Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

27 Haziran 2009 Cumartesi

ONCE ADA TATILE GIDECEK....


Once ADA'yi tatile gonderelim diye dusundum.. Sonra da biz tatilde nasil davranmamiz gerektigini ve hedef kilosuna ulasanlarin bunu nasil koruyacaklarini konusalim..

ADA 12 yasindaymis.. Annesiyle birlikte bu programa kayitli..
Size gore biraz daha farkli bir beslenme programi uyguluyor.. Yaklasik 400 kalori daha fazla almasi gerekiyor.. Biraz daha ozgur..
Babannesine tatile gitmek uzereymis.. “ADA ne yesin acaba?” diye soruyormus babannesi..

Neler yapacak ADA? (akilli bir cocuk oldugu icin, bilincli oldugu icin, getirdigi elbiselerin hepsini babannesine birakip, seneye tumu yeni elbiselerle, daha fit bir genc kiz adayi olarak donmeye karar verdigi icin..

Ada herseyi yiyecek..Mutlaka 5 ogun yiyecek..Sabah kahvalti yapmadan sadece gazete ve ekmek almaya gidecek.. Engec saat 9’da uyanmis olacak..

Aldigi kalori miktari, harcadigindan cok cok fazla olmayacak.. Onun icin ADA, hergun mutlaka hareket edecek bir bahane bulacak.. Yuzecek, yuruyecek, dans edecek, bisiklete binecek, ip atlayacak, merdivenleri inip cikacak, top oynayacak.. Ama mutlaka hareket edecek

Mutlaka kahvalti yapacak.. Ve mutlaka yeterli ve cesitli bir kahvalti yapacak.. Haftada iki gun yumurta yiyecek.. Yumurtayi ya kahvaltida ya da oglen yemeginde menemen veya omlet olarak yiyecek.. Coregin, boregin icinde yemeyecek.. Zaten cok da fazla borek, corek yemeyecek.. Yerse de evde yapilanlari tercih edecek..Hergun degisik ekmek yiyecek.. Ekmege surulen cikolatalara, tereyagina pek fazla yuz vermeyecek.. Hep tost yemeyecek.. Hep cay icmeyecek, bazen sut icecek.. Bazi gunler sut ve misir gevregi, bazi gunler yogurt ve meyve, bazen meyve suyu ve evde yapilmis kek yiyecek..

Protein almak icin sadece et ve peynir, karbonhidrat almak icin sadece patates, meyve suyu, ya da cips, kraker benzeri ivir zivir tuketmeyecek.. Sebze, baklagil ve balik yemege ozen gosterecek..

Dolma, etli ya da zeytinyagli fasulye, patlicani kizartilmadan yapilmis karni yarik gibi butun ev yemeklerinden dolu dolu olmayan 1 tabagi, 1 dilim ekmek ve yogurt ile genellikle oglen ogunlerinde tuketecek.. Pilav ve makarnayi da, mutlaka her yemegin yaninda degil, hafta 1 veya iki kez daha cok oglen ogunlerinde en fazla 4 yemek kasigi kadar tuketecek..

Gunde enaz iki porsiyon meyve, 3 porsiyon da sebze tuketecek.. Meyvelerin ve sebzelerin kurularini degil, taze ve mevsiminde olanlarini isteyecek..

Nadiren hamburger yiyecek.. Cok cani cekerse, arkadaslariyle oyle bir program yapildiysa kenardan bakmayacak yani.. Ama “Big” “Double” “Chees” degil, daha basit olanlarini tercih edecek, buyuk menu istemiyecek.. Kolali iceceklere pek yuz vermeyecek..

Yemeginin tadina bakmadan tuz eklemiyecek..

Bol bol su icecek..

Yemek yerken tv seyretmeyecek, tabagina bakacak, masadakilerle konusacak, yedigini control edecek..

Ara ogunlerini unutmayacak.. Yogurt, meyve, ceviz, badem tuketecek..

Buyudugunu, gelistigini, bunun icin bedenine yardim etmesi gerektigini bilecek ve ;

Yeteince demir almak icin; (buyume cagindakiler de demir eksikligi ve buna bagli kansizlik cok kolay gelisir, cunku kan volumu ve kas kitlesi cok hizla artmaktadir) ve genc kizliga adim atanlarda da kayip ta baslamistir. Oyleyse ADA, Yagsiz et ve balik, baklagiller, butun koyu yesil yaprakli sebzeler ve bazen de bir avuc kabak veya ay cekirdegi yiyecek (bir avuc, bir paket degil)

Yeterince Kalsiyum almak icin; (10-14 yas arasi, vucuttaki kalsiyumun en buyuk deposu olan iskeletimiz hizla buyur), aldigimiz kalsiyumun sadece %30’unu vucutta tutabildigimizi de goz onune alinca ADA, sut, yogurt ve peynir yiyecek. Ama hareketsiz bir kemik yapisi, siz ona ne kadar kalsiyum yuklerseniz yukleyin, yeterince iyi gelismez. Onun icin ADA, mutlaka ama mutlaka yuzecek veya yuruyecek veya kosacak, veya ip atlayacak veya dans edecek, veya voleybol oynayacak .. Yani kendine uygun bir hareket etme bahanesi mutlaka bulacak.. Ustelik gelisme cagindakiler, hormonlarin kafasi karisik oldugundan biraz parlamaya hazir, biraz sinirli, biraz sivilcelerden yorgun, biraz kilolardan bezgin olabilirler.. ADA spor yaparak uzerindeki bu negatif enerjiyi, pozitif bir guce ve gulumsemeye dondurecek.. Gunde ne yapip edip enaz 60 dakika hareket edecek.. enaz 60 dakika..

Bu arada dislerine de cok iyi bakmayi ihmal etmeyecek.. Sekerleme yemeyecek..
.
ADA bu sene okula cok “fit” ve keyifli donecek..
.
Ustelik ADA, fiziksel gelisimini dusunken, aklin da beden gibi calismasi gerektigini bildiginden, tatilde beynine “tatil” vermeyecek ve okuyacak.. Kitabi eline alip, sayfalarini cevirip, kokusunu duyarak okuyacak..
.
Akli gelismis bir cocuk oldugundan "0" beden olmak gibi sacmaliklara, zayiflamak icin alinan ilaclara, insanin kendi kendine ettigi kotuluklere "geri zekali bunlar" disinda yorum yapmayi bile zaman kaybi olarak bulacak..

Iyi tatiller ADA.. Nek bu sarkiyi sana soyluyor..

Babanneye selamlar..
.
.
.
27 Haziran 2009'Roma

23 Haziran 2009 Salı

TATILDEN ONCE...

Evin oglu babasiyla karne tatiline gidiyor.. Aslinda daha karne alinmamis ama hem anne hem de baba, butun ogrencilik yasamlari boyunca aldiklari iyi karnelerin, hayatta ne kadar onemi olabilecegini anlayacak kadar deneyime sahip olduklarindan, karne konusu evde sadece tatilin gelmesi olarak algilaniyor, bazen anne ogluna sinavdan kac aldigini soracak olsa, bu konuda babanin politikasini cok iyi anlayan cocuk, “iyi not aldim” demekle yetiniyor.

Bir heyecan valiz hazirlaniyor, hava durumunu bulutlar kapladigi icin, kitaplar, masa basi oyunlari, hirkalar ve tatil odevleri valizin bir kenarina sokusturuluyor.. Son tenbihler yapiliyor, “baban arabayi cok hizli kullanirsa hemen bana haber ver, ben de polisleri ararim diyor anne”. Cocuk bunu ciddiye aliyor (anne cogunlukla birseyi soyleyince yapan cinslerden cunku).. Babaya tenbih yapmaya gerek yok, o kalkmiş sag kaşin ne demek oldugunu artik biliyor, "merak etme sadece 200 km hizla surerim" diyor.. Anne parmagini havaya kaldiriyor, yanagina bir opucuk konuyor, "tabii ki dikkatli kullanirim diyor baba" hemen....
Kapi gulumseyerek kapatiliyor, herkes gozyaşini gizlice siliyor ..

Annenin pazar programi dolu.. Evde huzunlere kapilmasin diye arkadasi Claudio ile program yapilmis.. Claudio’da 1 haftaligina Viana’da bir kursa gidecek, yani anne hem evde, hem de hastanede kendini biraz yalniz hissedecek..

"Ne yapmak istersin" diyor..Claudio telefonda.. "Pazar gunu karar veririz" diyorum.. Roma'da yapacak hicbir seyiniz yokken bile yapacak cok sey bulursunuz.. "Havaya gore mi havana gore mi karar vereceksin?" diyor gulerek.. Federico guzel bir tatil yapacak diye mutlu, ama gittigi icin uzgun olacagimi biliyor cunku o da bir baba..

"Bilmiyorum ama ne yapacagimiza ben karar verecegim" diyorum.. Ne yapmayacagimizi biliyorum, hayattaki genel kuralim gibi, herseyi yapabilirim hayatta, istemedigim seyler haric.... Sinemaya gitmeyecegiz, antika pazarina gitmeyecegiz, alisveris merkezlerinin yakinindan bile gecmeyecegiz ve sandvic yemeyecegiz.. Bugun bunlari istemiyorum..

Eski usul bir erkeksin diyorum telefonda, illaki gelip beni almak icin israr edince.. Giyiniyorum, annemlerle, Federico ile, Antonio ile konusuyorum, elime bir fincan kahve alip televizyonun onunde oturuyorum.. Hava durumuna bakacagim..

Kanallardan birinde bir gezi programi var.. Roma'dalar.. Gozumun ucuyla bakiyorum.. Programin sunucusu, sadece Roma'nin ve Italya'nin degil, eminim dunyanin sayili guzel meydanlarindan birinin ortasindaki havuzun kenarina oturmus, "bu meydanda ne yapilir ? " diye soruyor..

Bu meydan dedigi yerin adini da soyluyor elbette.. Bir kez degil ustelik, bir kac kez..
PIZZA NOVARA.. PIZZA NOVARA'da kafelere oturup cayinizi kahvenizi icersiniz, Italyanin en unlu ressamlarinin tablolarini alabilirsiniz, gelene gecene bakarsiniz diyor.. PIZZA NOVARA cok guzel bir meydan diyor..

Yeni bir cesit pizza olmali bu "Novara" dedigi.. Yok eger meydandan bahsediyorsa, ismi her yere yazilmis hatta kazilmis PIAZZA NAVONA.. Basini kaldirsa tabelalari gorecek, Italyan oldugunu anladigimiz kameramana sorsa herhalde soyleyecek..


Siradan turistler bile baska bir sehre gitmeden once, o sehirle ilgili en onemli yerler hakkinda biraz bilgi edinirler, internete bakar, bir iki brosur filan okurlar.. Hele o sehirle ilgili bir program yapiyorsa biri, hicbir sey hazirlamadiysa, ozensizligi ve duzeysizligi anlasilmasin diye, tanesi 5 euro'ya satilan Roma kitaplarindan birini alir, resimlerine bakip, ismini ogrenir hic degilse..

Bu meydan sadece guzel, Barok sanatinin onemli bir ornegi degil Bernini ve Borromini uzerine anlatilan guzelim oykusu ile de cok ozel, cok ilginc, cok anlatmaya deger.. Meydandaki ressamlara gelince, kimbilir neler verirlerdi italya'nin en unlu ressamlari olmak icin, ama hemen her kentte rastlayabilceginiz, bazilari gercekten de iyi resim yapan, sokak ressamlari hepsi..

Programi sonuna kadar izlemeye sinirlerim dayanmiyor. Gercekten bu kadar capsiz bir program nasil yapilir, bu kadar kapasitesiz nasil olunur, insan yaptigini hic mi izlemez, hic mi kendini elestirmez bilmiyorum.. Bir sehir ve zaman ancak bu kadar ziyan edilebilir diye dusunuyorum. Birinin eline mikrofonu verip, hadi gez keyfine bak, sonra da yapabilecegin kadar geyik yap demis bile olsaniz, geyik yapmanin da bir stili, bir olcusu, bir tarzi vardir herhalde..

Ama iste hersey mumkun.. Bu programin bir adi, bir butcesi, ona reklam veren zavallilari ve seyredenleri olmali ki, bu program var diye dusunuyorum..

Kahvemi tazeliyorum.. "saygi" diye bir kavram var hayatta diye geciyor aklimdan.. Neye gosterdiginiz degil, gosterdiginiz saygi onemli olan.. Ne yapiyor olursaniz olun, kim icin yapiyor olursaniz olun, saygi gostererek yaptiginiz hersey sizi degerli yapar.

Annemi dusunuyorum.. Bircok guzel ozelliginin yani sira cok da iyi yemek yapar. Bazen arkadaslariyla yemek uzerine sohbet ederken, en iyi bildigi yemegin bile yapilisini sorduguna sahit olmusumdur. "annecigim derim, sen bu yemegin kitabini yazarsin, neyini soruyorsun hala? " .. "Herkesten ogrenecek birsey vardir" der, "bakalim onlar nasil pisiriyorlar.."

Onun icin, porsiyonlari yazmadan once, yine de soyle bir dolanayim internette dedim.. Keske demeseydim..

Televizyondaki programin klonlanmis hali olan geyik muhabbetleri, desteksiz atislar, kontrol edilmeden bir yerlerden tasinmis satirlar seriliverdi onume..

Herkes konusuyor bu konuda.. Hergun postama yaklasik 15 siteden on-line zayiflama onerileri, diyet kitaplari tanitimlari, program haberleri yagiyor.. Inanilmaz bir karmasa..

Herneyse.. “Bu kadar lafi, sadece 3-5 porsiyon yazmak icin mi soyledin ? “ diyorsaniz, cevabim evet.. Ben Italyan Ulusal Beslenme Enstitusunun ve Italyan Ulusal Beslenme Derneginin 8500 besin uzerine verdikleri listeleri temel olarak aldim. Sadece meyveleri veriyorum, simdi farkli olarak yaz meyveleri ciktigi icin..

Ortalama 1500 kalorilik bir beslenme modelinde;


Meyve Elma 150 g (1 orta boy elma)

Kayisi 280 g 3 buyukce kayisi (cekirdegiyle tartilmis)

Ananas 150-200 g (1 dilim ) * en yuksek kalorili meyvelerden biri oldugunu hatirlatayim..

Muz 120 g (yarim muz veya 1 kucuk Turkiye'de yetisen muzlardan)

Kiraz 210 g (25-30 adet sapiyla tartilmis )

Karpuz 400 g (100 graminda 16-20 kalori var, olgunluguna gore)

Erik 200g (6 tane )

Kiwi 180 g (1-1,5 adet)

Yaz kavunu 200 g (cok olgun olmayan cinsten)

Incir 170 g (1-2 tane buyuk incir)

Uzum 150 g (30 adet)



Birseyi unutmayin, kaloriler ve gunluk gereksinim, Italyan toplumu baz alinarak ve burada yetisen veya satilan meyvelerin ozelliklerine gore hazirlanmistir. Italya’da yedigim kayisilar Turkiye’dekinden daha az tatli, incirler de (bu aralar cikan buyuk beyaz incirler) neredeyse tatsiz.. Ama bence bu olculeri esas almanizda hicbir sakinca yok (baska bir saglik probleminden oturu kisitlamaniz yoksa)

Bu arada hani isleri baskalarina laf yetistirmek olan ya da uzmani olmadiklari alanda egitimini almadiklari halde “doktorculuk oynayanlar” biraz kipirdasalar ve Turkiye’de yetisen her besinin su, protein, lipid, karbonhidrat, amid, cozulebilir seker, total lif, sodium, potasyum, demir, kalsiyum, fosfor, tiamin, riboflavin, niasin, A vitamini, C vitamini, E vitamini degerlerini, o besinin yenebilir miktarlarina gore (armudu sapsiz, uzumu çòpsuz olarak yani) bize soyleseler, biz de onlarin bu konuyu avuclarinin icleri gibi bildiklerine inansak da, parmak izlerimizi tespit etmelerine izin versek.. Mesela…

Mesela kansizligin nedenleri ile ilgili filan konusmak, hani olur da birilerini yaniltirabilirsiniz diye, sadece tip doktorlarinin isi olsa, siz bize sadece hangi besinlerde emilebilir demir var, hangi besinin folik asit degeri en yuksek, hangi iki besini yan yana yersek, emilebilir demir miktarini azaltmis oluruz faslini filan anlatsaniz .. Mesela…

.
.
Ya da doktorluk yapmayi o kadar cok istiyorsaniz, universite sinavina tekrar girseniz, tip okusaniz, uzmanlik sinavlarina girseniz, kazansaniz, bitirseniz ve ondan sonra “ustunuze vazife olan islere burnunuzu soksaniz” .. mesela…

.
Mesela diyorum..

.
Oylesine..


Bu arada Italyan Ulusal Beslenme Enstitusunde calisan arastirmacilarin sadece beslenme bilimcileri ve diyetisyenler olmadigini, hemen tum sektorlerde hic de azimsanmayacak sayida tip doktorunun calistigini, bunlarin buyuk cogunlugunun da ic hastaliklari uzmani olduklarini da ekleyerek, bu upuuuzzzun yaziya burada noktayi koyuyorum..

Artik bu kadar uzun aralar vermeyelim, cunku coz az vaktimiz var.. Ada babannesine tatile gidecek… Elimizi cabuk tutmamiz lazim… Sonra Nukhet endiseleniyor, cok sessizlik olunca.. Delfina’nin sesi solugu cikmiyor, kendine yeni elbiseler aliyor ama daha kilo vermeye devam edecek.. NuNu kutlama filan derken, Tijen yolculuktu, imza gunuydu derken sizi ihmal ederler diye korkuyorum..
.


Burada olanlar bir ses verin.. Kacinci haftadasiniz, nasil gidiyor bir daha soyleyin.. Lutfen..
Sonra tatilde ne yapacagiz, onu konusalim artik, gecikmeden diyorum..
.

p.s: Bu arada Urfa'da ve Tekirdag'da yasayan kelebekler.. Bizim agaclardan ne haber? gittiniz mi, baktiniz mi, bizim icin onlara biraz su, cokca sevgi biraktiniz mi hic?
.
.

23 Haziran 2009'Roma

16 Haziran 2009 Salı

BOSUNA UGRASMAYIN.. GERI ALACAKSINIZ HEPSINI..diyenlere BAHAR cevap versin..




"Bosuna ugrasiyorsun, nasilsa geri alacaksin verdigin kilolari" diyorlar degil mi?

Dogru soyluyorlar, kizmayin..

Eger sizi kilo fazlasi ya da obez olan bireyler haline donusturen aliskanliklariniza geri donerseniz tabii ki geri alirsiniz, hatta asarsiniz verdiginiz kilolari..

Yani kimse bilmedigimiz birsey soylemiyor bize.. Yazmistim.. "Kilo veren bireylerin % 70'i ilk yilda...." filan diye.. Tekrar yazmayacagim.. Cunku siz o gruba dahil olmayacaksiniz..

Kilo vereceksiniz ve geri almayacaksiniz....
Funda anlatmisti.. Bir bakalim Bahar ne durumda..

Bu arada sizin icinizden de basari oykuleri olusmaya basladi.. Iki ayda.. Cesaret verici, guclendirici, ornek oykuler olusuyor.. Onlari da ara ara yayinlamak istiyorum..


Persembe gunu porsiyonlari hem gram hem de "kasik, bardak, ev olcusu" olarak verecegim..


Besin piramidlerini konusacagiz.. Renkleri ve besinleri bitirmedik daha.. Ben ilk aylari bitirmeden, siz master yapmaya basladiniz.. Hiziniza yetisemiyorum ve bu beni cok ama cok mutlu ediyor..

Bahar'in yazisini cok dikkatle okuyun lutfen.. Hepimizin dikkate almasi gereken seyler soyluyor..


Adriano Celentano'dan "confessa" ise Nukhet Z.nin basari oykusune ufak bir armagan..


Diger basari oykulerine ise, kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum.. Bu bir profesyonel meydan okumaydi ve beni mahcup etmediniz.. Harikasiniz.. Gercekten harikasiniz..




-------------------------------------------------------------------------------------------------


"Ben Bahar , yine merhaba herkese,

Funda’nın yazısını okuduktan sonra bende tekrar birkaç satır yazmak istedim. Sevgili Mehtap’ın sitesini izliyorum. Çok zaman harcayarak bence kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir şey yapıyor. Sanırım uzmanlar gözünün önünde bile toplu bir diyet programı uygulatamaz bu kadar çok kimseye. Ancak Mehtap insanları çok güzel motive ediyor. Çoğunuz sanırım onunla karşılaşmadınız ve tanımıyorsunuz. Uzaktan bile bu kadar hissettirdiğine göre, ah bir de tanısanız ne kadar pozitif bir kişiliğe sahip olduğunu o zaman daha iyi anlarsınız.

Ben 25.ocak.2008 tarihinde diyete başlayıp sekiz hafta sonra bırakmış ve Mehtap’tan özel ders almış bir öğrencisi olarak sizlere bir yıl sonraki halimi biraz daha anlatmak istedim. Geçen yıl haziran ayında 49-50 kiloydum. Bugün 29.mayıs.2009 bir gram bile fazlam yok. Hatta arkadaşlarım ‘’Bahar bu aralar biraz daha kilo verdin sen sanki’’ diyorlar. Aslında kilom aynı ama geçen yıl Mehtap’la mavi’den baktığım ve ‘’ bunun içinde rahat değilim çok sıkıyor’’ dediğim ama bir beden büyüğününde bol geldiği ve sonra dayanamayıp gidip aldığım 27 beden kot pantolonum şu anda bol geliyor bana. Sanırım bu yılda biraz daha vücudum toparlandı.

Ne mi yapıyorum bunun için?

Açıkcası çok fazla bir şey yapmıyorum artık. Herşeyim düzene girdi çünkü. Yaşantım boyunca hiç kahvaltı etmeden evden çıkmadım ben. Yine sabah sekiz gibi kahvaltımı yapıyorum. Normal bir sabah kahvaltısı işte. Sonra eskiden atladığım öğlen yemeğimi artık atlamıyorum. Akşamları da dikkat etmeye çalıştığım tek şey var. Ekmek, pilav,makarna gibi karbonhidratları yemiyorum.

Bu arada ara öğünler nerede derseniz, artık o kadar alıştım ki ara öğünlere sabah 10-11 ve akşamüstü 16-17 saatlerinde nerede olursan olayım mutlaka karnım acıkıyor, hatta kazınıyor. O anda ne bulursam atıştırıyorum hemen. Kuru meyve, taze meyve, dondurma, pasta, börek, kek, simit, çikolata vs. aklınıza ne gelirse yani. Bunları yerken de hiç korkmuyorum ve vicdan azabı duymuyorum artık. Çünkü zaman içinde porsiyonlarım küçüldü ve ben artık az yemekle de doymaya başladım farketmeden. Artık canım iki-üç porsiyon tatlı istemiyor örneğin.

Geçen haftasonu Antakya’ya üç günlük bir lezzet turu yaptık. Üç gün boyunca her öğünde kebap, tatlı ve künefe yedim ama inanın künefenin tamamı çok geldi. Her öğünde yedim ancak eşimle paylaştım.. Evimize döndüğümde birkaç gün yüksek kaloriden uzak durdum sadece o kadarcık işte.

Funda kontrolümü kaybetmiyorum demiş. Geçen yıl bende bu cümleyi kullanıyordum. Şimdi kendimi hiç kontrol etmiyorum ben çünkü artık beslenme alışkanlığım değişti. Sizlerde bir süre sonra yeme tarzınızın değiştiğini farkedeceksiniz. Artık canımın istediği herşeyi tüketiyorum ben ama çevremdeki herkes çok kontrollü yediğimi söylüyor. Bunun için çaba sarfetmiyorum artık. Bunu ben nasıl başardığımı farketmedim bile inanın. Mehtap’ın söylediklerine harfiyen uymak yeterli oluyor. Sadece diyet sırasında ve sonraki birkaç ay. Sonra bir bakıyorsunuz isteseniz bile, dikkat etmeseniz bile kilo almıyorsunuz. Mehtap bana iki yıl kilomu korumamın önemli olduğunu söylemişti. Bir yılı geçti ben farketmedim bile nasıl geçtiğini. Sadece yeni giysilerimden anlıyorum. Çünkü eskiden giyemediğim ve geçen yılda tekrar kilo alırsam kaygısıyla fazla tercih etmediğim modelleri de birkaç aydır alıyorum artık. Bol, belden veya robadan büzgülü elbiseler mesela. Meğer bunları giymek içimde ne kadar kalmış,hep onlara bakıyorum şimdi.

Gelelim aktivitelere. Bu yıl çok yoğun bir kış geçirdim ben, dolayısıyla geçen yıl yaptığım düzenli yürüyüşlerimi yapamadım. Sadece Pazar günleri kimi zaman 25 km yi bulan doğa yürüyüşlerine katılmaya çalıştım. Ama o da ortalama ayda iki pazar olmuştur. Bunun dışında evimizin ihtiyaçları için veya gezmek amacıyla hergün çarşıya kadar yürüdüm geldim sayılır. Çarşıya kadar yürümek Aydın’da çok kolay. Evimden 15 dakikada çarşıya yürüyüp biraz gezip 15 dakikada dönüyorum. Çarşıda biryerlere uğruyorum, kahvemi içiyorum vs. Yani yüksek tempolu olmuyor bu yürüyüşüm artık. Kısacası günlük aktivitelerim bana yetiyor artık. Fazla bir çaba harcamıyorum yani .

Sizler şimdi acaba tekrar alırmıyım korkusu içindesinizdir eminim( ben de öyleydim çünkü). Sadece çok küçük şeylere dikkat ederek hiç kilo almayacaksınız. Bu küçük şeylerin zaman içinde ne olduğunun siz bile farkına varmayacaksınız. Çünkü artık sizin yeme alışkanlığınız tamamen değişmiş olacak. Örneğin akşam yemeğinde canınız makarna istemeyecek. Benim hiç aklıma gelmiyor. Sadece bir davetteysek pilav, makarna varsa o zaman aklıma geliyor ama birkaç kaşıktan fazla yiyemiyorum. Beynimden doyma sinyalleri hemen geliyor herhalde.

Sevgili Mehtap’ın sınıfındaki öğrencilerle ben mezun olmuş bir öğrencisi olarak bunları paylaşmak istedim. Umarım sizlerde önümüzdeki yıl neler yaşayacağınızı anlamışsınızdır. Dişinizi sıkın , bu vakitten sonrası çok ama çok kolay. Lütfen kendinizi bırakmayın sonuç çok keyifli.

Sanırım önümüzdeki yıl Mehtap’ın sitesinde birçok zayıflama hikayesi yer alacak. Mehtap’ın yazdığı güzel yazıların bu sitede kaybolmaması dileğiyle sevgiler . . .

16 haziran 2009' Roma




BU NE UZUN TENEFFUS BOYLE..

Ders aralarinda verilen zamanin adi hala teneffus mu bilmiyorum? Ama bence bayagi bir hava aldiniz..

Ozgur karar verme hakkinizi kullandiniz.. Kimseye degil ama kendinize sayginizi kanitladiniz gibime geliyor..






















Hele sessiz takipcilerin mesajlari beni muthis mutlu etti. Bu arada her zaman oldugu gibi, siradan bir grup degil, sosyal bir olgu oldugunuzu gosterip birbirinize destek de oldunuz..



Harikasiniz..



Simdi hizli bir durum degerlendirmesi yapalim istiyorum..


Ben hic kilo veremedim.. Ac kaliyorum.. Bu beslenme modelini sevmedim.. diyen var mi?




Bize yazsin.. Lutfen "bunu yayinlamayin" diye degil, kim oldugunuz beni ilgilendirmiyor ama yardim etmek istiyorum, hem size hem benzer problem yasayanlara..


Kendinizi degerlendirin.. Eger boyle bir problem yasiyorsaniz, sizce nedenler ne olabilir..?


isiniz zor.. Hele ki, yaz gelince ortaligi uzman basar, her kafadan baska bir diyet, her sayfadan baska bir oneri gelir uzerinize.. Lokmalar bogaziniza dizilir..

Izlemeyin, okumayin, bakmayin.. bu yillara kadar yeterince okumus, denemis, uzulmus olmalisiniz..

Mayolar denenecek, huzunler basacak ortaligi.. Dergileri 46 beden ustu kadinlar icin kostum ureten ve reklamlarina 16 yasindaki anoreksik cocuklari koyan firmalarin reklamlari dolduracak..
Yazlik komsunuz, gecen yildan daha incecik sulayacak bahcesini..
Uzulmeyin, huzunlenmeyin.. Sakin vaz gecmeyin.. Yaz gelince beslenme modelleri tatile cikmaz.. Geri donmeyin..

Yolumuz kisa degil ama ulasacagiz gitmek istedigimiz yere..

Kendinize de, bana da guvenin..

9 Haziran 2009 Salı

SON SOZ


2008 kasim ayi.. Roma’yi seller sular goturuyor.. Benim gozlerimde de bulutlar.. Tezim en iyi bakis acisiyla, teslim edilecegi zamani iki ay gecirmis durumda.. Gec kaldim demek icin bile, gec kalmis durumdayim..

Mehmet’ten her zamanki gibi iki satirlik bir mektup geliyor.. “Bu benim yayinevinde bekleyen kitabim, bir oku istiyorum” diyor.. O gune kadar hic sozu edilmemis bu “kitabi” cok merak ediyorum ama okumayi daha rahat bir zamana birakmaya karar veriyorum.

O gece bizim evde yeterince gece olup, el ayak ortadan cekilince, calismak icin bilgisayarin basina geciyorum. Yanlislikla silerim korkusuyla Mehmet’in henuz ismi konmamis kitabini bir dosyaya kopyaliyorum.. PDF formati bile koymadan yolladigi icin, bana duydugu bu guven basimin ustundeki bulutlari kovaliyor biraz.. Gulumsuyorum..

Kendime bir sutlu kahve hazirliyorum.. Kahvemden ilk yudumu alirken, ilk sayfalara gozum takiliyor..

Bir “ayri dusmusun” ve onun ayri dustugu “biricik” kentin hikayesi anlatilan..

Oykunun bittigi yerde efsaneler, anilarin tukendigi yerde tarih, hepsinin duslerle karistigi noktalarda titiz bir arastirma basliyor ve ilk satirlarini oylesine okuyuverdigim bu henuz basilmamis kitaptan gozlerimi alamiyorum.

Kitabi okumuyorum aslinda, karsimda oturan deniz yesili gozlu bir cocuktan, onun yasamini, annesini, babasini kardeslerini, Urfa’yi, yemek kulturunu ve ona bunu ogreten dedelerini, sira gecelerini, odalari, sevdigi oyunlari, hayatin insanin onune cikarttigi depremleri, dalga gecebildigi ya da boyunu asan korkulari gecenin sessizliginde dinliyorum...
Kucucuk bir el bana dogru uzanacakmis ta, gozluklu dedesiyle az once aldigi limonlu sekerlerle, “arap kizi” sakizi uzativerecekmis kadar gercek hersey..Hic gizlenmeyen, saklanmayi bilmeyen bir cocugun masumlugunda anlatilan bir hayati, onu cevreleyen dunyayla birlikte goruyorum..
Tarihe bir goz atiyorum, efsaneleri ogreniyorum hepsiyle birlikte..

“Pesinden kossan yetisemezsin, bagirsan sesini duymaz, aglasan kimin umurunda?” diyor gecenin karanliginda..

Bu cumleyi birkac kez okuyorum.. Nasil bu kadar yureklice yuzlesir insan anilariyla, nasil bu kadar dik tutar basini yasama, yurege gomulmus bunca “zor” yasanmislik nasil bulunur cikartilir ustunu ortup sakladiginiz koselerden?

“Pesinden kossan yetisemezsin, bagirsan sesini duymaz, aglasan kimin umurunda?”.. diyor..

Yillardir gormezden, duymazdan geldikleri kapisinda, kurtulusun anlamini kavramaya calisan bu hayat, beni sonralarina da tanik ediyor. Guluyor bazen kendine, beni de gulumsetiyor.. Onunla istanbul’a, sonra tekrar Urfa’ya gidiyorum.. Baska sofralarda, baska baska yemekler yiyorum.. Herseyi yiyorum, tadiyorum seviyorum da, “kiymalinin kenarlari” bogazima dugumleniyor..

Basimi kaldiriyorum, neredeyse sabah oluyor.. Yagmur durmamis..

“Son soz” ’e gelmis sira.. Kendime dumani tuten bir sabah kahvesi hazirliyorum.. Benim gibi artik hicbir kitabi bir solukta okuyamiyan bir insan, eger burada durduysa bunca saat, o “son soz” de cok ozel birseyler vardir diye dusunuyorum icimden..

O son soz, benim icin kitabin kendisi kadar guzel, o kadar hep hatirlanmaya degecek, benim ruhumun sivri koselerini yumusatacak bir son soz oluyor..

Bilmem siz ne bulmak icin kitap okursunuz..?

Bu kitabi okuyun.. Aramadiklarinizi da bulacaksiniz..
.
9 Haziran 2009'Roma

8 Haziran 2009 Pazartesi

IYI KI VARSINIZ...




Yuregim binbir endiseyle dolu cikmistim yola..
Silmeye calisarak, dusunmemeye calisarak, iptal etmeye calisarak..
Belli etmemeye calisarak..

Soylemistim ya ben sansli bir insanim.. “Etrafimda duygusal kaliteleri yuksek insanlar buldugum icin, o insanlari tanima firsatim oldugu icin sansli bir insanim..”

Sandigimdan da sansliymisim.... Daha bazilarini tanimadan yasamimda yarattiklari farktan oturu..

Sefa, gece yarilarina kadar bilet bulmaya calisiyor benim icin.. Istanbul Ankara baglantisini bulamiyoruz.. Otobusle gitmek zorundayim.. “Ben araba yollarim seni hava alanindan almak icin” diyor.. Sefa’yi daha hic tanimiyorum..

Ozlem, “Federico’yu Istanbul’da bize birakabilirsin” diyor. “Annem cocuklari cok sever, cok sevkatli ve dikkatli bir insandir.. Inan, kendi torunu gibi korur, kollar gozun arkada kalmaz” diyor, babannenin Roma’ya gelemiyecegini duyunca.. “Seni gelip karsilayalim mi ?”diye soruyor sonra da.. Ozlem’i hic gormedim...

NuNu ve Delfina, bana onlarca mektup yaziyorlar.. Yapabilecekleri birsey olup olmadigini soruyorlar.. Sicaklar, arkadaslar, yanimda, yakinimda olduklarini hissettiriyorlar..

Kiymet, “saat kacta gelirsen gel, seni ben karsilayacagim” diyor. “Hatta o sabah, gidip beraber kahvalti yapalim, simit mutlaka olacak o kahvaltida, hem de eve endiseli bir yuzle ulasmamis olursun” diyor.. Kiymet’le hic karsilasmadim hayatimda..

Cheetos ve Batos, ilk gun geliyorlar bizi gormeye.. Fatma’nin elini getirmisler, bir de Issiz Adam muziklerini.. Cheetos, gunler oncesinden beni ariyor, bana dua ediyor, kardesinin de Istanbul’da gereken her seyi yapmaya hazir oldugunu iletiyor.. Ikisini de ilk kez goruyorum o gun, Cheetos’un kardesini kimbilir ne zaman gorecegim.. Sanki yillardir otururuz, sohbet ederiz gibi dogal hersey.. O kadar tanidigiz birbirimize.. Oylesine kucakliyorum onu..

Berrin, benim cok eski arkadasim.. Arkadasim derken yuregimde hissettiklerimden.. ariyor, geliyor, hadi gel artik seni 1 saat cikartayim, bak hersey iyiye gidiyor diyor.. O sirada Kiymet’te bizi ziyarete gelmis.. Hadi gel diyoruz, biz disardayiz.. Kiymet’in elinde kitaplar, cok zevkle secilmis armaganlar var.. Yuzunde blogunda gordugum sicacik gulumsemenin aynisi, sadece kendisi degil, kalbi de guzel bir genc kadin.. Konusuyoruz, tanisiyoruz.. birbirimizi daha onceden tanidigimiza hukmediyoruz..

Ertesi gun, Kiymet beni aliyor.. Federico beni hava alaninda aglayarak birakmis, benim yuregim hem orasi, hem burasi icin parca parca ama bulutlar her yerde dagiliyorlar.. Ona helikopter alacagim, Kiymet ben seni gotururum diyor. O sabah, Ankara Universitesindeki hocam Prof. Sema Yavuzer’i ariyorum.. Telefonla bile olsa merhaba demek icin.. “Mehtap’cigim, bugun arkadaslar beni yemege davet ettiler, mutlaka sen de gel” diyor..
Kiymet’le beraber 1 saatligine ugruyoruz. Kiymet bizi gulumseyerek seyrediyor.. Yillarca beraber calistigim arkadaslarimla 15 yil sonra karsilasiyoruz ve ben “bizim bolum” diye konusuyorum, onlar da duzeltmiyorlar.. Gulerek, gulumseyerek, keyifle geciyor o kisacik zaman dilimi.. Prof. Sema Yavuzer'in uzerimde cok buyuk emegi, profesyonel hayatimda cok buyuk izleri vardir. En yorgun anlarimda, onun hic vaz gecmedigi bakimliligini, butun toplantilarda son ana kadar korudugu dikkatini ve en kizgin oldugu anlarda bile kaybetmedigi kontrolunu hatirlayip, kendime ceki duzen vermisimdir butun bu yillar boyunca..

Berrin her zamanki gibi, cok hos hazirlanmis bir masanin etrafinda topluyor bizleri ayni gun.. Nilambara’yi goruyorum orada.. Tam dusundugum gibi.. Cok olculu, cok nazik, cok sakin ve huzurlu bir insan.. “Senin icin birsey hazirliyorum ama bitiremedim” diyor..Sonra Brajeshwari geliyor.. Sanki gecen hafta gorusmusuz gibi dogallikla konusuyoruz herseyden.. Onu da, tam dusundugum gibi buluyorum, muzip bir cocuk var icinde saklanmayan, uslu uslu otursa da yerinde.. Cheetos’la Bato’u tekrar gorme sansim oluyor.. Subhankari’de orada.. Berrin cok guzel seyler hazirlamis.. Sarap iciyoruz, konusyoruz, ozlem gideriyoruz.. Kiymet’le tanisiyorlar bu vesileyle onlar da..

Sonra eski arkadaslarim.. Boyle zamanlarda arkadaslar ne kadar cok yakin olabilirlerse, ondan daha da cok yakinlar bize.. Daha ben gelmeden, bircok seyi organize etmisler.. Aylin, hergun bizimle, sadece gulumsemesini gormek bile babama iyi geliyor.. Belgin, Gulriz, Fatih, Muharrem, Ethem agbi.. Geliyorlar, soruyorlar, ariyorlar.. Iyi ki varlar..

Mehmet hergun ariyor.. Babam icin kitabini ariyoruz, Kiymet’in esi buluyor Bilkent’te.. cok sozunu ettigim bu guzel kitabi, okumaya basliyoruz hemen babamla.. II. Mehmet ’de ariyor.. Onun ikinciligi kidemden, baska degil.. Donuste Istanbul’da kalin biraz diyor.. Ozel olarak gelecegim diyorum.. Onun siirlerinden birini Italyancaya cevirdim ama soylemiyorum daha.. Bahar’la da konusuyoruz telefonda..

Roma’daki guzel arkadaslarim Cihan ve Beyhan’la da gorusuyorum.. Nurcan’da var.. Onun bir ayagi zaten hep Roma’da.. Cihan kisa bir sure icin Ankara’da ve o gun onun dogum gunu.. Sagliklara kaldiriyoruz kadehlerimizi.. Nurcan’in telefonu hic susmuyor.. Guluyoruz haline.. butun arkadaslarimi Ankara’da oldugum bu 8 gunun iki gununun 3’er saatine sigdirilmis, kisacik zaman dilimlerinde goruyorum..
Nilambara ve Berrin, son gun yine ugruyorlar bize.. Nilambara bana cok guzel bir canta hazirlamis.. Tam benim sevecegim bir sey.. Kirmizi.. icinde Melih Kibar besteleri ve bir de Hilal Calikoglu’nun piyano Cd’si.. Amcalarimiz arkadaslarmis megerse.. Berrin kendi yaptigi kolyeleri, bilezikleri getirmis.. Cok guzeller.. Hem de cok guzeller.. Zuhal Olcay ile Nil’in de Cd’leri var.. Brajeshwari, bir zarf birakmis Nilambara’ya, Roma’da acarsiniz yazmis uzerine.. Roma’da aciyorum.. Icinden her duyguya, her ruh haline hazirlanmis Cd’ler cikiyor, “cakirkeyif, siyah-beyaz nostalji, mutluluk,karisik duygular.. “Zaman zaman sarkilara eslik edecegini hayal ediyorum” diyor notunda.. Ucunu kirmizi bir kordonla bagladigi bir kagida yazmis, guzel yazisi ile..Bir de Federico icin hazirlamis.. “Cocukca, for Federico Emre”.. Federico, kendi adini gorunce heyecanlaniyor ve “beni nerden taniyor ?” diye gelip gidip soruyor.. Hemen bilgisayarda dinliyoruz onun Cd’sini..

Son gun eve valizimi almak ve Edibe teyze ile vedalasmak icin donuyorum.. Orada beni kocaman bir paket bekliyor.. O da sizlerden.. Roma’ya yollanamayan paket, nihayet elime ulasiyor.. Haklilar postaya kabul etmemekle.. Icinden, “bu kadar ince bir seyi, insan eli nasil yapar” dedirten guzellikte bir beyaz vazo cikiyor.. Dokunmaya kiyamaz insan.. O kadar zarif, o kadar guzel, o kadar “sanatci elinden cikmis”.. dahasi var ustelik.. Rengarenk akide sekerleri, mis gibi kokan kahve, sakizli lokum.. Ve bir de..
Bir de keci boynuzlari...
Gulumsuyorum..

Ben sansli bir insanim.. Boylesine zor bir zaman dilimi, sayenizde kolaylasiyor.. Paylastiginiz, anladiginiz, yakin oldugunuz icin..

Duygusal kaliteleri yuksek insanlarsiniz cunku.. Arkadassiniz.. Gerceksiniz.. Sahicisiniz.. Sahidensiniz.. Varsiniz..

Benim icin sizin degerinizi anlatacak bir olcu yok.. Tanimlamaya yetecek kelimeler de..

Yasamin, yasanilirligi artiyor sayenizde.. Bulutlar aralaniyor kendiliklerinden..
Butun bilyeleri kazanmis cocuklarin mutlulugu doluyor hep yuregime sizlerle birlikte..

Iyi ki varsiniz..

8 Haziran 2009'Roma