Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

16 Kasım 2008 Pazar

KIRMIZI MANTO

Federico’nun sesi cok keyifli geliyor telefonda.. Buldugu bocegi, benim icin cektigi fotografi, simdi tam da simdi oynadigi oyunu pespese heyecanla anlatiyor. Keyfim yerine geliyor..


Hava cok garip. Yagmur yagiyor, gunes cikiyor, kavurucu, yakici bir ruzgar esiyor. Gri bulutlar gokyuzunde, yesil sari kahverengi yapraklar da toz bulutlariyla birlikte yeryuzunde sersemlemis bir sekilde dolaniyorlar..

Yapacak coksey var evde ama canim hic donmek istemiyor. Sanki bu ansizin elde edilmis ozgur ogleden sonraya haksizlik olacak gibi geliyor. Boyle zamanlarda encabuk akla gelen seyi seciyorum ve sehir merkezine gidiyorum. Hem bir kahve icerim aylakligin tadina vara vara, hem de biraz vitrin bakarim yagmur yagmazsa diye dusunuyorum..

Ispanyol merdivenlerinin hemen arkasinda, manzarasi caddelerdeki seftali renkli evlerin catilari olan, hic de unlu olmayan kahvede yavas yavas kahvemi iciyorum ve kendimi elbiseler, kemerler, cantalar, ayakkabilar, kolyeler, atkilar, eldivenler arasina birakiyorum..

Temmuzun 15’inde kislik giysileri vitrinlere koymustu bircok magaza.. Artik hemen hepsi yeni sezonun mallariyla dolmus, bir kosede, hala begenilmeyi bekleyen yazlik elbise kurulari, huzunlu bir umutla bakiyorlar iceri gelen musterilere..

Bu sene hicbirsey moda degil galiba.. Ya da hersey moda.. Yunler, danteller, kadifeler, taftalar, satenler.., Dar, klos, pileli, uzun, kisa etekler.. Sivri burunlu, duz burunlu, kut burunlu, koni topuklu, sivri topuklu, topuksuz ayakkabilar.. Leopar deseni kaplamis heryeri. Dunyaca bilinen markanin vitrininde leopar desenli erkek camasirlarina bakiyorum, gulumsuyorum.. Berrin puanlilardan sonra, leopar desenli giymeyin artik diye yazacak birkac ay sonra diyorum.

Cok sevdigim unlu bir italyan markasinin magazasina giriyorum... Bu magazanin icini, parfum kokusunu ve sattigi herseyi seviyorum. Parmaklarimi kaliteli kumaslara dokunduruyorum piyano calarmiscasina ve kirmizi bir mantonun ustunde kaliyor ellerim.. Mantonun rengi parmaklarima geciyor, oradan yuregime, beynimde bir kosede kivrilmis anilara dogru yuruyor. "Denemek istermisiniz ?" diyor satici..

Pinokyo pantolonum, topuklu sandaletlerim, yazlik cantam, ustume giydigim kirmizi cashmer manto ile hic de rafine durmuyorum aynada, ama anilarimdan cikip gelen ve boynuma sariliveren iki incecik kol yuzumu mutlulukla gulumsetiyor ....................... .............................

.............. Kirmizi Bir manto cikiyor, Ankara’nin cok ama cok soguk bir kis mevsiminin tam ortasinda, eve gelen paketten.. Yumusacik ve sicacik zarafetiyle, siyah, kahverengi, lacivertlere bogulmus gardrobuma bir ates topu gibi dusuyor yeni mantom. Cok seviyorum, cok seviniyorum ve cok giyiyorum. Gulcin almis bana, benim encok sevdigim magazadan. O calisiyor ben daha ogrenciyim ........ ...........................................................


..............Hava cok soguk. Kar yagiyor. Doktor hanim erteliyelim koy ziyaretini diyor hemsire. Olmaz diyorum, muhtar bekliyor. Nasil yurudugune hayret ettigim saglik ocagi arabasina binip yola cikiyoruz. Soguk arabanin icinde bile yuzumuzu kesiyor. Kirmizi mantomun yakalarini kaldiriyorum.

Bebekler kayit edilecek, asilanacak. Ebe aylardir hic rapor vermiyor. Cocuk olum orani, utanilacak duzeyde.. 71 koy var gidilecek.. Kar da yagsa, camur da gidecegiz ulasabildiklerimize..

Koyde isimiz bittiginde ayak parmaklarimi hissetmiyorum artik soguktan.. Bir cay ikram edelim diyor muhtar, evine gidiyoruz. Evin pencereleri cam yerine kalin naylonlarla ortulu. Fakirlik heryere sinmis ama cirpiniyorlar bizi agirlamak icin.

Esikte kocaman gozlu iki cocuk dikkatle bana bakiyorlar, torunlarim diyor muhtar. Yaslarini soruyorum, adlarini soruyorum cevap vermeden gulumsuyorlar.

Koyde gunlerdir su yokmus, bu bardaklar nasil yikanmistir acaba diye dusunerek iciyorum cayimi. Lavas ekmegi koyuyorlar, biraz da peynir yer sofrasina... Kusura kalmayin diyor muhtar, yok pekbirsey hazirda.. "Daha ne olsun diyorum.. Daha ne olsun, ben bu ekmegi cok severim" diyorum, "bulsam hergun yerim"..

Bozkir pazarina gelen koyluler, firindan ekmek alip, hemen oracikta lavas ekmeginin arasina katik gibi koyup yiyorlar.. Ekmegi ekmege katik ediyorlar.. O siralarda Turkiye, rokfor peynirini tartisiyor gazetelerde.. Ankara'da bir buyuk otelde, yeni yilda corbanin uzerine altin tozu dokulecegi yaziyor.. Cocuk olumleri utanilacak duzeyde o siralar..

"Yolumuz hem cok uzak, hem de cok bozuk" deyip vedalasiyoruz herkesle. Yaklasik bir 15 dakika sonra, sanki biri kosuyormus gibi geliyor bana.. Gozleri ileri derecede bozuk olan sofor, yolu zor goruyor, yok kimse doktor hanim diyor, kim kosar bu havada? Gordum diyorum, dur biraz..
Nefese nefese muhtarin kucuk torunu cikiyor onumuze.. Elinde kucuk bir cikin.. "Doktor bey" diyor bana, "nenem lavas ekmegi verecekti unuttu"..

Yanaklari soguktan morarmis yuzunde, gorevini yapmanin gururu var. Parmaklarini tutuyorum, buz gibiler.. Nasil kostun bu kadar yolu diyorum bu karda..? Yok ben kestirmeden geldim diyor.. Gozlerine bakiyorum.. Boz bir yesil, icinde sari kucuk kucuk benekler var.. Incecik, guzel bu kavruk yuz, asla silinmeyecek bir fotograf olarak kalacak yasamimda biliyorum o an..

Boynumdaki atkiyi boynuna doluyorum. Gel seni bir opeyim diyorum.. Iste o an kocaman oluyor gulumsemesi.. Kollarini boynuma simsiki doluyor, yanagini uzatiyor mutlulukla.. Eliyle mantomu oksayip, amma da yumusakmis diyor ayrilmadan once ..........
.............................................................................................
Cok yakisti diyor satis gorevlisi, almayi dusunurmuydunuz...? Hayir diyorum.. Bu manto yeterince yumusak degil.. Ben su leopar desenli olani bir deneyeyim..
...
...
...
...
p.s: Sevgili http://www.urfamutfagi.blogspot.com/ son yazisi ile bana tum bunlari tekrar hatirlatti..


Bu yazim, daha once http://www.tofugrup.blogspot.com/ 'da da yayinlanmisti. Editorler Nilambara ve Brajeshwari'ye tekrar tesekkurler..

15 yorum:

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

bir kırmızı bizi nerelere götürdü mehtapcığımm.
içim cız ettii :(
burnumun direği sızladı...
.................................

Demli Hayat dedi ki...

tofuda denk gelmemiş
burada okudum.
güzel yazı.

Nilambara dedi ki...

Mehtap'çığım demek ki aradan geçen zaman bazı duyguları hiç değiştirmiyor, bu yazını ilk okuduğumda da gülümseyerek başlayıp gözyaşları ile bitirmiştim, ama unutmuşum...
yazını okumayı bitirince şimdi, yine aynı şey oldu ve ilk kez okuyorum gibi yepyeni birlezzetle okudum tekrar...

bir renk bir koku... ne çok şey hatırlatabiliyor insana...

Mehmet Saraç dedi ki...

yazmalısınız siz. biz de size hatırlatıyorsak geçmişi seviniriz.

sevgiyle kalın

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

"her anini eksiksiz, dun gibi hatirlarim.." guzel bir konser, tesekkurler..

Ahh.. o mandolin kurslari.. Muzikten hic anlamayacagim, muzik kulturumun Ajda Pekkan'la sinirli kalacagi daha o gunlerden belli olmustu ama anlamazliktan gelmistik..
Renkli penalarim vardi.. Dizlerimin uzerinde kitap okurdum, caliyormus gibi yaparak.. Yine de cok guzel "buruk aci" calarim hala..
hatta hatta.. Sol fa mi, sol fa mi soooooooooooool....

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

:))))
Yaşanmışlıklar
ruhta bıraktığı izler
hiç bitmeyen ve unutulmayan melodi gibiler sevgili mhtap..
HAKLISIN :)

berrin acilmis dedi ki...

tekrardan okumak keyif verdi...
daha sık yazmalısın

funda dedi ki...

:) çok güzeldi..

Brajeshwari dedi ki...

tekrar okudum
yine içim ürperdi
yüregine saglık...

bazı yorumlar hep aynı gibi görünse de,
aslında içi bambaşka dolu..

Zamandan Sızan dedi ki...

Bir de herkes hayatında bir kere kırmızı rugan pabuç gibi kırmızı fark edilesi bu şahane renkte bir manto sahibi olmak ister sanırım..

zero dedi ki...

Her bir satır gözümde bir filmden kareler gibi aktı. O minik ne yapıyordur şimdi acaba diye düşündüm. Sen tam da o kırmızı matoyla yıllar sonra çooook uzaklarda yeniden karşılaştığında, şimdinin delikanlısı o ufaklığın da içine o anının hatırası düşmüş müdür? Kimbilir...

ruhdagı dedi ki...

Anlatabilecek anıları biriktirmek ne güzel. Boğazımda bir düğüm oluştu. Çocuğun yanaklarındaki soğuğu bile hissettim...

Adsız dedi ki...

blogumla ilgili güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim,yazılarınz çok içten zevkle okuyorum,görüşmek üzer:))

B. dedi ki...

benim hayatıma nasıl giriverdiniz inanın hatırlamıyorum.bugüne kadar arada bir girip okuyordum yazdıklarınızı, sonra bir blog olusturdum izlemeye aldım... cunku sizi okudukca kendime yaklastım.gözlerimin dolu dolu olmasını sevdim ilk defa.düsünmek istedigimde, kacmak istedigimde sizin kapınızda bulmaya basladım kendimi.cahil perileri izledim, yengec kadını oldugum icin bir kere daha sevindim, kırmızı bir atkı ve yine kırmızılı bir manto edindim( gerci bu bir tesadüf oldu ama... )
cok memnun oldum efendim, inanın cok...
sevgimle, operim...

Adsız dedi ki...

ben de cok duygulandm simdi... aynı anlattığınız gibi biyerde yaşıyorum ve her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır diye ümit ediyorum... ben de güzel işler yapmış olmak istiyorum yıllar sonra ardıma baktığımda... hatice... ergul12@yahoo.com