucaksiz bufede, kurabiyeler, kekler, kruvasanlar, micik meyveli tartoletler... Neler neler... Ben bu bufeye once soldan saga, sonra da sagdan sola bir tadim partisi duzenlerim ama, kahvemi elime aliyorum, minnacik bir cilekli tartoleti isirip uzaklasiyorum.. Konferansimi gozden gecirmek icin bir kose buluyorum kendime, bufeden mumkun oldugunca uzakta...

Oglen yemegi bunun 3 kati olacak biliyorum... Oglen yemeginde kendime herseyden azicik azicik tadimlik bir tabak hazirliyor, kirmizi sarabimi keyifle yudumluyor, zamanimi bu guzel Villayi gezmeye ayiriyorum...

Yasam bir sekilde devam ediyor... Pizzaday istiyor Federico gunlerdir. Davet edecegi arkadaslarini seciyor. Organize ediyoruz. Pizzaday, ne kadar yersen o kadar getiririz masaya mantigi ile isliyor. Yediginizi ictiginizi kontrol etmeniz imkansiz. Masaya gelen her bir pizza tepsi buyuklugunde, bir dilimi normal bir pizzaya esit dev pizzalar.





Hem goruntuleri, hem kokulari cok davet edici... Geliyor da geliyor, mantarli, patlicanli, patatesli (ben bayilirim), kabak cicegi ve ancuezli, kabakli, soganli, margherita, sucuklu, Sonunda nutellali ile kapanis yapiliyor... Bitmiyor, cocuklar hareket edemez hale geliyorlar, ben kalan pizzalari paket yaptiralim, Colosseumdaki evsizlere goturelim diyorum, taraftar bulamiyorum... Bu kadar pizzadan incecik parcalar da yesem, ertesi gun 2 kilo fazla olurum, yuzum gozum sis uyanirim, ozellikle karnim siser biliyorum ama gelen pizzalarin mutlaka tadina bakiyorum. Kizartma sebze, suppli, patates koftesine dokunmuyorum, sevmedigimden degil ama hem pizza, hem onlar cok fazla olacagi icin secimimi yapiyorum...

Hergun bir vesile cikiyor yemek icin... Ayni vesileler, ayni zamanda yurumek, spor yapmak, eritmek icin cikmiyorlar ama...
Ben sosyal yasamdan, ya da yasamin gunluk getirdiklerinden vaz gecmiyorum sadece kendimi kaybetmiyorum.

Bir oturusta kac tava patates kizartmasi yerim bahse girelim mi?
Bulsam, yani simdi bizim sokagin kosesinde olsa mesela, pideci bile sasar kac tane Bafra pidesi yiyebilecegime...
Gaziantep yemeklerini cok severim... Icli kofteye, bardak alti lahmacuna, ev baklavasina asla hayir demem...
Kuru yemise bayilirim... Beyaz leblebi, ay cekirdegi, sam fistigi, tuzlu badem... Kuru incir ve ceviz...
Beyaz pizzayi cok severim...

Listem uzar da uzar... Yedigimi yakabilecegim kadar fiziksel aktivitem yoksa, porsiyonlarimi kontrol etmek zorundayim...



En saglikli besini bile hergun yerseniz, saglikli beslenmezsiniz. Yasamin emniyet subaplari olmali, kacamaklar-siz oyle diyorsunuz-, evde yemek olmazsa aranilan pizzacilar filan olmali ama kontrolu kaybetmeden... Yani deep freese da, acil yemek cozumleri bulundurmali, haftalik programi onceden yapmali, ozellikle cocuklar varsa, buzdolabinin kontrolu elden kacmamali...

Son iki yilda aldigim 7 kiloyu, sizinle birlikte verdim, ve evlendigim yildaki kiloma donmek uzereyim neredeyse... Carsamba gunu Rimini'ye kongreye gidecegim, hemen sonrasi Oslo'ya bir keyif kacamagimiz var... Kongrede mutlaka ozel aksam yemekleri olacak, Oslo, dunya mutfaklarinin tadina bakabileceginiz, cok guzel baliklar yiyebileceginiz bir sehir... Ustelik kahvaltilarimizi Italyan barinda yapiyoruz Oslo'da... Yani yasam bir sekilde devam ediyor...

Ben, konrolu elden kacirdigim gunlerin ertesinde, iki gun boyunca, sabah kahvaltisi disinda karbonhidrat yemiyorum.

Ben yasami elimde kagit kalem kalori hesaplayarak geciremem, sevdigim herseyi elimin tersi ile geri itemem, herkes yemek yerken, oturup yogurt tabagini seyredemem.




Yemek yemegi seviyorum, pisirmeyi de seviyorum. Bana yemek pisirilmesini, hele mutfakta bir yakisikli varsa daha da cok seviyorum...

Ama masanin basinda aklimi kaybettigim zamanlari, Erzincan tarhanasi, yaprak dolmasi, pastirmali kuru fasulye, manti gunlerine sakliyorum... Istanbul'a gidince Bafra pidesi yiyecegim, pideci bile sasiracak istahima...

Yoksa Bafra'ya mi gitsem... O kadar ki cok canim cekiyor...

22 Mayis 2012'Roma

8 Mayıs 2012 Salı

KARDELEN'IN OYKUSU...



 Bugun genc bir annenin, bir ogretmenin oykusu var sirada... Akillica ve kararli davranildiginda alinan sonucun beklenen de daha yuz guldurucu oldugunu anlatiyor bize... Yapmamiz gereken herseyi ozetlemis...

Iste bu... Yapmamiz gereken iste bu... Drastik diyetler, kivranarak verilen, hemen geri alinan kilolar degil konumuz...

Sevgili Kardelen, paylastiginiz icin cok tesekkur ediyor ve size guzel cocuklarinizla birlikte, saglikli keyifli upuzun bir yasam diliyorum...

Is yerlerinde birlikte programi uygulayip, hep beraber kilo veren sevgili hanimlar, sizden de oykunuzu bekliyorum. Paylasmak gucu artiriyor, siz bunun bir ornegisiniz. Lutfen bize yazin...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ben 34 yaşında iki çocuk annesi bir öğretmenim.Benim zayıflama daha doğrusu doğru beslenme hikayem ikinci doğumumdan sonra başladı. İlk oğlumun doğumundan sonra 70 kiloda olan ben 9 yıl sonra ikinci doğumumla 80 kiloda kalmıştım.Bebeğimi emziriyordum ancak kilom beni çok rahatsız ediyordu. Bebeğim 6 aylık olup ek gıdaya başlayınca bende eski kiloma dönme kararı aldım .Diyetisyene gitmeyi düşünürken MEVSİMLERDEN ROMA ile tanıştım.Bütün yazıları hikayeleri okudum.Hedefim bu yolculuğa başlarken yine 70 kilo olmaktı.Yani eski 42 beden halime dönsem bana yetecekti.peki sonuç:

169 boyundayım. 80 kilo ve 46 bedendim.

6 ay sonrasında

60 kilo ve 38 bedenim. (12 YIL ÖNCE BU KİLODAYDIM)

Ve en önemlisi 8 aydır kilomu koruyorum…..

Peki 6 ayda diyetisyensiz neler yaptım:

*öncelikle kendime güzel bir not defteri aldım.Mehtap hanımın tavsiyelerini ve zayıflama hikayelerindeki yazılardan notlar aldım.

*Her gün yediklerimi 10 kilo verene kadar not ettim.

*Haftanın 5 günü 30 dakika yürümeye çalıştım.(yağmur ,çamur demeden kendimi zorlayarak)

* Çalışmaya ara verdiğim için evde kendim platese başladım.

3 ay sonra 80 kilodan 70 kiloya düşmüştüm.Aslında hedefim bu kiloya ulaşmaktı.Bebeğimi emzirmemde sıkıntı yaşamadım.DOĞRU BESLENMEYE ALIŞMIŞTIM. VE kilo verme sürecim devam etti.

*Sabah kalkınca bir bardak ılık su içtim.

*Ekmeği azalttım.Dilimleyerek ve sınırlı miktarda önüme koydum.

*Akşam yemeğini en geç 18:00 de yemeye çalıştım

*Günde bir bardak yeşil çay içtim.

*Akşamları acıkınca bir avuç badem tükettim.Yine akşamları salatalık,marul ,erik gibi kalorisi düşük sebze ,meyve yedim.Özellikle salatalık açlığı çok yatıştırıyor tavsiye ederim.

*Ara öğünleri kaçırmadım.Ara öğünümün biri bir kase yoğurdun içinde bir avuç kuru üzüm oldu .

*Emzirdiğim için yatmadan önce bir bardak şekersiz ,yarım yağlı süt içtim.

*Çikolatanın bir paketini bir oturuşta bitirirken bir paketi bir haftada bitirmeye başladım. Hayatımdan çıkmadı fakat ölçülü bir şekilde yerini aldı.

*Kişi başı bir kaşık yağ ile yemeklerimi pişirmeye alıştım.

*Yiyeceklerin kalorisini buzdolabıma astım.Ne yediğimi öğrendim.


*Not defterime takvim yapıştırdım.verilen kiloları not ettim.

Ve bir yılı geçti bu sürece başlayalı.Bebeğim 18 aylık ve emzirmeye devam ediyorum.8 aydır kilomu koruyorum.

Çok kolay değil biliyorum.Ama biraz İRADE,DUA VE KARARLILIK.

SONUÇ MU?

Kıyafetlerini yeniliyorsun

Giydiklerin yakışıyor

Çevrendekiler takdir ve hayranlıkla bakıyor

En önemlisi aynaya mutlu bakıyorsun…

ÇOK TEŞEKKÜRLER BU BLOGDA HİKAYELERİNİ PAYLAŞANLAR,

…TEŞEKKÜRLER

MEVSİMLERDEN ROMA ..

7 Mayıs 2012 Pazartesi

DOKTOR SANA NE DEDI?

Ben oyle dedigini yap, yaptigini yapma denilen doktorlardan degilim... Hafta sonu benimle birlikte olsaydiniz, onume acilan sofralardan tabagima aldiklarimi gorunce hayret ederdiniz...

Ama kararliyim... Hem de cok... Ben yemek yemegi seviyorum... Ekmege, bulursam eger pideye -hele Bafra pidesine-, patatesin her haline, simit-beyaz peynir ikilisine, zeytinyagina zahter ekip ekmek banmaya filan bayiliyorum...


Ben hayatimi agzima koydugum her lokmadan korkarak geciremem... Kilo alip alip, sonra kereviz saplari kemiremem... (Ben yapamam, siz belki yaparsiniz... Ne diyeyim, kolay gelsin o zaman... Ama bana gelip te metabolik sendrom neymis demeyin is isten gectikten sonra...) Yok efendim haftada iki gunluk ozgurlukleri, 4 gunluk esaretlerden sonra elde etmeye tahammul edemem ben...

Onun icin ust uste ekledigim yanlislar yuzunden durduk yerde aldigim kilolardan kurtulur kurtulmaz, yine son 20 yildir yaptigim gibi herseyden yiyecegim, akillica yiyecegim ve kilo almayacagim... Ama iste o ozgurluk gelene kadar, onumde acilan bir kus sutu eksik sofralarin onunden geciyorum ve kendimi tutuyorum... Salata yiyorum, et yemeginden yiyorum, bolca mantar, bolca kabak, biraz patlican aliyorum tabagima... Yetiyor...

Onun icin soylediklerimi de yapin, yaptiklarimi da... Bu hafta sonu benim de konusmaci olarak katildigim bir kongrede fazla kilo ile ilgili pek cok konu tartisildi...

Yediklerimizin kalorisi arttikca, omrumuz kisaliyor diyecegim ve baska birsey soylemeyecegim artik...

Herseyden yiyecegiz, bilerek, bilincle, sirayla, belirli bir duzen icinde yiyecegiz... Yoksa elma cok saglikli diye sadece elma yiyerek, sebze cok faydali diye sadece sebze yiyerek beslenmek te dengeli beslenmek degil... Elimizde bunun icin harika bir yol var... Daha ne olsun?

Simdi o gun gelene kadar, zorlu 10 gunumuzu bitirdik... Basimiz agridi, keyfimiz kacti, gozumuz tabaklarda kaldi filan... Ama gecti iste... Karnimizin siskinligi indi, yag yaktik, aclik hissetmeden, enerjimiz dusmeden bu 10 gunu tamamladik...

Simdi geri donus basliyor...  5 ogune donuyoruz...

Onumuzdeki 3 gun kahvaltimiz ilk haftalardaki gibi, yani ekmek var, peynir var, zeytin var, bir tatli kasigi bal var, arada 1 tatli kasigi tereyagi var, 1 gun yumurta var... Hatirlamayanlar icin yan sutunda ornekler var...

Diger ogunler bol sebze yemegi, isterseniz 4 kofte, veya tavuk gogsu veya balik ama temel olarak bol sebze yemegi... Hadi icine 1 kasik bulgur ya da princ te koyun ya da yerim dilin ekmek te olsun...

Sonraki 3 gun, kahvalti yine zengin, ara ogun ekliyoruz. Yani yogurt ve meyve veya meyve ve ceviz veya meyve ve iki biskuvi veya yogurt ve biskuvi....

ogle ve aksam yemekleri ayni... Bol sebze yemegi, oglen yarim dilim ekmek veya sebze yemegine karistirilmis 1 kasik princ veya bulgur. Mesela pirasa, mesela kiymali princli ispanak, mesela az princli dolma...

6 gun gecti....

Sonraki 3 gun oglen yemeginde 4 kasik makarna veya pilavimiz var... istemem diyene 1 orta boy patates var... Ister pure yapin, ister haslayin patates salatasi yapin, ister omlette kullanin...
Ozlediniz artik, hadi birgun kuru fasulye olsun ama ogrenci porsiyonu, az kuru-az pilav... Istemem diyene yesil mercimek yemegi var hani eristeli, yogurtlu olandan...
Kucuk bir tabak manti bile olabilir... Ama kucuk bir tabak, oyle bol kepce degil...

9 gun oldu...

sonraki 3 gun ikinci ara ogun geri geliyor... 5 cayi niyetine...

Cay ve evde yapilmis pogaca mesela veya 1 dilim kek veya 1 adet evde pismis kurabiye... En sade en basit olanindan... Ekmekcikizin tarifindeki gibi... Istemem diyene, 1 avuc kuru yemis verelim mi? 1 avuc ama cocuk avucuyla... Buyukce bir kahve fincani diyelim...Kendi kahvemiz, oyle nes filan degil... Ne isterseniz... Kuru uzum, badem, ay cekirdegi, fistik, beyaz leblebi...

12 gun gecti....

Sonraki 3 gun de hicbir degisiklik yok... yani aksam yemegi, corba, et, sebze ama ekmek yok, pilav yok, makarna yok...

15 gun oldu...

Tartiliyorsunuz ve bana yaziyorsunuz...





Size bir sir vereyim mi? Elinizin altindaki bilgilere ulasmak icin insanlar, ne cok bekliyorlar beni bir bilseniz... Lutfen bu firsati artik bu sefer kacirmayin...

Bu arada blogum bir yas daha buyumus... Ben dogum gunlerini unuturum... Onu da unutmusum... Ama blogumu cok seviyorum... Bana cok ozel insanlar ve dostlar kazandirdi, sizlerin iyi niyetlerine, dualarina, guzel dusuncelerine aracilik etti, sirlarimizi paylasti, dert ortagi oldu...


7 Mayis 2012' Roma

1 Mayıs 2012 Salı

AYSENUR'UN OYKUSU...

Butun oykuleri seviyorum... Inandiklarimin dogrulugunu gosterdikleri,  paylasma , baskalarina yol gosterme bilincinde olduklari, oz guvenleri icin...

Bazi oykuleri ozellikle seviyorum... Aysenur'un oykusu de onlardan biri... ...Bircok cumlenin altini cizmek geldi icimden her okudugumda... Buyuk harflerle yazmak,  unlem isaretleri koymak istedim...17 kilo, dile kolay

Dikkatle okuyun lutfen bu akilli ve bilincli kadinin oykusunu... Cok dikkatle okuyun...

Ve varsa elinizde fosforlu bir kalem, "Bugüne kadar başardıklarımla gurur duyuyorum" cumlesini isaretleyin... Cunku iste hersey o cumlede sakli....

Sevgili Aysenur, bence de basardiklarinizla gurur duyun... Bunu sadece bir zayiflama oykusuyle bagdastirarak soylemiyorum ayrica... Bu arada cok haklisiniz, cok ama cok hos gorunuyorsunuz gercekten...

Oykunuzu bizlerle paylastiginiz icin hepimiz adina tesekkurler...

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Merhaba Mehtap Hanım,



Ben Ayşe. 54 yaşında ve 155 cm boyundayım. Halen çalışıyorum. 33 yıllık evliyim ve kocaman iki oğlum var. Hikayem biraz uzun, umarım sizi sıkmam.

Üniversite yıllarında 48 kg civarında idim. Hamileliklerimde aldığım kiloları da kolayca kendi kendime biraz dikkat ederek verdim. Çok uzun yıllar boyunca da kilo almadım. Ama 15 yıl kadar önce ilk defa diyetisyene gittim, çünkü 10 kg almıştım. Sigarayı bırakma, daha hareketsiz bir yaşama geçme ve tabii ki daha çok yeme gibi sebeplerle herhalde. Sıkı bir diyet ile çabucak verdim ve bu alıp-verme olayı, önceleri birkaç yıl,sonraları da gittikçe kısalan aralıklarla birkaç defa takrarlandı.Ama hiçbir zaman 60 kg’ın üzerine çıkmadım. Spor da genellikle hayatımın bir parçasıydı.

6 yıl kadar önce ise birdenbire 70 kg.’a ulaştım ve artık bütün çabalarım boşa gitmeye başladı. Birkaç kilo verip tekrar alıyordum, gittikçe daha çok yiyordum. Çoğu geceler yatana kadar durmadan tıkınıyordum. Tabii sonucunda uyku düzenim bozuldu, gece terlemeleri başladı, reflü sahibi oldum. Yediğim için duyduğum pişmanlık beni mahvediyordu. Kendime duyduğum saygı azalmıştı. Yedikçe de iştahım açılıyordu. Bu arada bir endokrinoloji uzmanına gittim. Şeker yüklemesi sonucunda insülin değerim 2.saat sonunda normalin 10 katı çıktı. Açlık şekerim ise 107 idi. Kan yağları değerlerim de yüksekti tabii. Bir de hipotiroidi teşhisi kondu. Dizimde ufak bir problem vardı, ağrıları iyice arttı. Sürekli yorgundum. Kilo vermem gerekiyordu, ama bir türlü beceremiyordum. Devamlı bir arayış içinde idim. Diyetisyen, doktor, akupunktur,vb. zayıflama ilaçları hariç herşeyi denedim. Terapiye başladım ve uzun bir süreç sonunda yavaş yavaş olumlu sonuçlarını gördüm.

Eylül 2010’da ani bir kararla her sabah yarım saat yürüyüş yapmaya başladım. Bu süreyi özellikle vazgeçmemek için seçmiştim, ruhsal olarak iyi geldi ve devam ettim. Sonra 9 Kasım 2010’da bir arkadaşımdan ilk defa “Mevsimlerden Roma” yı duydum. Anlatılanlara dudak büktüm, biz çok şeyi biliyoruz zaten, farklı ne diyor ki dedim. Bir okuyun dedi arkadaşım ve o gece geç saatlere kadar bilgisayarın başından kalkamadım. Onlar nasıl yazılardı öyle, nasıl bir yazım diliydi, insanı sıcacık sarıveren. Gerçekten farklı bir şeyler vardı.

Bir seyahat dolayısı ile herkesten daha geç 18 Kasım 2010’da başladım dediklerinizi yapmaya. Ama sözünüzün dışına hemen hemen hiç çıkmadım. Verdiğiniz küçük tiyoları uyguladım. Kimseye diyet yaptığımı söylemedim, sağlıklı besleniyorum dedim. Çok ısrar edenlere “yalan” söyleyerek karnım ağrıyor dedim. İkramlara “HAYIR” dedim. Sonra herkes alıştı zaten, artık kimse ısrar etmiyor.Akşam yemeklerini eskiden çok geç yerdik, erkene aldım ve yemekten sonra hiçbir şey yemedim. Kendime hayret ettim, yemeden durabiliyormuşum. Tatlı ve çikolatalara bakıp bakıp canım istemeyebiliyormuş. Klasik kahvaltı dışında bir şey yemeyi sevmediğim halde, zaman zaman değiştirdim ve hoşuma gitti. En güzeli de arada yaptığımız izinli kaçamaklardı. Verilenleri az miktarda yiyor ve azla durabiliyordum, çünkü biliyordum ki daha sonra tekrar yiyebilirim. Zaten kekler, kurabiyeler yapıyor, kahvaltı ve ara öğün seçeneklerimde küçük bir dilimi afiyetle tüketiyordum. Sabah yürüyüşlerimi ve haftada iki gün yaptığım pilatesi de aksatmadım. Tartılmayın dediniz tartılmadım. Bu arada yeni bir şey yazdınız mı diye bloga bakmak tiryakilik olmuştu. Yazılarınız sadece listeler değildi, moral verici, motive ediciydiler aynı zamanda. İş ve zorunluluk dışında interneti kullanmayan ben, bir de size yorum gönderiyordum, biraz çekinerek.

Sonra yavaş yavaş, uykum düzeldi, reflü ataklarım çok çok azaldı. Eteklerim üzerimden düşmeye başladı ve bahar geldi. Artık üzerime giyecek bir şey bulamıyordum. Yeni kıyafetler almaya başladım. İstediğim mağazadan alışveriş yapabiliyordum. Paltoları da üzerimizden atınca , beni gören şok geçirmeye başladı. Aldığım iltifatlar çok hoşuma gidiyordu. En önemlisi bu arada endokrinoloji kontrolüne gittim ve doktorum beni tebrik ederek “artık size hiçbirşey söylemiyorum, her ne yapıyorsanız ona devam edin” dedi. Toplam 17 kg verdim. Yüzüm bozulmadı, çökmedi. Tabi ki artık genç bir kadın yüzüne ve vücuduna sahip olamam, bunu biliyorum. Ama bence eskisinden daha iyi görünüyorum. Yorgunluk hissetmiyorum. Bu aralar canım biraz fazlaca yemek istese de dengeleyebiliyorum. Akşam yemekten sonra bir şey yememeye devam ediyorum, üstelik bunu zorla yapmıyorum. 20 yıl önce sigarayı bırakmış birisi olarak, bağımlılıkların çok kolay geri dönebileceğinin bilincindeyim (sigaraya tekrar başlamadım tabi ki, yanlış anlaşılmasın). Ara sıra tekrar kilo almaktan korksam da, kendime güveniyorum.

Bugüne kadar başardıklarımla gurur duyuyorum.

Denize bir yıldız daha attınız Mehtap Hanım. Hayatımı değiştirmenin yolunu gösterdiğiniz için teşekkürler.


Ayşenur Turgay

Rebarcan