Onemli bir toplantiya katilacagim... Onemi ben onemsedigim icin, yoksa aslinda konusulacak konulara cok tanidigim ve yeterince hazirim...
Yorgun muyum neyim?
Toplanti Roma’nin en eski ve ozel semtlerinden birindeki kucuk bir otelde yapilacak... Guzel ama siradan bir otel... Bu siradanligi yok eden teksey, inanilmaz guzel dosemesiyle kis bahcesi...
Tomar tomar gazeteler dergiler, yumusacik beyaz koltuklar, kenarlarinda deve tuyu rengi battaniyeler...
Insan bilimsel bir toplantiya gidince, kis bahcesinde battaniyelere sarinip gazete okuyamaz ki... Zamaninda Antalya’da “Mehtap, kos hoca seni ariyor” diye yuzme havuzundan cikarilmisligim, saclarimdan sular damlaya damlaya kongre salonuna gitmisligim vardir ama gencligime vermislerdir herhalde diye umuyorum dusununce...
Artik buyudum, uslandim... Oturup konusulanlari dinliyorum guzelce, notlar aliyorum, sorular soruyorum, cevaplar veriyorum filan...
Gunler oncesinden ne giyecegime karar veriyorum... Kolyemi, kemerimi, kupelerimi, coraplarimi filan secip kenara koyuyorum... Sevdigim insanlarla karsilacagim, cok hos, cok guzel gozukeyim istiyorum...
Hic sevmedigim insanlarla da karsilacagim... Onun icin daha da cok hos ve guzel gozukeyim istiyorum...
Ikisi de olmasa, Gulcin’in “insan kendisi icin guzel giyinmeli ve bakimli olmali teorisine” yurekten inandigim icin, cok hos ve guzel gozukeyim istiyorum...
Sabah erkenden kalkiyorum... Federico’nun kahvaltisini hazirliyorum... Karar dun aksamdan verilmis, onu okula ben birakacagim, sonra toplantiya gidecegim...
Sabah erkenden kalkiyorum... Federico’nun kahvaltisini hazirliyorum... Karar dun aksamdan verilmis, onu okula ben birakacagim, sonra toplantiya gidecegim...
Kosusturuyorum... Sacim, makyajim, ojelerim, dosyalarim, yeni kullanmaya basladigim parfumum, kiyafetimle ayni renkteki siyah-bej cizgili kalemim filan hersey hazir... “Anne gec kaliyorum” diyor Federico, “ben coktan gec kaldim hayatim” diyorum ona... Asansorde ona sariliyorum, aynada kendimize bakiyoruz... “anne, cok guzel olmussun” diyor, “biliyorum” diye cevap veriyorum, o sirada gozlerim ayaklarima takiliyor...
O da ne...? Aman Tanrim! Cabuk eve donmemiz lazim” diyorum Federico’ya... “Anne, inanmiyorum, olamaazz” diyor...
Cok komigim, siyah ceket etek, siyah bej enine cizgili cool wool suveter, bej rengi ipek gomlek, siyah kristal tasli yuzuk filan hersey tamam da, ayaklarimda leopar desenli puf puf terlikler var...
Bu hafta surekli birseyleri unutuyorum, koltugun uzerinde uyuyup kaliyorum, nobet listesini, hasta randevularini herseyi birbirine karistiriyorum... Ferat’a Fetat yaziyorum, Diana’ya aldigim randevunun gununu karistiriyorum, Federico’nun okuluna gitmem gerektigi aklimdan cikiyor, “aaaa, bana mi soyledin, ne zaman soylemistin” diyorum her habere...
Toplantida bir ara, surekli iiiiiiiiiiii---iii lamaktan soyledigi hicbir seyi dinleyemedigim konusmaciya daha fazla tahammul edemeyip, kis bahcesine kaciyorum... Yumusacik beyaz koltuklara gomulup, bogurtlen cayi icerken dusunuyorum...
Yorgun muyum neyim?
Degilim aslinda... Hayatin ritmi bu sekilde bu son zamanlarda... Yarim kalmis seyleri ayiklamaya, toparlama, cozmeye calisirken zamanim cok kisitlaniyor...
Antonio’yu ariyorum, sabahi anlatiyorum, simdi cay iciyorum diyorum, yagmur yagiyor keske evde kalsaydin diyor...
Antonio ile tanistigimdan beri, ikimizin arasinda bircok sey surekli degisiyor, yenileniyor, farklilasiyor... Degismeyen tek sey 16 yildir, her yagmur yagdiginda Antonio’nun bana “evden cikmasaydin” keske demesi... Beni suda eriyen birseyle eslestiriyor nedense...”Cok yorgunsun” diyor... Degilim aslinda...
Dondugumde hala buradaysaniz gorusuruz, yok eger degilseniz hersey icin iyi sanslar...
Antonio’yu ariyorum, sabahi anlatiyorum, simdi cay iciyorum diyorum, yagmur yagiyor keske evde kalsaydin diyor...
Antonio ile tanistigimdan beri, ikimizin arasinda bircok sey surekli degisiyor, yenileniyor, farklilasiyor... Degismeyen tek sey 16 yildir, her yagmur yagdiginda Antonio’nun bana “evden cikmasaydin” keske demesi... Beni suda eriyen birseyle eslestiriyor nedense...”Cok yorgunsun” diyor... Degilim aslinda...
Ben sadece biraz yavaslamak istiyorum... Ritmimizi yavaslatmak, balkondaki kaktusun kuruyan yapraklarini, sanki baska yapacak hicbir sey yokmus gibi temizlemek, supermarkette aldigim herseyin etiketini tek tek okumak, yarim kalan kitaplarimi aylardir biraktigim kosede bekleme cezasindan kurtarip, yeniden okumaya baslamak, salondaki divana uzanip, birikmis eski gazeteleri hatmetmek, cekmeceleri-dolaplari duzeltmek, farenin kafesini temizlemek, ona yeni bir cingirakli oyuncak almak icin 4 dukkan dolasmak o arada kendime birsuru gereksiz ivir zivir almak, semsiye almaya cikip, elimde yeni tuzluk biberliklerle donmek, bu kadar sistemli yasamamak istiyorum...
Ritmimizin yavaslamasina ihtiyacim var... Kosusturma duygusunu birakmak, hatta ortadan kaldirmak istiyorum... Hicbirsey yapmamam mumkun degil ama yapmamisim gibi hissedeyim biraz istiyorum...
Onun icin ben biraz gidiyorum... Sadece blogumdan degil, izledigim ve bence artik bitmis olmalari gerekirken projenin bagli oldugu merkezin bir turlu toparlanamamasi yuzunden, sonu gelmeyen ve bu yuzden bana gina gelen TV dizilerine benzeyen iki projeden de ciktim...Provida’nin toplantilarina da gidemiyecegim, uzgunum ama oyle iste... Budist arkadaslarim zaten yuzumu unutmuslardi bu gidisle hatirlamiyacaklar kolay kolay...
Onun icin ben biraz gidiyorum... Sadece blogumdan degil, izledigim ve bence artik bitmis olmalari gerekirken projenin bagli oldugu merkezin bir turlu toparlanamamasi yuzunden, sonu gelmeyen ve bu yuzden bana gina gelen TV dizilerine benzeyen iki projeden de ciktim...Provida’nin toplantilarina da gidemiyecegim, uzgunum ama oyle iste... Budist arkadaslarim zaten yuzumu unutmuslardi bu gidisle hatirlamiyacaklar kolay kolay...
Spining’i birakmadim cunku daha dogru durust baslamis bile sayilmam... Haftada 1 kere gidiyorum...
Iste boyle... Buralardayim ama biraz yavaslamis bir ritmde...
Siz ben donene kadar kendinize iyi bakin... Her zaman bana konuk gelebilirsiniz... Belki bazen bir siir birakirsiniz, bir konu, bir fotograf, bir haber kimbilir...
Siz ben donene kadar kendinize iyi bakin... Her zaman bana konuk gelebilirsiniz... Belki bazen bir siir birakirsiniz, bir konu, bir fotograf, bir haber kimbilir...
Benim gercekten biraz "adagio" yasamaya ihtiyacim var...
Dondugumde hala buradaysaniz gorusuruz, yok eger degilseniz hersey icin iyi sanslar...
17 Mart 2010'Roma
*bir muzik terimidir. Yavas ritmli anlamina gelir