Posta kutuma gelen sevdiklerimin mesajlari, Facebook duvarina birakilan notlar, Selinka’nin supriz telefonu, Seda’nin cevaplanamayan aramasi, gunumu, gunlerimi aydinlatiyor…
Sabah ise giderken dusunuyorum… Ben artik hicbirseyin hesabini yapmiyorum… Buna giden yillar da dahil… Nasil bir yildi demiyorum hic, nasil olacak da cok gundemimde degil artik… Nasil diye bakiyorum ana…
Sabah ise giderken dusunuyorum… Ben artik hicbirseyin hesabini yapmiyorum… Buna giden yillar da dahil… Nasil bir yildi demiyorum hic, nasil olacak da cok gundemimde degil artik… Nasil diye bakiyorum ana…
Sabah Federico erkenden ariyor. Hic istemiyerek, ustelik goz yaslari ile ciktigi tatilden pek de hosnut degil… Uzuluyorum ama ona belli etmiyorum. Cok guvendigim bir psikolog arkadasim, bu zor anlarin onlarin kisiliklerini guclendirdigini, her deneyimden mutlaka olumlu bir sonuc cikaracaklarini soyluyor bana… Biliyorum ama yine de yuregimden bir size gecip gidiyor, istemiyordu, keske gondermeseydim diyorum…. Sonra yarin amcasi Oslo’dan gelince, hersey gozune guzel gozukecek diyorum, gulumsuyorum…
Gunun rengi, gunes rengi bugun… Yani rengarenk… Mavi jean den Gamze ile aldigim yirtik ama salas olmayan pantalonum, Onumuzdeki sezonun kolsuz, robasi hafif seffaf, Massimo Dutti beyaz gomlegim, Brooksfield platform ayakkabilarim, mat mavi kemerim ve cantamla, iyice kisalan saclarimla, halka kupelerim, Gulcin’in hediyesi ayni tarz kalin metal bileziklerimle ciddi gerginliklerin yasandigi bir is ortamina degil de, Via Condotti’ye alisverise gider gibiyim... Kahvemi iciyorum, barin aynasinda kendime soyle bir goz atiyorum, bedava dagitilan gazetelerden birini kivirip cantama koyuyorum…
Artik yeni bir arabam var… Radyoyu acmadan once her sabah oldugu gibi sans tutuyorum… Sonra ben bugun kendi sarkimi kendim soyleleyim en iyisi diyorum…, Bildigimin farkinda bile olmadigim sarki, aninda aklima geliyor… “Sarkilar seni soyler, dillerde name adin…” Gulumsuyorum… Bana yazilmis diyorum icimden, Cokca huysuz, biraz tatli kadin…
Oglen yemekte Claudio ile bulusuyoruz, pazartesi aksami yemege cikmak uzere sozlesiyoruz… o acil serviste, ben kendi bolumumde nobetciyim… Getto'ya gidelim yine diyorum, hayir yeni bir yere goturecegim seni begeneceksin ama sarhos olma sakin, kolum agriyor tasiyamam seni diyor... Tekila bum bum galiba diyorum, "deli olma, cocukmuyuz ?" diyor...
Federico ile konusuyorum bir kac kere, gunun nasil gectigini anlamiyorum, gec vakit annemler ariyorlar, bana ingilizce happy birthday sarkisini soyluyorlar, Hayir bana, sarkilar seni soyleri soyleyin diyorum,
Gulcin sozlerini bilmiyor, annem eh iste… Guluyoruz…
Yavuzcan’da bana facebook’tan jazz-country-ya da acaba ne happy birthday yollamis…
"Programin var mi Mehtap’cim" diyor annem, "var" diyorum, "bugun kendime fast food ile dogum gunu kutlamasi yapicam"…. “Aaaaaaaaa”, diyor Gulcin… Fatih’in bana sikca dedigi gibi, “iste ben boyle alfabeyi tek harfe indirtirim insana” diyorum…
Benim dogum gunum… Iyi ki dogmusum… iyi ki varim… Ne yasadiysam ogrenmisimdir elbet birseyler… Belki aracilik etmisimdir ogrenmesine baskalarinin, kimbilir...
Hicbir sey bilmiyorsam, mutlulugun mutlak olmadigini biliyorum… Onun icin su an sahip oldugum hersey icin, hepsi icin sukrediyorum…
Hayat cok hizli gecip gidiyor... Sormuyor, beklemiyor, dinlemiyor... Onun icin icine karismak, yasananlarla barismak, yasamak gerekiyor...
Olsun varsin, bana hicbir sarki yazilmamis olsun, yine de ismim ne cok sarkida geciyor iste... Hicbiri benim olmasa bile, butun sevdigim sarkilari bana yazilmis kabul ediyorum... Oyle dinliyorum... Sarkilar beni soyluyor iste, bunu bir tek ben biliyorum...
Iyi dilekleriniz, guzel mesajlariniz, hepsinden onemlisi yasamima getirdiginiz olumluluk, guven ve ictenliginiz icin hepinize tesekkur ediyorum… Ne guzel bir gundu bugun...
Roma’dan sevgilerimle…
22 Temmuz 2011’Roma