“Beni ne zaman yemege cagiracaksin” diyor Claudio...
“Sen beni cagirdiktan yaklasik 1 hafta sonra cagiririm herhalde”... diyorum...
“Ben yemek pisirmem” diyor, “ben de bu aralar pisirmiyorum” diyorum...
“O zaman yarin aksam 7.30’da hazir ol, yemege cikalim” diyor...
“Sen beni cagirdiktan yaklasik 1 hafta sonra cagiririm herhalde”... diyorum...
“Ben yemek pisirmem” diyor, “ben de bu aralar pisirmiyorum” diyorum...
“O zaman yarin aksam 7.30’da hazir ol, yemege cikalim” diyor...
Claudio, benim hastanede en iyi arkadasim... Arkadasligimizin bir tartismayla basladigini anlatmistim daha once... Yasca benden oldukca buyuk ama kafa dengi, sevdigim, cok iyi anlastigim, birlikte kaliteli vakit gecirdigim biri...
Sayemde bizim bolumde kimin ne sorunu varsa kostugu, ortopedi danismanimiz ayni zamanda...
O tam soyledigi saate geliyor, ben de tam soylenen saatte hazirim... "Benim arabamla gidelim, park etmek sorun olmaz" diyorum kamyon kadar buyuk arabasina bakip...
Konusa konusa sehir merkezine dogru gidiyoruz... Niyetimiz Piazza Navona’da ozel bir aksam yemegi yemek...
Birden aklima geliyor, bir aksam da Ghetto’da yiyelim diyorum...
Ghetto bir ucu Sinagog’dan baslayan, Piazza Venezia'nin hemen arkasindaki Piazza Argentina'ya kadar uazan, Tiber nehri kiyisindaki yahudi mahallesinin adi ve sadece yahudi kurallarina uygun olarak (Kosher) pisirilen yemekleriyle degil, kumascilari, semsiyecileri, kuyumculari, el yapimi sapka satan dukkanlari, artizan isi ayakkabicilari ile de meshur semtin adi...O tam soyledigi saate geliyor, ben de tam soylenen saatte hazirim... "Benim arabamla gidelim, park etmek sorun olmaz" diyorum kamyon kadar buyuk arabasina bakip...
Konusa konusa sehir merkezine dogru gidiyoruz... Niyetimiz Piazza Navona’da ozel bir aksam yemegi yemek...
Birden aklima geliyor, bir aksam da Ghetto’da yiyelim diyorum...
“Bu aksam istersen, bu aksam gidelim” diyor...Hemen yolu degistiriyorum... Arabayi parkedip once salina salina yuruyoruz Ghetto’nun sokaklarinda... Irili ufakli restoranlardan mis gibi yemek kokulari tasiyor sokaklara... Masalar sokaklara, kaldirimlara dizili, civil civil insan kayniyor...
“Sen sec diyor istedigin yeri”...
Seciyorum, uzun incelemelerden sonra... “Taverna del Ghetto” restoranin adi... Tam kaldirimin kiyisinda bir masaya oturuyoruz, Claudio’nun sandalyesi sallaniyor, garsonumuz Rabi hemen bir tahta parcasi ile olaya cozum getiriyor, ben menuden yemekleri cozmeye calisiyorum... Sonra yemekleri sen sec, sarabi ben diyorum ve Claudio’nun butun israrlarina rahmen, “Nuh diyorum, peygamber demiyorum ve bir Israil sarabi degil, Terracino kirmizi istiyorum, corba sicakliginda gelen sarabi, gereken isiya dusurmek icin hemen buz kovasi geliyor, Claudio bunu burada unutmayalim yoksa tadi kacar diyor, unutmuyoruz...
Rabi’nin sabirli aciklamalari sonucunda, bu mahallede yenmemesi asla dusunulemiyen “carciofi alla giudia (kizarmis enginar)” ile basliyoruz yemege... Nefis demek yeterli olmayabilir...
Sonra tuzlanmis bir mezgit cinsi olan, Baccala baliginin un-su karismina bulanmis kizartmasindan, cig enginar, kirmizi biber, mantar ve patlicanli soslar ile hazirlanmis ekmeklerden, ve yine sebze kizartmalarindan olusan tadimliklar yiyoruz...
Ana yemek konusunda secimlerimiz ayriliyor. Claudio “Baccala, eski bir hikaye” isimli ayni baliktan, ben misir unuyla kizartilmis kuzu pirzolasi istiyorum... Ben Claudio’nun baliginin tadina bakiyorum, o pirzoladan yemiyor...
Yemekler cok nefis, sarap inanilmaz guzel...
Biz iki yaz bekari, sohbetin dibine vuruyoruz... Yolculuklardan konusuyoruz, Roma’nin ne kadar buyuleyici bir sehir oldugundan, Claudio’nun uyesi oldugu kultur grubunun tolerans uzerine verdigi bir konferanstan, ayni grupla birlikte gittigimiz baska bir yemekten, biraz hastane dedikodularindan, biraz saglik politikasindan, biraz ailelerden, biraz cocuklardan, biraz hayattan konusuyoruz...
Biraz herseyden, herseyden biraz konusuyoruz...
Garsonumuz Rabi, cok olculu, yeterince ve gerektigi kadar etrafimizda dolasiyor, calgicilar cok kisa sure kaliyorlar, gul saticilarini masalara yaklastirmiyorlar...
Tatliya yerim kalmadi diyorum... Tadina bak diyor Claudio... Tadimlik, herseyden biraz konmus bir tabak geliyor masaya... Bademli, visne recelli, portakal kremali, cevizli cikolatali tatlilar...
Kalkiyoruz ve Tevere boyunca yuruyoruz... Gec saate ragmen herkes sokaklarda... Tevere’nin solgun benzine vuran isiklara, oldukca guzel bir yapi olan Sinagog’a, yanlarindan gecip gittigimiz cesmelere, tarih kalintilarina, ihtisamli yapilara bakip, “ben Roma’yi cok seviyorum” diyorum...
Ben de diyor...
P.S: Bu yazi Mehmet’in bu ve su yazilarina karsilik ya da nispet olsun diye yazilmamistir... Guzellikleri asilamiyacak olan seyleri birbirleriyle karsilastirmanin bir anlami yoktur... Gelinirse ikram edilir, gidilirse onlardan da yenir...
P.S: sarki yine ayni sarki...
6 Agustos 2010’Roma
13 yorum:
Afiyet olsun... Ne kadar guzel bir yer ve guzel bir yemek yemissiniz! Tabii iyi bir sohbetle en kotu yemek bile bir ziyafete donusebiliyor :D
Sevgiler,
Selhan
Bir gün işi gücü bırakıp Roma'ya yerleşeceğim o olacak! Çok güzel yazmışsınız gene.. :)
Dün gece ilk defa rüyama girdiniz, İstanbul'da karşılaşıyoruz ve ben içimde kalan ukte ile sizi yuvalama yemeye davet ediyorum, antep mezeleri eşliğinde yemek yiyoruz. Sabah anlam veremeden uyandım, dün biraz abartılı yemiştim herhalde psikolojik baskı olarak sizi gördüm diye düşündüm. Üstüne yazınızı okudum. Rüyam buna çıktı herhalde ne dersiniz:)
Sevgiler,
Seda
Merhaba Mehtap Hanım
güzel yemeklere ve güzelim Romaya çok imrendim. En çokta anlatımınıza imrendim. Ne güzel bir üslupla yazıyorsunuz ne kadar sıcak ve o anı herkese yaşatarak anlatıyorsunuz.
Ayazma gibi bende işi gücü bırakıp Romayamı yerelşsem:)
size keyifli yaz bekarlığı günleri dilerim sevgiyle kalın
Sevgili Selhan, Ya da yaninizdaki arkadasliktan hosnut degilseniz, en iyi yemek bile iskenceye donusuyor degil mi..? Ben sansliydim, hem yemek guzeldi, hem sarap hem de sohbet...
Sevgili Ayazma, ben bilmem orasini.. Hani davulun sesi hikayesi de olabilir belki bazen... :-))
Sevgili Seda, ben birgun yuvalama yiyene kadar bu kirginligi unutmayacagim gibi duruyor... Ama ruyayi begendim... Antep mezeleri filan... Ben varim, ruyada bile olsa...
Sevgili Dobruca,
megerse cok keyifliymis arada bir boyle yasanilan sehri kesfetmek...
Merhaba!
Kızarmış enginarı ve tolerans konulu konferansı merak ettim- ikisi de beni çok mutlu ederdi şu an :)
sevgiler
Sevgili Misk, kizarmis enginari kendim yaptigim bir gun tarifini verecegim sizin icin... Enginar bildiginiz gibi bir kis sebzesi, simdi manavlarda, pazarlarda pek bulunmuyor... Yemek yedigimiz yerde, 12 ay var bizde dediler, "nasil oluyor" diye sormak aklima gelmedi...
Tolerans konulu konferans cok ama cok guzeldi... Karisik kulturlerin yasadigi ulkelerde, ev sahibinin, farkli din, dil ve kulturlere karsi hangi sinirlarda toleransli olabilecegi tartisildi... Cok ilgincti...
O chitarra romana diye bağırdım birden yazını okuyunca. Lungotevere dorme mentre il fiume camminaaaaa, bağırmayı sürdürüyorum.
Enginar hep var ya artık... O da serasal durumlara geçti yani ;(
Yemekler beni şaşırtıyor !!
en çokda sanırım KIZARMIŞ ENGİNAR ?? Nasıl ola ki ???????????
düşünerek olmayacak, tatmak lazım öyle ya 1
birde çok haklısın :
ne arkadaşlık , ne yenilen yemekler birbirine denk olmalı ! denk olmalı ki,bu eşitlikten dengeden sarhoş olunsun.
ve :)
'' Guzellikleri asilamiyacak olan seyleri birbirleriyle karsilastirmanin bir anlami yoktur... Gelinirse ikram edilir, gidilirse onlardan da yenir''
ne güzzzzel bir düşünce !!!
bU rOMA SOKAKLARI, NAPAOLİTENLER,
ALGINANLAR,TOLORENS ! KONULU SOHBET ,(bir konferansta bloglar dünyasına gerekli ELZEM ! ::))
sonra bir aşağıdakidaki defiledeki ( gri takım iyi olurdu benim için ! :)
yazdıkların, hissettiklerin, düşüncelerinin reelliği...
öyle çok öyle çok söylemek istediklerim var ki...
kısaca mevsimde sıcak,
Roma da !!!
gönlüne sağlık Mehtap'cığım...
yap kendine böylesi güzellikler.
Sevgili Oya, supermarketlerde ve pazarlarda hemen hemen hic gormuyorum ben bu mevsimde enginar... Sera da olsa cok guzeldi inan...
Sevgili NuNu, hersey o kadar guzeldi ki, inan sarhos olacaktim ta, arabayi ben kullaniyordum ne yazik ki... Kizarmis enginarin bir puf noktasi vardir mutlaka, ben evde pek yapmam, ama iyice bir ogreneyim tarifini veririm...
Afiyet olsun, gerçekten yazıyı okurken kendimi bir film sahnesini izler gibi hissettim..:)
Ne güzel bir paylaşım,ellerin dert görmesin,teşekkürlerrrr.Sevgilerrr...
Sevgili Mehtap,
Nisan'ın ilk haftası Italya turuna katılıyorum ve kesinlikle gettoya uğrayıp kızarmış enginarı tatmak istiyorum:) Roma'da bunu yemeden ya da yapmadan gitme! diyeceğiniz şeyler nedir? Tavsiyelerinize çok güveniyorum:)
Sevgilerimle,
Candan
Yorum Gönder