Birdenbire kar yagmaya basliyor.. O inanilmaz sessizlik cokmeye basliyor Or-an sehrine.. “aa nasil donecegiz eve simdi “ diyorlar konuklarim, “bosverin” diyorum.. “ burada kalirsiniz, nasilsa yarin tatil, pijama partisi yapariz bu gece”.. Cumartesi gunlerinin is gunu olmadigi mutlu yillardayim daha.. Ankara’dayim..
Telefon caliyor.. Ariyan Nuri.. “Gelebilirmiyim ?” diye soruyor.. “Elbette gelirsin diyorum.. Hem su boregi var, kek, corek, mercimekli kofte ne istersen.. Universiteden “kizlar” bendeler.. Yemege kalmak istersen, uydururuz birseyler, benim evimde ac kalinmaz biliyorsun..”diyorum “Biliyorum” diyor..
“Kizlar, caylarinizi tazeliyeyim mi, yoksa kahve mi iceriz birer tane?” diye soruyorum.. O gunu, ustumdeki elbiseye, boynumdaki kolyeye kadar hatirliyorum ama niye toplandigimiz hakkinda pek bir fikrim yok.. Birsey kutlamiyoruz, 5 cayi adetimiz pek yok.. Ama cok keyifli bir ogleden sonra oldugu kalmis aklimda.. Dunya sorunlarini elege koyup eliyoruz.. Gunlerden, yasamdan, evliliklerden, Italya’dan konusuyoruz.. Ben Antonio ile nisanliyim o siralar..
Kahveleri yaparken kapi caliniyor.. Genc asistanlardan biri acmaya gidiyor.. Sonra bir sessizlik oluyor.. Bu sessizlik uzayinca elimde kahve tepsisiyle mutfaktan cikiyorum.. Nuri, ustunde deve tuyu rengi bir palto, kahverengi kazagi, pantolonu, kulagindaki minicik pirlanta kupesi, sag elinde dev bir kesekagidi ve icinden tasan pirasalar, maydanozlar ile kapida duruyor.. Karsisinda da Berna, yanaklari pembe pembe, yuzunde cok sevimli bir gulumseme ile hani neredeyse buyulenmis gibi ona bakiyor.. Nuri, o kadar hos ki, kapima gelmis bir arkadastan cok, bir dergideki reklam sayfasi gibi gozukuyor.. Beynim bu goruntuyu, hic silinmeyecekler listesine kaydediyor.. “gelsene iceri” diyorum.. Berna kahveleri elimden alip, gerisin geri mutfaga donuyor saskinlikla.. Nuri wok tavasini almak uzere arabasina...
“Aayyyyyyyyy.. Mehtap ablaaaaa, arkadasiniz cok yakisikli.. Aman Tanrim, nefesim kesildi valla” diyor Berna.. “Oyledir” diyorum.. “hem yakisiklidir, hem de cok adam gibi bir adamdir.. Ve de evlidir” .. Berna’nin ayak uzeri yedigi vurguna gulusuyoruz bir sure.. Nuri geri geliyor.. Ona da bir kahve yapiyorum.. Pek konusmuyor.. Kizlar yavas yavas gidiyorlar.. Ben mutfagi toparliyorum.. Nuri, “sana cin yemegi yapacagim bu aksam” diyor..” Tamam” diyorum.. Mecburi hizmet yillarindan kalma kucuk sandalyeme oturuyorum.. Getirdiklerini bir bir cikartip tezgahin uzerine yerlestiriyor.. “Baska gelecek var mi,?” diye soruyorum, esini de kastetederek “Ben haber vermedim, sen ara istersen” diyor.. “Tamam, arayalim bizimkileri” diyorum.. “Bizimkiler”, yakin arkadaslarimiz, ayni dili konustugumuz, dunyaya ayni yonden baktigimiz insanlar..
Nuri butun keyifsiz insanlarin zorlanmis dikkatiyle sebzeleri ayikliyor, dogruyor, hazirliklarini yapiyor.. O anlatmiyor niye keyifsiz oldugunu, ben sormuyorum.. Kirmizi sarabim elimde konusuyorum.. Havadan, sudan, universiteden, politikadan, herseyden.. Sonra, o anlatiyor ne olup bittigini kendiliginden.. Siradan bulutlar bunlar.. O kadar da onemli degiller ama can yakiyorlar..Dur bak, sana Cezmi Ersoz’un bir cumlesini okuyayim diyorum.. Nerdeyse butun kitabi okuyorum.. Sonra bir an geliyor.. Ona bir fotografa bakar gibi bakiyorum ve “yemek yapmak sana cok yakisiyor” diyorum.. Gulumsuyor.. “Iyi geldi burada olmak” diyor..
Galiba iste o gun, iyi yemek yapmanin herkes icin onemli olduguna, yemek pisiren bir erkekse, bunun ozellikle bazi kulturlerde bir insan kalitesi olduguna karar veriyorum ben.. Galiba o gun, iyi yemek yapan erkekleri, hayatta ayri bir yere koymaya basliyorum.. Galiba o gun, insanin yaptigi seye yakismasi gibi, kolay aciklanamiyacak bir kavram olusturuyorum ve buna butun kalbimle inaniyorum..
Yemek yapan cok erkek taniyorum.. Evlerine yemege cagrildigimizda, butun yemekleri pisiren esleri var arkadaslarimin.. Ama benim dedigim baska bir sey.. Yani sarimsagi, kekigi, domatesi birbirine karistirinca, “harika makarna sosu” yaptigina inanan, baligi aliminyum kagida koyup firina verince, deniz urunleri uzmani kesilen, hasbel kader ac kalmamayi, sizi de ac birakmamayi basaran erkekler degil soz ettiklerim.. Hele arkalarindan yemek pisirdikleri mutfaga, ancak itfaiye yardimi ile girebileceginiz, hijyen karsitlari hic degil..
Telefon caliyor.. Ariyan Nuri.. “Gelebilirmiyim ?” diye soruyor.. “Elbette gelirsin diyorum.. Hem su boregi var, kek, corek, mercimekli kofte ne istersen.. Universiteden “kizlar” bendeler.. Yemege kalmak istersen, uydururuz birseyler, benim evimde ac kalinmaz biliyorsun..”diyorum “Biliyorum” diyor..
“Kizlar, caylarinizi tazeliyeyim mi, yoksa kahve mi iceriz birer tane?” diye soruyorum.. O gunu, ustumdeki elbiseye, boynumdaki kolyeye kadar hatirliyorum ama niye toplandigimiz hakkinda pek bir fikrim yok.. Birsey kutlamiyoruz, 5 cayi adetimiz pek yok.. Ama cok keyifli bir ogleden sonra oldugu kalmis aklimda.. Dunya sorunlarini elege koyup eliyoruz.. Gunlerden, yasamdan, evliliklerden, Italya’dan konusuyoruz.. Ben Antonio ile nisanliyim o siralar..
Kahveleri yaparken kapi caliniyor.. Genc asistanlardan biri acmaya gidiyor.. Sonra bir sessizlik oluyor.. Bu sessizlik uzayinca elimde kahve tepsisiyle mutfaktan cikiyorum.. Nuri, ustunde deve tuyu rengi bir palto, kahverengi kazagi, pantolonu, kulagindaki minicik pirlanta kupesi, sag elinde dev bir kesekagidi ve icinden tasan pirasalar, maydanozlar ile kapida duruyor.. Karsisinda da Berna, yanaklari pembe pembe, yuzunde cok sevimli bir gulumseme ile hani neredeyse buyulenmis gibi ona bakiyor.. Nuri, o kadar hos ki, kapima gelmis bir arkadastan cok, bir dergideki reklam sayfasi gibi gozukuyor.. Beynim bu goruntuyu, hic silinmeyecekler listesine kaydediyor.. “gelsene iceri” diyorum.. Berna kahveleri elimden alip, gerisin geri mutfaga donuyor saskinlikla.. Nuri wok tavasini almak uzere arabasina...
“Aayyyyyyyyy.. Mehtap ablaaaaa, arkadasiniz cok yakisikli.. Aman Tanrim, nefesim kesildi valla” diyor Berna.. “Oyledir” diyorum.. “hem yakisiklidir, hem de cok adam gibi bir adamdir.. Ve de evlidir” .. Berna’nin ayak uzeri yedigi vurguna gulusuyoruz bir sure.. Nuri geri geliyor.. Ona da bir kahve yapiyorum.. Pek konusmuyor.. Kizlar yavas yavas gidiyorlar.. Ben mutfagi toparliyorum.. Nuri, “sana cin yemegi yapacagim bu aksam” diyor..” Tamam” diyorum.. Mecburi hizmet yillarindan kalma kucuk sandalyeme oturuyorum.. Getirdiklerini bir bir cikartip tezgahin uzerine yerlestiriyor.. “Baska gelecek var mi,?” diye soruyorum, esini de kastetederek “Ben haber vermedim, sen ara istersen” diyor.. “Tamam, arayalim bizimkileri” diyorum.. “Bizimkiler”, yakin arkadaslarimiz, ayni dili konustugumuz, dunyaya ayni yonden baktigimiz insanlar..
Nuri butun keyifsiz insanlarin zorlanmis dikkatiyle sebzeleri ayikliyor, dogruyor, hazirliklarini yapiyor.. O anlatmiyor niye keyifsiz oldugunu, ben sormuyorum.. Kirmizi sarabim elimde konusuyorum.. Havadan, sudan, universiteden, politikadan, herseyden.. Sonra, o anlatiyor ne olup bittigini kendiliginden.. Siradan bulutlar bunlar.. O kadar da onemli degiller ama can yakiyorlar..Dur bak, sana Cezmi Ersoz’un bir cumlesini okuyayim diyorum.. Nerdeyse butun kitabi okuyorum.. Sonra bir an geliyor.. Ona bir fotografa bakar gibi bakiyorum ve “yemek yapmak sana cok yakisiyor” diyorum.. Gulumsuyor.. “Iyi geldi burada olmak” diyor..
Galiba iste o gun, iyi yemek yapmanin herkes icin onemli olduguna, yemek pisiren bir erkekse, bunun ozellikle bazi kulturlerde bir insan kalitesi olduguna karar veriyorum ben.. Galiba o gun, iyi yemek yapan erkekleri, hayatta ayri bir yere koymaya basliyorum.. Galiba o gun, insanin yaptigi seye yakismasi gibi, kolay aciklanamiyacak bir kavram olusturuyorum ve buna butun kalbimle inaniyorum..
Yemek yapan cok erkek taniyorum.. Evlerine yemege cagrildigimizda, butun yemekleri pisiren esleri var arkadaslarimin.. Ama benim dedigim baska bir sey.. Yani sarimsagi, kekigi, domatesi birbirine karistirinca, “harika makarna sosu” yaptigina inanan, baligi aliminyum kagida koyup firina verince, deniz urunleri uzmani kesilen, hasbel kader ac kalmamayi, sizi de ac birakmamayi basaran erkekler degil soz ettiklerim.. Hele arkalarindan yemek pisirdikleri mutfaga, ancak itfaiye yardimi ile girebileceginiz, hijyen karsitlari hic degil..
Benim dedigim bir fotograf.. Alisveris torbalarini yere koymayan, ise baslamadan once giysilerinin kollarini sivayan, komik degil, “cool” mutfak onlugu kullanan, ickisi her neyse tezgahin uzerinde, guzel bir muzik acik, keyif yaparak yemek pisiren, neyin neye yakisacagini bilen, bir yemek plani yapabilen, makarnayi soguk sudan gecirmeyen, salatayi iyi yikayan, guzel sofralar kurmayi bilen, pecetenin rengini masa ortusune uygun secen, masaya samdan degil, mum koyan, ekmegi ince ince dilimleyen, tabak canak almayi bilen, peynir isimlerini sayabilen, salata sosunu hazir almayan, alisveris yaparken son kullanma tarihlerine bakan, koylu pazarlarinin adini, yerini bilen, taaa oralara gitmeye usenmeyen bir erkek fotografi benimki..
Bu yaziyi yazmadan once internette soyle bir dolastim.. Siz de bakin.. Ornegin Rocky Fino’ya gore, “kadinlar ne pisirdiginizle degil, bir erkegin yemek pisirmesi dusuncesi ile ilgilidirler ve pisirdiginizin iyi ya da kotu olup olmadigini bile farkedemezler..” Siz soyler misiniz icinizden, yoksa ben hepimiz adina soyle nazik bir “hadi ordan sen de” diyeyim mi.. ?
Bu yaziyi yazmadan once internette soyle bir dolastim.. Siz de bakin.. Ornegin Rocky Fino’ya gore, “kadinlar ne pisirdiginizle degil, bir erkegin yemek pisirmesi dusuncesi ile ilgilidirler ve pisirdiginizin iyi ya da kotu olup olmadigini bile farkedemezler..” Siz soyler misiniz icinizden, yoksa ben hepimiz adina soyle nazik bir “hadi ordan sen de” diyeyim mi.. ?
*Devam edecek......
*
( zucchero'nun en sevdigim sarkilarini yukledim... Yaziyi bosverip, sarkilari dinleyin isterseniz..)
Roma’ 22/I/2009
Roma’ 22/I/2009
13 yorum:
Müzik güzel ama yazıyı okumak daha güzel. Tekrar yazmaya vakit bulabilmenize sevindim
yok demem. en azından devamını okumadan demeyeceğime emin olabilirsin :))
yemek yapmak için yemek yapmak değil bu anlattığın örnek. bu yemeğin öncesini, yapılış aşamasını, sonrasındaki sunumunu yani her noktasını, detayını aynı aşkla yapmak gibi birşey olmalı...bu aşkı veren ve yansıtana bu kadar çok yakışıyo olmalı...
Sevgili Mehtap, yazmayı özlediğim kadar seni okumayı da özlemişim ben. Geçirdiğim öksürük/aksırık/hapşırık dolu berbat geceden sonra etrafım selpak cennetine dönmüş bir şekilde masamda otururken yazın nasıl güzel geldi anlatamam. O mutfakta elimde şarabımla sizinle birlikte o günü paylaşan biriydim sanki. dedim ya özlemişim seni:)
Not: mutfaktaki yakışıklılarla ilgili tüm tespitlerine aynen katılıyorum, eksiksiz...
yazıyı boşverirmiyim hiç..ben de çok sevdim bu resmi hatta hayran oldum.. benim en sevdiğim resim de kocamın ütü yapması, nasıl yakışıyor, ütünün suyunu doldurmak, sonra da bir törene gider gibi çamaşır yığınlarını kucaklayıp ütü masına yerleştirmesini izlemek, hem çok da işime geliyor açıkçası.. ikisini de yapabilse harika olurdu ama kırkından sonra mutfakla bir aşk yaşaması pek mümkün gelmedi bana..
çok etkileyici bir yazı teşekkürler...
Mehtap Hanım,
Tamamen ve yürekten bir "hadi ordan sen de, be!" de benden.
:)))
Olur mu öyle şey? Fotoroman gibi...
Bence, bu sözü söyleyen veya doğruluğuna inanan, bizzat kendisi yemek yapmaktan ve yemekten anlamayan biri olmalı
:)
Çok farklıdır, çokda keyifli......
sizden sonra mutfağınızda diğer bir ortağınızın olması, çok göz alıcıdır hatta !!! :))))
bende bir mutfak yakışıklısına sahip biri olarak , kendi filmimizi sık sık seyredip, pek çok hafta sonu masamızı unutulmazlar arasına katıyoruz.
hatta blog sayfalarımda bile yer almakta bu maceralı resimleri, masal kahramanımın. :)))
AMA TOP SECRET :)))) !!!!
Kısacası benim en keyifli olduğum zaman dilimidir bu yakışıklıların mutfak heyecanları..
Çok şeker bir yazıydı sevgili mehtap..
Çok sevdim......
Zaten sevgiyle- tutkuyla yapılan her şey farklıdır.
sevgiler.
mutfaktaki yakışıklı (2) yi merakla bekliyorum
keyifle okudum ve düşündüm
"Yazıyı boşverin" demeyin, zira boşverilecek gibi bir yazı değil. Dibim düşürek okudum resmen:) Betimlemeler, kullandığınız sıfatlar, gözlemler... hepsi şahane!
Ekmekleri ince dilimleyen, güzel sofra hazırlayan, köylü pazarlarının isimlerini ezbere bilen bir eşim var benim:) Alışverişe bayılır. Balık pişirirken kendinden geçer:) Aşka giden yolun mideden ve yemek ritüelinden geçtiğini iyi kavramış beylerdendir:)Mutfakla aşk yaşayan erkeklere aşık olunmaz mı?
tesekkurler Ferulago.. ben de yazabildigime seviniyorum ve artik bir daha ara vermemeyi umuyorum..
evet beenmaya.. hayattaki hersey icin gecerli soylediklerin.. askin oldugu yerde ozen de oluyor.. ama galiba bazilari, o ilahi dokunusla doguyorlar galiba..
sevgili Zero, ben de seni ozledim.. hem de oyle habersiz, veda etmeden gidiverince sen, bayagi bir merak da ettigimi itiraf edeyim..
sevgili Funda, bu nasil bir sans farkinda misin? utu yapan ve cop doken erkekler uzerine de bir Ayse arman yazisi doktursem iyi olacak..:-))
Sevgili Gonca, ben de tesekkur ederim.. yine gel..
sevgili ekmekcikiz, bence de.. hatta daha fazlasi bile ama hadi nezaketimizi bozmayalim..
sevgili birdutmasali.. ben senin yazilarini geriye donup okumustum.. masal kahramaninla olan askin, daha uzun yillar bir yastikta devam etsin diyorum ve sana yuregimden bir nazar boncugu yolluyorum..
sevgili berrin.. iki yolda.. sonra da mutfaktaki cadalozlari yazacagim.. gercekten..
Sevgili gulden, hele balik ve tavugu yikayan bir erkekse...! Olunmaz mi hic..?
Yazının devamini merak ediyorum.Nereye saklandı.Kac season devam eder:)
Nuri'yi de merak ediyorum.
yazi sadece iki bolum.. yarin gece ikinci bolumu koyarim saniyorum..
Bu arada Nuri hala Ankara'da.. hala cok hos, hala cok kaliteli ve hala cok sevgili bir insan..
ençok birdaha ara vermeme kararına sevindim Mehtap :)
seni okumak gerçekten farklı bir keyif..
biliyormusun ben yemek yapmayı eşimden öğrenmiştim :)
mutfakta çok becerikli idi ve çok keyifle leziz yemekler yapardı, pazar günleri mutfak ona aitti hatta.. :)
2. bölümü ben de merakla bekliyorum... Nuri'yi de marak ediyorum Brajeshwari gibi :))
Yorum Gönder