Federico’nun sesi cok keyifli geliyor telefonda.. Buldugu bocegi, benim icin cektigi fotografi, simdi tam da simdi oynadigi oyunu pespese heyecanla anlatiyor. Keyfim yerine geliyor..
Hava cok garip. Yagmur yagiyor, gunes cikiyor, kavurucu, yakici bir ruzgar esiyor. Gri bulutlar gokyuzunde, yesil sari kahverengi yapraklar da toz bulutlariyla birlikte yeryuzunde sersemlemis bir sekilde dolaniyorlar..
Yapacak coksey var evde ama canim hic donmek istemiyor. Sanki bu ansizin elde edilmis ozgur ogleden sonraya haksizlik olacak gibi geliyor. Boyle zamanlarda encabuk akla gelen seyi seciyorum ve sehir merkezine gidiyorum. Hem bir kahve icerim aylakligin tadina vara vara, hem de biraz vitrin bakarim yagmur yagmazsa diye dusunuyorum..
Ispanyol merdivenlerinin hemen arkasinda, manzarasi caddelerdeki seftali renkli evlerin catilari olan, hic de unlu olmayan kahvede yavas yavas kahvemi iciyorum ve kendimi elbiseler, kemerler, cantalar, ayakkabilar, kolyeler, atkilar, eldivenler arasina birakiyorum..
Temmuzun 15’inde kislik giysileri vitrinlere koymustu bircok magaza.. Artik hemen hepsi yeni sezonun mallariyla dolmus, bir kosede, hala begenilmeyi bekleyen yazlik elbise kurulari, huzunlu bir umutla bakiyorlar iceri gelen musterilere..
Bu sene hicbirsey moda degil galiba.. Ya da hersey moda.. Yunler, danteller, kadifeler, taftalar, satenler.., Dar, klos, pileli, uzun, kisa etekler.. Sivri burunlu, duz burunlu, kut burunlu, koni topuklu, sivri topuklu, topuksuz ayakkabilar.. Leopar deseni kaplamis heryeri. Dunyaca bilinen markanin vitrininde leopar desenli erkek camasirlarina bakiyorum, gulumsuyorum.. Berrin puanlilardan sonra, leopar desenli giymeyin artik diye yazacak birkac ay sonra diyorum.
Cok sevdigim unlu bir italyan markasinin magazasina giriyorum... Bu magazanin icini, parfum kokusunu ve sattigi herseyi seviyorum. Parmaklarimi kaliteli kumaslara dokunduruyorum piyano calarmiscasina ve kirmizi bir mantonun ustunde kaliyor ellerim.. Mantonun rengi parmaklarima geciyor, oradan yuregime, beynimde bir kosede kivrilmis anilara dogru yuruyor. "Denemek istermisiniz ?" diyor satici..
Pinokyo pantolonum, topuklu sandaletlerim, yazlik cantam, ustume giydigim kirmizi cashmer manto ile hic de rafine durmuyorum aynada, ama anilarimdan cikip gelen ve boynuma sariliveren iki incecik kol yuzumu mutlulukla gulumsetiyor ....................... .............................
.............. Kirmizi Bir manto cikiyor, Ankara’nin cok ama cok soguk bir kis mevsiminin tam ortasinda, eve gelen paketten.. Yumusacik ve sicacik zarafetiyle, siyah, kahverengi, lacivertlere bogulmus gardrobuma bir ates topu gibi dusuyor yeni mantom. Cok seviyorum, cok seviniyorum ve cok giyiyorum. Gulcin almis bana, benim encok sevdigim magazadan. O calisiyor ben daha ogrenciyim ........ ...........................................................
..............Hava cok soguk. Kar yagiyor. Doktor hanim erteliyelim koy ziyaretini diyor hemsire. Olmaz diyorum, muhtar bekliyor. Nasil yurudugune hayret ettigim saglik ocagi arabasina binip yola cikiyoruz. Soguk arabanin icinde bile yuzumuzu kesiyor. Kirmizi mantomun yakalarini kaldiriyorum.
Bebekler kayit edilecek, asilanacak. Ebe aylardir hic rapor vermiyor. Cocuk olum orani, utanilacak duzeyde.. 71 koy var gidilecek.. Kar da yagsa, camur da gidecegiz ulasabildiklerimize..
Koyde isimiz bittiginde ayak parmaklarimi hissetmiyorum artik soguktan.. Bir cay ikram edelim diyor muhtar, evine gidiyoruz. Evin pencereleri cam yerine kalin naylonlarla ortulu. Fakirlik heryere sinmis ama cirpiniyorlar bizi agirlamak icin.
Esikte
kocaman gozlu iki cocuk dikkatle bana bakiyorlar, torunlarim diyor muhtar. Yaslarini soruyorum, adlarini soruyorum cevap vermeden gulumsuyorlar.
Koyde gunlerdir su yokmus, bu bardaklar nasil yikanmistir acaba diye dusunerek iciyorum cayimi.
Lavas ekmegi koyuyorlar, biraz da peynir yer sofrasina... Kusura kalmayin diyor muhtar, yok pekbirsey hazirda.. "Daha ne olsun diyorum.. Daha ne olsun, ben bu ekmegi cok severim" diyorum, "bulsam hergun yerim"..
Bozkir pazarina gelen koyluler, firindan ekmek alip, hemen oracikta lavas ekmeginin arasina katik gibi koyup yiyorlar.. Ekmegi ekmege katik ediyorlar.. O siralarda Turkiye, rokfor peynirini tartisiyor gazetelerde.. Ankara'da bir buyuk otelde, yeni yilda corbanin uzerine altin tozu dokulecegi yaziyor.. Cocuk olumleri utanilacak duzeyde o siralar..
"Yolumuz hem cok uzak, hem de cok bozuk" deyip vedalasiyoruz herkesle. Yaklasik bir 15 dakika sonra, sanki biri kosuyormus gibi geliyor bana.. Gozleri ileri derecede bozuk olan sofor, yolu zor goruyor, yok kimse doktor hanim diyor, kim kosar bu havada? Gordum diyorum, dur biraz..
Nefese nefese muhtarin kucuk torunu cikiyor onumuze.. Elinde kucuk bir cikin.. "Doktor bey" diyor bana, "nenem lavas ekmegi verecekti unuttu"..
Yanaklari soguktan morarmis yuzunde, gorevini yapmanin gururu var. Parmaklarini tutuyorum, buz gibiler.. Nasil kostun bu kadar yolu diyorum bu karda..? Yok ben kestirmeden geldim diyor.. Gozlerine bakiyorum.. Boz bir yesil, icinde sari kucuk kucuk benekler var.. Incecik, guzel bu kavruk yuz, asla silinmeyecek bir fotograf olarak kalacak yasamimda biliyorum o an..
Boynumdaki atkiyi boynuna doluyorum. Gel seni bir opeyim diyorum.. Iste o an kocaman oluyor gulumsemesi.. Kollarini boynuma simsiki doluyor, yanagini uzatiyor mutlulukla.. Eliyle mantomu oksayip, amma da yumusakmis diyor ayrilmadan once ..........
.............................................................................................
Cok yakisti diyor satis gorevlisi, almayi dusunurmuydunuz...? Hayir diyorum.. Bu manto yeterince yumusak degil.. Ben su leopar desenli olani bir deneyeyim..
...
...
...
...
p.s: Sevgili
http://www.urfamutfagi.blogspot.com/ son yazisi ile bana tum bunlari tekrar hatirlatti..
Bu yazim, daha once
http://www.tofugrup.blogspot.com/ 'da da yayinlanmisti. Editorler Nilambara ve Brajeshwari'ye tekrar tesekkurler..