Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

11 Kasım 2009 Çarşamba

GENETIGIMIZ DEGISIYOR...


Bu yaziyi sevgili arkadasim Cigdem yollamis...

Okuyunca uzerimdeki etkisi hemen annemi arayip, kendimce en zor olani sormak oldu. “annecigim puf boregi nasil yapiliyor?” dedim. Onun tarifini aldim, Cumartesi gunu bizim evde puf boregi var…

Bugun sutlac yaptim…
Ben cok iyi bir ev hanimi da olan, cok akilli bir annenin kiziyim. Annemle babamin yaninda, onlardan cok sey ogrenecek kadar uzun yasamamis olmak beni hep uzer... 16 yasimdaydim universiteye kayit oldugumda… Fena yemek pisirmem ama ekmek, borek, corek, yogurt, yaprak dolmasi filan yapmayi bilmem...

Hicbir sey icin gec degil… Herne kadar duzenli yemek pisiren, alisverisi dikkatle yapmaya calisan bir anne olsam da, bu yazi, beni bircok konuda tekrar dusunmeye yoneltti…
.
Italya'da Avrupa Toplulugu normlarina gore, ornegin aldiginiz yumurtanin uzerindeki etiketten, etiket okumayi biliyorsaniz eger tavuklarin kafeste ya da ya da acik havada beslendiklerini, acik havada iseler dogal besin veya yemle beslendiklerini filan anlayabilirsiniz.
.
Ama yine de once dana etinde "cilgin dana" sonra tavukta "kus gribi", yok icinde nts olan gubre kullanilmis sebzeler derken, yedigimiz her lokma bogazimiza dizilir oldu. organik tarim diye iki kat para verip aldiginiz sebzelerinde hangi lagim sulariyla sulandiklarini bilemiyebilirsiniz ornegin...
.
Ben yaklasik iki ay once cok ciddi bir "organik roka zehirlenmesi" yasadigimdan beri, sebzeleri daha kontrollu besin sattiklarina inandigim supermarketlerden aliyorum.
.
.

Yilmaz Ozdil'in bu yazisi eminim sizin de hosunuza gidecek… Tesekkurler Cigdem...

Sevgilerimle…

-------------------------------------------------------------------------------------------
GDO’lu diyet tarifleri - YILMAZ ÖZDİL

Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.

Şöyle...

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

Ne verirlerse... Onu yiyeceksiniz.

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu.
.
Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
.
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak?
.
Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
.
.

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?

Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.




Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.


Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.


Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

11 Kasim 2009'Roma

13 yorum:

Adsız dedi ki...

merhaba bir yazı bu kadar güzel ve etkili olur ne kadar güzel anlatmış yüreğine sağlık birde düşünüyoruz neden çocuklarımız obez diye? insanlığa faydalı olmak arkamızdan eser bırakmak sizi kutluyorum hep hayırla yadedilin inşallah nagihanuzun (aslında 2009 şubattan beri sessiz takipteyim ama yorum yazmaya yeni başladım)

e. t. dedi ki...

a ha !
dün Yılmaz Özdil in bu yazısını yayınlamayı düşünmüş lakin fırsat bulamamıştım.
şimde burda tekrar okuyorum.
belki bugün yinede yayınlarım :)

Adsız dedi ki...

Mehtapcığım,eminim çok güzel olacaktır puf böreği.. Senin elin değdikten sonra.. :) Afiyet olsun şimdiden..

Bugün 11:11 ve saat 11:11 'de o anın enerjisi hepimizle OLsun, haydi hanımlar ve beyler, enerjileri yükseltme vakti..

sevgiler herkese..

Delfina ; dedi ki...

Yılmaz Özdil muhteşem yazısıyla aklımızı başımıza getirdi.Şükür ki,bizler Ege'liyiz herşeyi bahçeden,topraktan yiyoruz ama büyük şehirlerde yaşayanlar ne yapsın.Çiğdem'in dediği gibi,sebze+meyvelerin kontrollu satıldıgı yerlerden almak en doğrusu.

Bir de Mehtapcım sen de bilirsin, organik tarım diye birşeye inanmıyorum,3 kat fazla parayla sattıkları şeyin tamamen doğal olduğuna inanasım gelmiyor.Yani doğal olması için çok mu uğraşmışlar da bu kadar pahalı satıyorlar.

Sevgiler,

Ada Deniz dedi ki...

Doğru söze ne denir. Ben evime cips, kola sokmadığım (arada gofret, çikolata, bistüvi yiyorlar) oğlumun beslenmesine kendi pişirdiklerimi eklediğim ve hala salçamı-taranamı kendim yaptığım için şanslı bir azınlıkta olduğumu daha iyi anlıyorum.

Belgin dedi ki...

Bu kadar dogru söze ne denir. Ögrenmek icin gec kalmis sayilmayiz. Gecen yil izine gittigimde arkadaslarimla kendi üzümlerimizden pekmez yaptik, hem ögrenmis oldum, hemde aileme mis gibi pekmez yediriyorum. Tarhanamiz, salcamiz, yogurdumuz ev yapimi. Diger yiyecekleride elimden geldigince kendim yapmaya calisiyorum, yapamadiklarimi da secerek aliyorum.
Paylasimin icin cok tesekkürler arkadasim.
Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

günaydın mehtap her sabah bloğuna bakmak alışkanlık oldu severek takip ediyorum. Sevgili Yılmaz bey ne güzel yazmış yine nasıl bam teline bas basa . evde yoğurt yapan ,kek pişiren sütlaçlar yapan ,ıspanaklı börekler yapan birisi olduğum için anneme ve eşimenekadar teşekkür etsem azdır .çünkü bunları yapmayı onlardan öğrendim.içinde ne olduğunu bilmediğimiz ,üstüne katkısız yazıldı diye güvenip aldığımız meyve suları,bisküviler,hazır çorbalar yağoranının oldukça fazla olduğu fastfoodlar .....yazmaya kalarsak sayfalar dolusu insan doğasını bozan neredeyse zehirli hale gelmiş besinler.Evhanımı olmayı beğenmeyenler vardır ama evdeki işleri düzenlemek ,yemekleri pişirmek ,temizlik yapmak,çocukların duygusal ve büyüme problemleri ile ilgilenmek dersem dersem pek sesleri çıkmaz .Günümüzde kadınlar çalışmak zorundalar hem çalışıp hemde evine ailesine zaman ayıranlara bravo gerçekten.onların önünde saygı ile eğiliyorum.şimdi bizler evde köfte ,kek,börek,tarhana,domates suları yapalım .bilmeyenler sorsun anlatalım.birbirimize öğretelim. Biz karadenizliyiz.Bize has bazı yemekler var bilenlerbilir .BAZISI YAĞLI OLUR ŞU DÖNEM DE onları tercih etmiyoruz çünki değişiyoruz.ya sonra kararında yiyeceğiz hepsini .birdaha yiyemeyecek gibi üç tabağı bir oturuşta değil .sorunda buya zaten. UNUTMAYALIM Kİ ÇOCUKLARIMIZ DEDİĞİMİZİ DEĞİL YAPTIKLARIMIZI YAPIYORLAR böylece onların kaderinide yazmış oluyoruz .onlarıda kendimize yaptığız gibi şişmanlatıyoryuz.kötü besin yoktur ölçüyü kaçırmayalım yeter .yavaş yavaş ve tadını çıkara çıkara yemek yiyelim hep birlikte kurulan büyük aile sofra larında yada dost meclisinde .BÖYLE YAPARSAK AB GİREBİLİRMİYİZ BİLMİYORUM AMA MUTLU OLACAĞIMIZ KESİN.kurban bayramı yaklaşıyor .şöyle anneanne,babaanne ,teyze ,amca,çoluk çocuk maaile bareber yenen kavurmalar şpilavlar ,ızgaralar nasıl olur ?şimdiden heyecanlandım doğrusu. yanlız değişimi yaşayanlar ölçünüzü şaşırmayın bayramda olsa devam her şeyden yiyin amakararınca . kaç kere bayram oluyor zaten.konuyu biraz dağıttım galiba.ama yılmaz beye gönülden katılıyorum. gönül dolusu sevgiler hepinize NAYLOŞ...

Adsız dedi ki...

merhabalar.ne kadar güzel yazmış yılmaz bey.bunun üzerine söylenecek kelime yoktur herhalde.ama ben üzerime almıyorum çok fazla.çünkü çok fazla hazır gıdacı değilimdir.pudingimi bile kendim yaparım.ister yoğurt olsun ister yağ olsun bunları da kendim yaparım.bunlarla uğraşmak beni mutlu ettiği için yapıyordum ama nekadar doğru şeyler yaptığımı şimdi anladım.annem hala salça,makarna yapar ve biz ona yardımcı oluruz.son dönemlerde insanlarda bir gariplik var.modernlik adı altında çocuklarımıza hazır gıdalar yedirmeyi marifet saydık.bunları arkadaş toplantılarında gururlanarak söyledik.neyseki yine ben bunlardan kaçtığım için böyle durumlarda hep susardım.bana soruluncada cevapsız bırakırdım.çocuğum 11 yaşında ve ben ona 1kez bile kola,cips,topitop gibi şekerlerden almadım.eğer birisi alsa bile onu yedirmeyip attım.çocuklarım da hiç istemediler benden.biraz daha dikkat edelim ve eskiye dönmekten korkmayalım.evimizden mis gibi tarhana kokuları,salça kokuları ge lsin artık......

Adsız dedi ki...

merhabalar.ne kadar güzel yazmış yılmaz bey.bunun üzerine söylenecek kelime yoktur herhalde.ama ben üzerime almıyorum çok fazla.çünkü çok fazla hazır gıdacı değilimdir.pudingimi bile kendim yaparım.ister yoğurt olsun ister yağ olsun bunları da kendim yaparım.bunlarla uğraşmak beni mutlu ettiği için yapıyordum ama nekadar doğru şeyler yaptığımı şimdi anladım.annem hala salça,makarna yapar ve biz ona yardımcı oluruz.son dönemlerde insanlarda bir gariplik var.modernlik adı altında çocuklarımıza hazır gıdalar yedirmeyi marifet saydık.bunları arkadaş toplantılarında gururlanarak söyledik.neyseki yine ben bunlardan kaçtığım için böyle durumlarda hep susardım.bana soruluncada cevapsız bırakırdım.çocuğum 11 yaşında ve ben ona 1kez bile kola,cips,topitop gibi şekerlerden almadım.eğer birisi alsa bile onu yedirmeyip attım.çocuklarım da hiç istemediler benden.biraz daha dikkat edelim ve eskiye dönmekten korkmayalım.evimizden mis gibi tarhana kokuları,salça kokuları ge lsin artık......

Fosi dedi ki...

Eskiyi özlemek şimdilerde adı...
Kokuları özlemek aslında...
Yediklerimizin tadını almak aslında...
Ağaçatan mevye yemek
Yetinmeyi bilmek demek...
Mutlu olmayı bilmek demek...
eskiyi özlemek demek şimdilerde adı,
çünkü hepsi eskide kaldı,
yediklerimizin kokusu da,tadı da eskide kaldı...
çocuklarımız ne özleyecek, çocukluklarından kalma?
biz özlediklerimize kavuşacakmıyız?

Başlasak diyorum bir yerlerden!
kendi adıma birşeyler yapmaya çalışıyorum,dünya için,çocuklar için,sağlığım için,
sorumluluklarımızdan kaçtığımız,tembellik ettiğimiz için,sorumluluklarımız artmadı,ne dersiniz?
Artık bütün dünyanın sorumluluğu üstümüzde değil mi?
güneş doğuyor yine pencerede...
yeşerebilir yeni tohumlar...
bu defa paylaşmayı bilerek bir elmayı kurtçukla...

alis dedi ki...

Delfinacığım, organik tarımda da verimi arttırmak, toprağı zenginleştirmek ve zararlılarla mücadele için bazı yöntemler var. Gerçekten uğraşıyorsun yani, ama genelde maliyeti daha düşük, uzun vadede geleneksel yöntemlere göre çok daha verimli. İnsanlar organiği yanlış biliyor. Organik olan küçük, hafiften bereli olur, miktarı da az olur zannediyorlar. Bu tamamen bir ilüzyon. Bak, ailemin blog'undan aynen alıntı yapıyorum;

"...bu yaz, bugüne kadar topladığımız ürünlerin detay hesabını tutmadık. Fakat çok kaba bir hesapla, artı eksi yüz kilo sapmayla bir ton civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Topu topu 9 tane sebze adamız var. Bunların her biri 1.20 x 2 metre ebadında. Yani her biri 2.4 metrekare. Böylece toplam alan 21.6 metrekare eder. Bu kadarcık bir alanda bir ton ürün. Ortalama metrekarede 40 kilodan fazla ürün almışız. Hala da devam ediyor."

Bu bahsettiklerimden bir kısmı, tanesi 800-900 gr gelen pembe domatesler. Yani neymiş, 100% organik yöntemlerle birkaç aile bir yaz bolca domates yiyip, üzerine bütün kış yetecek kadar da salça yapabiliyormuş. O marketlerde satılanların kalitesindeki organik domatesi biz salçalık diye ayırır, taze yemeyiz! Herkes bahçesinde organik tarım yapsa inanın ki bu millet bırakın GDO'yu, zehir bile kullanmadan tıka basa doyar.

HUYSUZBALIK dedi ki...

Sevgili Mehtap o kadar doğru ki Yılmaz Özdilin yazısı. Kolaya kaçıyoruz ve sonuçlarına da katlanıyoruz sonra bize hastalık kısırlık dayanıksızlık olarak geri dönüyor. Ben de senin diyetine başlamaya karar verdim ancak öncesinde tahlillerimi yaptırayım dedim ve sonuç olarak diyabet tip 2 olduğumu söyledi doktor. Bu durumda da diyetini uygulayabilir miyim? Test sonuçlaırnı yazabilirim istersen. Sevgiler...

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

fazla söze gerek var mı..sağol !