Arkalarinda fusya rengi begonviller, guzel, hos, modern masalar sandalyeler... Cok hoslar, cok bakimlilar, cok alimlilar, cok farklilar... Biri o sehirde yasiyor, diger ikisi biribirlerini ilk kez goruyorlar, ortak ozellikleri en iyi arkadaslarindan birinin ayni kisi olmasi.. Biri kisa bir tatil icin orada, oburu o sehirde yasamis son 10 yil, simdi baska guzel bir yerde ama soyle bir dolasmaya gelmis... Ayni kadinin iki iyi arkadasi olarak, birbirlerini hic tanimadan biliyorlarmis zaten... Gencler, guzeller, bakimlilar, muhtemelen fena para kazanmiyorlar ama bu cok ozele giriyor ve bizi pek ilgilendirmiyor...
En genclerine, o sehirde yasayana ciddi bir beyin hastaliginin tanisi yillar once konmus...
Evinin duvarlarindan baska pek goren, en yakinlardan baska hic bilen olmamis ne kadar agladigini, “neden bana, niye simdi, niye en sevdigim organim” diye sorarak yasadigi kabuslari... Korkulari, acilari, ilaclari, yan etkileri, asansorde bile durmayi sevmezken, uzun ince kutularin icinde, elinde bir Kuran-i Kerimle gozlerini acmadan, kabus bitse diye bekledigi zamanlari hic anlatmamis kimseye...
Gozlerindeki yaslari silmis, yasam neredeyse oradan yasamaya devam etmis...
Obur ikisi, o tarihte iyilermis, keyifli, hayat dolu, saglikli...
Ortada oturan, bu yil oylesine bir check-up yaptirmis, biraz tatsiz hissediyormus kendini, o analiz, obur test derken vucudunun en yasamsal organlarindan biri, karacigeri hic keyifli haberler vermemis, noduller, aralarinda olusan fazladan dokular, kopruler, yok sunlar, yok bunlar, o doktor, obur hastane, bir de suraya gidelimlerle gecmis aylar...
Yorulmus, keyfi kacmis, korkmus... Ama kalkmis ayaga, uyarilari dikkate almis, ilaclar kullanmis daha kullanacaklarindan baska, giyinmis, elbisesine uygun ruju surmus, hep bakimli ellerini kremlemis, nerede duruyorsa hayat, oradan yasamaya devam etmis..
En kenarda oturan, yillarin arkadasi, yorgun bir aninda kosmus gelmis arkadasinin yanina, saraplar icmisler, peynirler yemisler, gumus yuzukler,, kalin bilezikler, yuksek topuklu ayakkabilar almislar, sapkalar denemisler, sehir moda sehri, dopiyesler bakmislar, eski asklari hatirlamislar, tozu kalmamis hatiralardan hesap sormuslar...
O hayati cok keyifle yasayan bir kadinmis, yolculuklar yapmis, dans dersleri almis, guzel yemekler yapmis, tarihe gececek asklar yasamis... Hic evliliklerin, cocuklarin, klasik bir hayatin kadini olmamis... Cok calismis, iyi yasamis...
Yorgun muyum neyim biraz demis, hemen tahliller yapilmis donusunde, testler sunlar bunlar... Arkadasina uzun, cok sakin bir tonda yazilmis bir mektup yollamis, hic ah vah yokmus mektupta...
Hastalik pankreastan baslamis ve karacigere atlamis, tedavi hemen baslayacakmis, onun icin sana yazmakta geciktim demis... Cok yakin arkadaslari disinda ailesine bile anlatmamis, sessiz, suskun ama umudunu kaybetmeden cok zor, cok farkli, cok beklenmedik bir surecin icine girmis...
Sevine, begene aldigi evine, kutulara kapatilmis umutlarina, yarina erteledigi isteklerine bakmis yattigi yerden, bir de serumla vucuduna akan sivi damlalarina...
Ben bu 3 kadinin fotografina bakarken, bir arkadasimdan mektup geliyor “enerjine hayranim, valla sana nazar degecek, hic yorulmuyorsun galiba” diye...
Hayatini naz niyazla yasayan, bulut gecse hapsiran, mutfaktan bir bardak alsa yorulan bir kadindir o... Haberlestigimizde sadece o anlatir, nasilsin diye sorunca, cevabinizin bir onemi yoktur, duymaz cunku...
Gulumsuyorum... Herkesin hayatinda ne varsa bende de o var diye yaziyorum... Sen yoruluyorsan ben de yoruluyorumdur mutlaka diyorum...
Herkesin hayatinda ne varsa bende de o var... Yani benzer sevincler, benzer umutlar, benzer arzular, benzer sorunlar, benzer korkular, benzer hayal kirikliklari, benzer endiseler...
Nazar deger mi? Deger elbet, herkese degdigi kadar deger... Ama ben olumlu dusuncenin gucune cok inaniyorum...
40 yasimdan sonra kufretmeyi ogrendim... Kimse duymaz ama ederim...
Degerimi bilmeyenlere, deger vermemeyi ogrendim...
Sevgimi hak etmiyenlerin anilarini bile ufluyorum avucumdaki kumlar gibi...
Kimseye hirpalatmam artik kendimi bu saatten sonra...
O yuzden gitmeyi bilirim kalmak istemedigim yerden... Hakliysam mucadeleden korkmam, kaybederim belki ama sirtim yere gelmez...
“Ben hem hep eseklik edeyim, hem de sen beni sevmeye devam et” diyenler icin yapabilecegim tek sey iki duz, iki ters kocaman biri bere ormektir, dònùs yolunda esek kulaklari usumesin diye...
Ben bu hayattaki geciciligimizi cok iyi biliyorum ...
Yorulabiliyorsaniz, bir seyler yapabilecek gucunuz oldugunun gostergesidir bu... Yorgunsaniz, dinlenmek anlam kazanir cunku, yoksa adi tembelliktir, himbilliktir...
Ben oldugum surece, var olduguma sukrederek yasamak istiyorum... Cunku yasiyorsam ancak, belki ikinci bir sansim olabilir hersey ama hersey icin...
Gerisi bos laf iste...
Bu yil kontrol zamani geldi... Kadinlar pap-test ve yaslarina gore ya mammografi ya da meme ultrasonu, erkekler de prostat kontrolu yaptiracaklar degil mi? Gitmisken bir de rutin kan tetkikleri ve bir akciger filmi cektirmekte yarar var...
HAYATI SEVMEK YETMEZ, SAHIP CIKMAK GEREK....
P.S: Sakin bana bu 3 kadindan biri olup olmadigimi sormayin lutfen...
P.S: Bugunku yaziya olaganustu bir Napoliten sarki eslik ediyor. "Ah benim hayatim" diyor...
P.S:sorularin cevaplari iki gune kadar geliyor, artik kendimizi ciddi bir sekilde toparlama zamani geldi, aciktik, kapaliydik derken ucu kacti herseyin...
Sirada Gurbuz ve Neriman Hemsire var, sizin onlara oneriniz var mi benden once, ya da yorumunuz merak ettim...