Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

11 Aralık 2011 Pazar

ISTANBUL'DA 3 GUZEL...



“Bir an suren bir gulumseme bazen sonsuza dek hatirlanir” diyor Schiller…

Istanbul’dan ruzgar hiziyla geciyoruz ama, o ruzgarin tatli esintisini, o kisacik gune sigdirdiklarimizi, yasadigimiz o keyfi, o keyifli Istanbul gununu hep o gulumsemenin tadiyla hatirlayacagiz…

"Biz hizla gececegiz Istanbul’dan! diyorum Seda’ya…

"Ne kadar sureniz varsa, o kadar da olsa gorusecegiz ya, onemli olan o" diyor…

“Sabahin korunde havaalanina gelme” diyorum, “biz havaalaninda kahvalti yapariz”,

“sakin birsey yemeyin, beraber kahvalti yapacagiz” diyor…

40 gun dusunsem aklima gelmiyecek ama beni hem cok heyecanlandiran hem de cok mutlu eden bir secim yapmis kahvalti icin Seda… Kiz Kulesi… Istanbul’da yasayan arkadaslarima sorup duruyorum o gunden beri, gittiniz mi hic kiz kulesine diye… Hem mukellef bir kahvalti yapiyoruz, boregimiz, cesit cesit peynirimiz zeytinimiz,ince belli bardakta cayimiz, tostumuz, simidimiz, hem olaganustu 360 derece Istanbul manzaramiz var…



Icerisi cok guzel restore edilmis, efsaneyle ilgili butun versiyonlar bir kac dilde yazilmis, uygar ve keyifli bir ortam yaratilmis...

Sonra hizli bir Istanbul turu basliyor…Seda cok programli, cok dakik, herseyi tum ayrintilari ile dusunmus, ama oylesine sakin, oylesine rahat ki, hic kosturmaca havasinda degiliz...Deniz otobusu, Sultanahmet,



Federico’nun takla atarak namaz kilmaya calismasi, takilar, esarplar, anahtarliklar,






uyduruk Nasreddin Hoca ile 3 lira karsiligi cektirilen fotograflar



derken, Atasehir Sahan’a geliyoruz…

Seda tesadufen biliyor benim “yuvalama” ile ilgili kirgin, kuskun kalmis bir animi..., “Istanbul’da beraber yuvalama yiyecegiz” diye verdigi sozu unutmuyor...

Iste orada gercek anlamda bir solen basliyor... Hem cok ozel olarak agirlaniyoruz – bu nezaketli misafirperverlik Seda ile esinin “misafirlerine” gosteriliyor- elbette, hem de nefis ama gercekten nefis yemekler yiyoruz...Icli kofte, findik lahmacun,



cevizli nar eksili salata, bademli salata,



balon ekmek, tulum peyniri, derken kozlenmis patlicanimizi masada tertemiz elli bir gorevli hazirliyor, biber ve domatesle karistiriyor...





Hersey cok lezzetli, servis cok ozenli, sohbetimiz cok yerinde...Ve nihayet kalayli sahanlar icinde yuvalama masaya geliyor...



Ilk kez yiyorum ve cok ama cok begeniyorum... Internette, Sahan'in sitesinde tarifi var, Oktay Usta'nin web page'inde de guzel bir tarif var ama ben yapmaya cesaret etmiyorum, donup yerinde yemegi dusluyorum...

Biz kahvelerimizi icerken, Atasehir Vega Sahan’in sorumlusu Hamdi Bey masamiza geliyor. Seda’ya hal hatir soruyor, misafirleriniz memnun kaldilar mi diyor, arkadan bana Sahan imzali bir sise zeytinyagi armagan ediyor.



Cok nazik, cok beyefendi, cok kontrollu bir tarzi var...Hepinizi kutlarim diyorum, dosta dusmana anlatilacak kalitede bir yer burasi...

Seda’nin annemler icin hazirlattigi baklavalari da alip vedalasiyoruz... Havaalaninda sariliyoruz birbirimize, Federico Seda’ya “bizi unutma sakin” diyor ayrilirken...

Seda inanilmaz bir insan... Tam bir muhendis... Cok programli, cok duzenli...Yoldan gecerken sordugum birkac binanin tarihleri, ne olarak kullanildiklari daha biz check-in deyken mailime geliyor, turkce yeni cikan albumlerin listesini veriyor, bana da Federico’ya da onu tanidigimiz icin kendimizi sansli saymakta ne kadar hakli oldugumuzu birkez daha gosteriyor.

Kisa bir sure sonra, Istanbul’un en iyileri listesinde gazetede adini goruyorum Sahan’in... Bugun babamla telefonda konusurken, Sahan’in yemek kitabi cikmis diyor, ben de o guzel gunu yeniden, yuzumde ayni gulumsemeyle hatirliyorum... Ben tekrar gidecegim Istanbul’a nasil olsa diyorum babama... Seda’nin kulaklarini cinlatiyoruz...

Seda’cigim, hayatta enzor seydir toku agirlamak... Yani cok yer goren, cok farkli ortamlarda bulunan insanlara bazen hicbir sey o kadar da muthis gelmez... Sahan cok guzel ve cok ozel bir yer suphesiz... Onu boylesine farkli kilan, seninle gecirilmis yarimdan biraz fazla birgun, seninle paylasilan o gonlu bol sofra, senin misafirin olarak agirlanmakti...

Simdi sira bizde... Listemizi yaptik, gorulecekler, hafta ici, hafta sonu gidilecek restoranlar, alinacaklar filan...

Ne zaman geliyorsun?

5 yorum:

crispy dedi ki...

mehtap yazının başında yeni geldin zannettim , seni arayıp bulmaya heveslendim....

Dilek dedi ki...

İstanbul'u özledim:)

Esma dedi ki...

İnsanın sevdiği insanlarla böyle güzel anları yaşaması şüphesiz çok güzel ....
Sedayı da kıskandığımı söylemeden geçemiyorum bu arada...:-)
Federico yu da özlemştik onu da burada gördüm mutlu oldum
Sevgi ve sağlıkla kalın sevgili Mehtap
Esma

GZNTPSEDA dedi ki...

Mehtap'cığım
Ben biliyorum ki biz o gün soğan ekmekte yesek , bir bankın üzerinde de vakit geçirsek başrolde sevgi ve iyi niyet olduğu için ikimiz yine aynı güzel duygular içinde olacaktık. Senin gibi mütevazi , asil ve güzel bir dostu kazandığım için çok mutluyum, cana yakın, sempatik, Federico ile veda anımız hep aklımda, o gün vazgeçilmez bir anı olarak zihnimde ve ya orada ya burada tekrar görüşeceğimiz günü bekliyorum.

Ve sen Esma'cığım güzel kalbine sevgilerimi yolluyorum.


Seda

seyabb dedi ki...

İstanbul,Nasrettin hoca ve dostluğun süslediği yemek.Çok şanslısınız.İmrendim inanın.