Nisan’in ortalari sanirim, biraz keyifsizim, yorgunum, oyle bir “no hairy” durumu yasiyorum...
Babamla sohbet ediyoruz internette... Tv’deki saglik programlarinda soylenenleri anlatiyor... “Cok degerli doktorlar cikiyorlar, cok guzel bilgiler veriyorlar” diyor... Sonra ara ara gozume takiliyor, beyaz onluklu ya da benim “pijama” dedigim genellikle ameliyathanede giyilen mavi ya da yesil takimli doktorlar, butun Turk halkini tip diplomasi sahibi yapmaya karar vermisler, anlatiyorlar da anlatiyorlar...
Sabahin korunde ise gitmeden once, bel kaymasi olan komsunuzu acil serviste nasil tedavi edecekler, hiperglisemi komasina giren kuaforunuze nasil bir mudahele uygulanacak, dis gebelik suphesinde oda arkadasiniza hangi tahlilleri yaptimaniz gerekiyor, alel acele ogreniyor, kahvaltinizi, makyajinizi yapiyor ve evden cikiyorsunuz...
Tam da o gunlerde babama artik sabahlari kahvalti yapacagima soz veriyorum, Gulcin’e yolladigi vitaminleri icecegime dair yemin ediyorum, anneme duzenli uyuyacagim, kendimi cok yormayacagim ritmimi yavaslatacagim konusunda bana artik guvenebilecegini soyluyorum...
Sabahlari, tam da babamin istedigi gibi olmasa da 40 yildan sonra 3-4 renkli meyveden olusmus meyve salatalari, iki degisik peynir, bazen 1 dilim kekle filan kahvalti yapiyorum, vitaminlerimi iciyorum da, uyku duzenim benim sozumu bazen dinlemiyor, gecenin bir vakti uyaniveriyorum...
Eskiden beri yatakta donup durmayi sevmem, uyku bittiyse biter kalkilir, yapacak birseyler mutlaka vardir...
.
Iste dun gece de oyle oluyor, birden bire uyaniyorum, salona geliyorum, hem Tv’yi, hem bilgisayarimi aciyorum... Pazar gununu birlikte gecirdigimiz Istanbul’lu arkadaslarimin getirdigi film cd’lerinin jelatinlerini aciyorum, Isin Karaca cd’sini inceliyorum, gazete-dergi tomarini kucagima alip divana uzaniyorum. Uzerime Federico bebekken THY’nin bir yolculukta hediye ettigi yumusacik battaniyeyi aliyorum ...
.
Saat gecenin 3’u... Bir ara uyuyorum sanirim... Karabasan goruyorum...
.
Kadinin biri uzerinde hastane giysileri, bir mankene suni teneffus yapiyor, kalp masaji yapiyor, oburu kulak zari yirtiklarini anlatiyor, bir digeri meniskus ameliyatinda hangi bagi nereye yapistiracagimizi ogretiyor...
.
Uyanmak istiyorum, uyanamiyorum... Galiba zaten uyanigim... "Benim tip diplomam var zaten, no’lur ogrenmem gerekmesin artik bunlari, bana sagliktan bahsedin, hastaliktan degil artik" diyecek oluyorum, doktor hanimin sol kasi oyle bir kalkiyor ki, odum kopuyor...
.
Allah’im babam insallah sinavda bana kopya verir, bu yastan sonra elektrikler kesikti calisamadim diyecek halim yok ki diyerek kalkiyorum divandan, hazirlaniyorum, kahvaltimi ediyorum, vitaminlerimi iciyorum ve ise gitmek uzere yola cikiyorum...
.
Sabah arabada arkadaslarimin getirdikleri Isin Karaca cd’sini dinliyorum , Marco bilinmeyen bir nedenle kayiplara karistigi icin, artik uzeri suslu olmayan sabah kahvemin yaninda, Istanbul’dan gelen minicik lokumlardan 3 tane birden yiyorum, oglene dogru gun kabusa donusuyor ve ben koridorda firtina gibi esiyorum... Bana “bir ani bir anina” uymaz anlaminda “lunatica” dediklerini biliyorum... Bu "ayin hallerine gore degisen" anlamina geliyor... Bugunlerde dolunay var ve muhtemelen kurtlasiyorum...
.
Oysa durumun ayla da, gunesle de ilgisi yok, iyi duzenlenmemis bir program yuzunden oradan orada kosturmakla ilgisi var ve az bile esip gurluyorum bence...
.
Koridordan hizla gecerken, hasta bekleme odasinda bekleyen bir meslektasim gozume carpiyor ve sadece gunaydin deyip geciyorum odama... Birkac is konusmasi disinda bir ilgim yok onunla, onun icin “hayrola” filan demiyorum, sonucta o da bu hastanede calisiyor ve herhangi bir anda herhangi bir yerde olmasi gayet dogal...
Kapi caliniyor, hemsire bu doktor hanimla beraber odama giriyor. “Son hastaniz geldi” diyor bana... Elimdeki dosyaya bakiyorum, “ aaa, buyrun gelin, niye haber vermezdiniz onceden, ilk hasta olarak alirdik” diyorum ve dosyayi aciyorum...
Okudugum tani ve sonrasi, belki bunca yillik tecrubeden sonra yuz ifademi degistirmiyor ama, icimde birseyler alt ust oluyor...
Cok ayrinti verecek degilim... Ama beni cok dikkatlice dinleyin istiyorum bugun... Lutfen...
Siradan bir kitle hikayesi ile basliyor hersey... Korkmayi gerektiren hicbir durum yok, hersey kitlenin iyi huylu oldugunu gosteriyor... Ameliyat sirasinda hemen o an patolojiye 3 parca yollaniyor, sonuc temiz geliyor, sadece kitle aliniyor ve konu kapaniyor... 15 gun sonra, bu doktor hanim ameliyat yarasinda birsey farkediyor... Hayir yara dokusu deniyor ama iste meslektastir, uzulmesin, kirmayalim diye MR cekiliyor, “temiz” geliyor sonuc... “O, icimde kotu bir his var” diye israr ediyor, ameliyati yapan cerrah tekrar tekrar muayene ediyor, sonra “peki, acalim tekrar” diyor...
.
Yara yerinde, iyilesmeye baslayan dokunun arasinda, cok agresif bir durumla karsilasiyorlar ve iki gogsu birden aliniyor... 48 yasinda... Basarili, guzel, gencecik bir kadin...
.
Aglayarak anlatiyor oykusunu bana... “Yasamak istiyorum simdi” diyor... “Yasamak istiyorum”... .
“Elbette yasayacaksiniz” diyorum, “onemli olan mudahele edilmis olmasi”...
.
Gozlerinden yaslar suzuluyor anlatirken... Korkularini, umutsuzlugunu ve icinde bulundugu yogun depresyonu anlatiyor...
.
Cok yalnizim diyor bir ara... “Kendiniz varsaniz kendi yaninizda yalnizlik diye birsey yok bence” diyorum...
Bunu inanarak soyluyorum... “Cok zor zamanlar bunlar, ama mucadele etmek gerekiyor” diyorum...
.
Sonra butun bunlar olurken, sevgilisinin nasil sessizce hayatindan cikip gittigini, ve hemen baska biriyle beraber oldugunu anlatiyor...
.
“Bosverin, giden sevgili olsun, yenisi gelir” diyorum...
.
Bunu da inanarak soyluyorum... "Elini sallasan ellisi" diyecegim ama Italyanca’da bir anlami olur mu bilmedigimden soyleyemiyorum...
.
Siz de benzer oykuler biliyorsunuzdur mutlaka...
.
“Hayat beni neden yoruyorsun ?” diye haykirir sarkici, siz de taa yurekten katilirsiniz bu sozlere... Yorulursunuz, usanirsiniz, yukler, kirginliklar, kizginliklar tasirsiniz...
.
Daha bir taraftan dokulup kirilanlarin parcalarini toparlayamadan obur taraftan paramparca olur baska hersey...
.
Parasizliklar, isle ilgili problemler, anne-baba-evlat sorunlari yasarsiniz... Encok biri elimi tutsun dediginiz anda bos kalir avucunuz, birine dayansam dediginiz yerde cekilir omuzlar...
.
Daha koydugunuz “nokta”nin murekkebi kurumadan, yeni beyaz kagitlar konulur masalarin uzerine kenar susleri yapili kuru boyalarla...
.
Yureginiz yanar, kulleri havalara savrulur, gormez kimse...
.
Olur... Ne yapalim...? Hayatin bir cok yuzu var... Gorecegiz iste siralari geldiginde, kendi sebep olduklarimizla ve olmadiklarimizla beraber...
.
Ama yasiyorsaniz ikinci bir sansiniz vardir mutlaka...
.
Yorgunluklar gecer, yukler hafifler, kizginliklari unutursunuz, kirginliklar solup gider hafizanin dehlizlerinde, acilari gecer...
.
Ummadiginiz bir yerden para gelir, Hizir birgun size de yetisir, is bulunur, sorunlar cozulur, sevgili doner, donmezse siirler yazarsiniz, “nokta” dediginiz yerden baslar satirbaslari...
Yeterki siz kendinizi de sevin butun sevdiklerinizle birlikte...
.
Var oldugunuz surece yalniz olmadiginizi bilin... Kimseden daha az onemli, daha az degerli olmayin, bukmeyin boynunuzu, omuz aramayin, kendi basiniz kendi omuzlarinizin uzerinde dursun yeter...
.
Onemseyin kendinizi... Kimse sevmese de sizi, deger vermese de, siz sevin, siz deger verin kendinize...
.
Onun icin bu hafta 40 yasindan gencseniz meme ultrasonu, 40’in uzerindeyseniz mammografi icin randevu alin, PAP testi icin nereye basvuracaginizi arastirin... Gitmisken tam kan sayimi, bobrekler icin en basitinden bir azotemi ve creatinemi, karaciger icin fonsiyon testlerini yaptirin... 50 yasin uzerindeyseniz bunlara bir akciger filmi ve bir de diskida gizli kan tahlilini ekleyin...
.
Hayatinizdaki 45 yas uzeri erkekler icin de PSA olcturmeyi planlayin o arada...
.
Hastaliklari ogrenmeyin, erken teshisin onemini ogrenin... Tedaviyi bilmek sizin isiniz degil, neyin yolunda gitmedigini farketmeye calisin... Duzenli olarak nelerin kontrol edilmesi gerektigini bilin...
.
Guclu olun, hayata sevgiyle ve tutkuyla baglanin...
.
“hayat, beni neden yoruyorsun” sadece bir sarkidir, bosverin sozlerini, ritmine ayak uydurun, ya da kendinize dinleyecek daha guzel sarkilar, tutulacak daha guzel eller, sizi icinde saklayacak daha yurekli yurekler bulun...
.
Ufleyin butun kulleri savrulsunlar siz hangi ruzgari secerseniz onunla...
.
Unutmayin, yasiyorsaniz ikinci bir seceneginiz vardir ve sizin “nokta” dediginiz yerden baslar yeni satir baslari...
P.S: Sizin icin ozel cektirdim bu fotograflari, ikisi de iki ayri nobet sonrasi... Bana inanmiyorsaniz, giysime inanirsiniz diye... Ben sinav yapmayacagim, “en iyi bildiginiz konuyu anlatin” diyecegim... Siz de bana “hayati” anlatacaksiniz..
28 Haziran 2010’Roma