Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..

30 Kasım 2008 Pazar

GUNDEN KALAN...



Adetim oldugu uzere gecenin bir vakti gezinip duruyorum evin icinde.. Aslinda calismam lazim ama hic calisma havasinda degilim.. Kacinci sutlu kahveyi iciyorum, kacinci kez “kalb kalbe karsidir’i” dinliyorum bilmiyorum ama notlarimi toparlama cabam da bosa gidiyor ve neredeyse sabaha karsi uyumaya karar veriyorum..

Uyumak icin cok gec, uyanmak icin erken.. Salonda divanin uzerinde biraz okurmus, biraz uyurmus, biraz dinlenirmis gibi yapiyorum..

Bu hafta cok nobet tuttum, cok calistim. Butun gun universitedeydim bugun. Yarin izin gunum ama yine kendi hastanemde ama universite adina poliklinik yapacagim. Ogleden sonra yine universite icin, sehrin obur yaninda baska bir hastanede calisacagim.. Yani keske uyusaydim biraz diyorum..

Bardaktan bosanircasina yagmur yagiyor.. Bir yandan hazirlaniyorum, bir yandan da postami kontrol ediyorum.. Iyi ki kontrol ediyorum.. Beni mutlu eden bir mektup okuyorum ama cevap verecek vakit yok.. Elime bir elma alip, aynada kendime son bir goz atiyorum.. Iyi gorunuyorum..Ekose yesilli-turunculu klos etegim, kapsonlu yesil hirkam, yesil coraplarimla 21 yillik bir doktordan cok, gec kalmis(daha dogrusu “gecmis”) bir ogrenciye benziyorum.. Evden cikiyorum.. Arabada muzigi aciyorum..Kiyida kosede unutulmus arkadas hediyesi MP3’ten sansima Mustafa Sandal cikiyor.. Bugunlerde ben turkce sarkilar istiyorum.. Sabah sabah bu nese bana iyi geliyor..

Hastanede isim bekledigimden cabuk bitiyor.. alisverise gidecek, vitrin bakacak, guzel bir oglen yemegi yiyecek vaktim var ama hizla eve donuyorum.. Bulasik makinesi bosaliyor ve doluyor, camasirlar renklerine, dokularina daha bilmem kacyuz kurala gore ayriliyor ve yikanmaya basliyor, haftalik alisveris listesi, kabaca gunlere gore yemek plani yapiliyor. Cinslerine gore ayrilmis copler atiliyor.. Eve sactigim kitaplar, kagitlar, notlar, cd’ler, kahve fincanlari yerlerine donuyor. Camlar aciliyor, komsunun kapisi calinip birseye ihtiyaci olup olmadigi kontrol ediliyor. Temizleyiciye gidecek giysiler torbaya konuyor, internetten gazete okunurken bir sandvic yeniyor ve tek bir maile cevap veriliyor. Yeniden giyiniliyor ve tekrar calismaya gidiliyor.

Sonra gec vakit eve donuluyor.. Federico ile babasi ariyorlar.. Kucuk tatilleri cok iyi geciyor.. Keyifleri yerinde..

Gunun rengi yesil ya, yesil ev hirkasi giyiliyor.. Yemek televizyonun karsisinda tepside yeniyor. Gece geliyor yumusak ortusuyle..

Uyuyacagim uykum bir gelse..

Bugunden ne kaldi diye soruyorum kendime?

Cok siradan gibi gorunen bugunden ne kaldi?

Cok siradan bir gundu..

Cok guzeldi siradanligi.. Cunku, onardigim yerden “basliyor” hayat.. Baktigim yerde, ayni yerde bile yeni birsey var gorecek.. Anladigim kadar veriyor hayat bana dersleri.. Her bulutun arkasinda topragin bekledigi yagmur var aslinda.. Sorunun oldugu yerde, cozum de bekliyor bulayim diye..

Tesekkur ederim paylastiginiz icin.. Yakinimda olmayi sectiginiz icin tesekkur ederim..

28 Kasım 2008 Cuma

BIR BULUT DURDU GOZUMDE...





Bazen hicbirseyin cevabini bilmeyebilirsiniz.. Zaten soruyu da size sormamistir kimse..

Bazen ne olup bittigini anlamayabilir, “orda olmamak” isteyebilir, seffaslasip gorunmez olmanin formulunu nereye yazdiginizi hatirlamadiginiz icin, herzamankinden daha gorunur ortalarda kalabilirsiniz..

*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
Bazen gunesin cani bulutlarin arkasinda olmak ister, butun siyah bulutlar kendilerini sizin en yakin arkadasiniz sanabilir ve davetsiz gelirler, siz “hazirliksiz yakalanip” ustune ustluk mahcup olabilirsiniz kotu ev sahipliginiz yuzunden..

Bazen, kontrol denen sey elinizden kacabilir, keske bir tasma alsaydim suna diye kendinize kizabilir, hickimsenin onu bulmak icin endiselenmedigini gorup, “Allah Allah, birtek bana mi lazimmis bu?” diye sasirabilirsiniz..

Bazen herkesin ayni dili konustugu bir ortamda, kimsenin birbirini anlamadigini gorup, kulaklarini ve onu beyinle birlestiren sinir sistemini nasil devre disi birakabildiklerini merak edebilirsiniz..

Bazen ben bugun niye burdayim, niye butun bu olan bitene bakiyorum, niye bunlari izlemek, dusunmek, bunlar icin keyfimi kacirmak zorundayim acaba? diye sormaktan cok ama cok urkebilirsiniz.. Evinize cok ama cok agirlasmis bir yurekle donersiniz..

Bazen olabilir butun bunlar.. Bazen daha da cogu..

Sonra sizin icin yasam demek olan birisi iki incecik kolu boynunuza dolar “anne sen iyisin, evet?” der.. “Noel babaya mektup yazmistir bile ama sizin kulaginiza yavasca fisildar “yok Babbo Natale (Noel baba), ben biliyor ama baba var dedi” diye sirrini paylasir.. Evet ama, soylemeyelim babana, uzulmesin dersiniz.. Soylemezsiniz.. Mektubunu yine de zarfa koyar, “anne sen yaz adres, tamam?” diye size birakir gerisini.. Ezberinizdedir Noel baba’nin adresi.. Yazarsiniz.. Bulutlar yavas yavas dagilmaya, parcalanmaya baslarlar..

Kucuk eller, buyuk ellerin yardimi ile size 1 fincan sut hazirlarlar.. Iyi gelir dusunulmek.. Iciniz isinir.. Iyi ki var ve iyi ki varim dersiniz.. Buyuk eller, uzulme derler, boyle seyler hergun oluyor.. O da uzgundur kendi adina, kendi basindaki bulutlara ama belli etmemeye calisir.. Siz bilirsiniz ama..

Postanizi kontrol edersiniz.. Onlarca mail gelmistir..

Birini okumayi ensona birakirsiniz.. “merak ettim, nasilsiniz bugun diye sormak istedim” diye yazar mailde.. Iyi gelir dusunulmek.. Laf olsun diye sormadigini bilirsiniz.. Cevabinin cok onemi yoktur ama gunun cevabini bildiginiz tek sorusudur..
Iyi gelir ..

Annem "kalp kalbe karsidir" der arkadaslarina..

Kalp kalbe karsidir gercekten de..

Yakinlarda bildikleriniz..

Uzaklarda da..

Bulutlar hala ordadirlar, gitmezler biryere ama cok da hos gelmediklerini anlamislardir herhalde..
Onlara dogru kuvvetle uflersiniz..

Birsey degismez pek..

Simdilik..
***
Fotograflar: Devianart

23 Kasım 2008 Pazar

PASTA FAGIOLI

Yemek bloglarina bakiyorum bazen.. Cafe Fernando'yu ve Berrin'in iIahi tatlar'ini yazdiklari tariflerin otesine gecen kalitelerinden oturu surekli okuyorum.. Cafe Fernando'nun fotograflarini donup dolasip tekrar seyrediyorum buyuk bir begeniyle..

Cok guzel yemek bloglari var.. Cok guzel yapilabilir tarifler verenler, yaptiklari her yemegi inanilmaz bir kalori bombasina cevirenler, Urfa Mutfagi gibi aklima dusup, neredeyse beni yollara dusurecek olanlar da var..

Cok acemiler icin tarif verenler de vardir belki.. Gormemis olabilirim.. Ben kotu yemek pisirmem.. Belirli bir saglik cizgisini izledigim, duzgun beslenmeye ozen gosterdigim de soylenebilir.. Son yillarda yasadigimiz yogunluk, beni: pratik, kisa surede hazirlanan, dengeli beslenmeyi goz ardi etmeyen yemekler ogrenmeye yoneltti..

Arada bir yazacagim bunlari.. Cok acemilere.. En acemilere.. hani omlet yapmak icin, yumurtayi kirin ve kabugunu cope atin demeniz gerekenlere..

ilk tarif sevgili balerin arkadasim Maria Grazia'dan ogrendigim, Federico'nun ve annemin cok sevdikleri, Ilkay ve Senol'un yorgunluk uzerine yedikleri icin, anlata anlata bitiremedikleri, Roma usulu "pasta fagioli".. Yani fasulyeli makarna.. Burada cok sevilen, ozellikle kisin cok tuketilen bir giris yemegidir.. Herkes icine patates koymaz.. Ben cok sebze sevmeyen Federico icin fikir danistigim cocuk doktoru arkadasimin tavsiyesi ile, patates ekliyorum yemeklere..
Iste malzemeler..


-Haslanmis barbun fasulye

-1 orta boy sogan

-1 kucuk havuc

-1 patates

-kucuk boy makarna

-domates konsantresi veya suyu

-biberiye, tuz, biber

Sogani zeytinyaginda kizartmadan pisirin. fasulyelerin 1/3'unu , 3-4 igne biberiyeyi, bir kucuk havucu ekleyip az suda iyice pisirin (fasulyeler tabii ki onceden hafif haslanmis olacak).

Havuclar pisince hepsini blendirda sulu bir krema haline getirin. Gerekirse sicak su ekleyip, patatesleri kup kup keserek, domates konsantresini, tuz-biberini ekleyin.

Patatesler pismeye yakin, makarnasini ve kalan fasulyeleri ekleyin (kisi basina 1 yemek kasigi makarna yeterli olur). Makarna kutularinin ustunde yazan sureye saygi gostermeye calisin. Yani cok haslamayin "al dente" birakin.

Arzuya gore uzerine cok azicik zeytinyagi gezdirerek servis yapabilirsiniz. Ozelligi kivamli olmasidir. Ama sakin cok fazla makarna koyup, kuru bir yemek haline getirmeyin.

Cocuklar icin, proteini, karbonhidrati ve vitamini icinde olan tek tabaklik kurtarici bir yemektir.

Pilavla beraber servis yapilan etli kuru fasulyenin, yaninda acili bir tursunun, yumrukla kirilmis soganin yerini tutmaz ama, gene de duygusu sicak bir yemektir (benim yemekleri siniflamam, gercek isilarina gore degildir)

Afiyet olsun..


16 Kasım 2008 Pazar

KIRMIZI MANTO

Federico’nun sesi cok keyifli geliyor telefonda.. Buldugu bocegi, benim icin cektigi fotografi, simdi tam da simdi oynadigi oyunu pespese heyecanla anlatiyor. Keyfim yerine geliyor..


Hava cok garip. Yagmur yagiyor, gunes cikiyor, kavurucu, yakici bir ruzgar esiyor. Gri bulutlar gokyuzunde, yesil sari kahverengi yapraklar da toz bulutlariyla birlikte yeryuzunde sersemlemis bir sekilde dolaniyorlar..

Yapacak coksey var evde ama canim hic donmek istemiyor. Sanki bu ansizin elde edilmis ozgur ogleden sonraya haksizlik olacak gibi geliyor. Boyle zamanlarda encabuk akla gelen seyi seciyorum ve sehir merkezine gidiyorum. Hem bir kahve icerim aylakligin tadina vara vara, hem de biraz vitrin bakarim yagmur yagmazsa diye dusunuyorum..

Ispanyol merdivenlerinin hemen arkasinda, manzarasi caddelerdeki seftali renkli evlerin catilari olan, hic de unlu olmayan kahvede yavas yavas kahvemi iciyorum ve kendimi elbiseler, kemerler, cantalar, ayakkabilar, kolyeler, atkilar, eldivenler arasina birakiyorum..

Temmuzun 15’inde kislik giysileri vitrinlere koymustu bircok magaza.. Artik hemen hepsi yeni sezonun mallariyla dolmus, bir kosede, hala begenilmeyi bekleyen yazlik elbise kurulari, huzunlu bir umutla bakiyorlar iceri gelen musterilere..

Bu sene hicbirsey moda degil galiba.. Ya da hersey moda.. Yunler, danteller, kadifeler, taftalar, satenler.., Dar, klos, pileli, uzun, kisa etekler.. Sivri burunlu, duz burunlu, kut burunlu, koni topuklu, sivri topuklu, topuksuz ayakkabilar.. Leopar deseni kaplamis heryeri. Dunyaca bilinen markanin vitrininde leopar desenli erkek camasirlarina bakiyorum, gulumsuyorum.. Berrin puanlilardan sonra, leopar desenli giymeyin artik diye yazacak birkac ay sonra diyorum.

Cok sevdigim unlu bir italyan markasinin magazasina giriyorum... Bu magazanin icini, parfum kokusunu ve sattigi herseyi seviyorum. Parmaklarimi kaliteli kumaslara dokunduruyorum piyano calarmiscasina ve kirmizi bir mantonun ustunde kaliyor ellerim.. Mantonun rengi parmaklarima geciyor, oradan yuregime, beynimde bir kosede kivrilmis anilara dogru yuruyor. "Denemek istermisiniz ?" diyor satici..

Pinokyo pantolonum, topuklu sandaletlerim, yazlik cantam, ustume giydigim kirmizi cashmer manto ile hic de rafine durmuyorum aynada, ama anilarimdan cikip gelen ve boynuma sariliveren iki incecik kol yuzumu mutlulukla gulumsetiyor ....................... .............................

.............. Kirmizi Bir manto cikiyor, Ankara’nin cok ama cok soguk bir kis mevsiminin tam ortasinda, eve gelen paketten.. Yumusacik ve sicacik zarafetiyle, siyah, kahverengi, lacivertlere bogulmus gardrobuma bir ates topu gibi dusuyor yeni mantom. Cok seviyorum, cok seviniyorum ve cok giyiyorum. Gulcin almis bana, benim encok sevdigim magazadan. O calisiyor ben daha ogrenciyim ........ ...........................................................


..............Hava cok soguk. Kar yagiyor. Doktor hanim erteliyelim koy ziyaretini diyor hemsire. Olmaz diyorum, muhtar bekliyor. Nasil yurudugune hayret ettigim saglik ocagi arabasina binip yola cikiyoruz. Soguk arabanin icinde bile yuzumuzu kesiyor. Kirmizi mantomun yakalarini kaldiriyorum.

Bebekler kayit edilecek, asilanacak. Ebe aylardir hic rapor vermiyor. Cocuk olum orani, utanilacak duzeyde.. 71 koy var gidilecek.. Kar da yagsa, camur da gidecegiz ulasabildiklerimize..

Koyde isimiz bittiginde ayak parmaklarimi hissetmiyorum artik soguktan.. Bir cay ikram edelim diyor muhtar, evine gidiyoruz. Evin pencereleri cam yerine kalin naylonlarla ortulu. Fakirlik heryere sinmis ama cirpiniyorlar bizi agirlamak icin.

Esikte kocaman gozlu iki cocuk dikkatle bana bakiyorlar, torunlarim diyor muhtar. Yaslarini soruyorum, adlarini soruyorum cevap vermeden gulumsuyorlar.

Koyde gunlerdir su yokmus, bu bardaklar nasil yikanmistir acaba diye dusunerek iciyorum cayimi. Lavas ekmegi koyuyorlar, biraz da peynir yer sofrasina... Kusura kalmayin diyor muhtar, yok pekbirsey hazirda.. "Daha ne olsun diyorum.. Daha ne olsun, ben bu ekmegi cok severim" diyorum, "bulsam hergun yerim"..

Bozkir pazarina gelen koyluler, firindan ekmek alip, hemen oracikta lavas ekmeginin arasina katik gibi koyup yiyorlar.. Ekmegi ekmege katik ediyorlar.. O siralarda Turkiye, rokfor peynirini tartisiyor gazetelerde.. Ankara'da bir buyuk otelde, yeni yilda corbanin uzerine altin tozu dokulecegi yaziyor.. Cocuk olumleri utanilacak duzeyde o siralar..

"Yolumuz hem cok uzak, hem de cok bozuk" deyip vedalasiyoruz herkesle. Yaklasik bir 15 dakika sonra, sanki biri kosuyormus gibi geliyor bana.. Gozleri ileri derecede bozuk olan sofor, yolu zor goruyor, yok kimse doktor hanim diyor, kim kosar bu havada? Gordum diyorum, dur biraz..
Nefese nefese muhtarin kucuk torunu cikiyor onumuze.. Elinde kucuk bir cikin.. "Doktor bey" diyor bana, "nenem lavas ekmegi verecekti unuttu"..

Yanaklari soguktan morarmis yuzunde, gorevini yapmanin gururu var. Parmaklarini tutuyorum, buz gibiler.. Nasil kostun bu kadar yolu diyorum bu karda..? Yok ben kestirmeden geldim diyor.. Gozlerine bakiyorum.. Boz bir yesil, icinde sari kucuk kucuk benekler var.. Incecik, guzel bu kavruk yuz, asla silinmeyecek bir fotograf olarak kalacak yasamimda biliyorum o an..

Boynumdaki atkiyi boynuna doluyorum. Gel seni bir opeyim diyorum.. Iste o an kocaman oluyor gulumsemesi.. Kollarini boynuma simsiki doluyor, yanagini uzatiyor mutlulukla.. Eliyle mantomu oksayip, amma da yumusakmis diyor ayrilmadan once ..........
.............................................................................................
Cok yakisti diyor satis gorevlisi, almayi dusunurmuydunuz...? Hayir diyorum.. Bu manto yeterince yumusak degil.. Ben su leopar desenli olani bir deneyeyim..
...
...
...
...
p.s: Sevgili http://www.urfamutfagi.blogspot.com/ son yazisi ile bana tum bunlari tekrar hatirlatti..


Bu yazim, daha once http://www.tofugrup.blogspot.com/ 'da da yayinlanmisti. Editorler Nilambara ve Brajeshwari'ye tekrar tesekkurler..

10 Kasım 2008 Pazartesi

VERDA'DAN MEKTUP VAR...

Ekim ayında uzun yıllardır İngiltere’ de yaşayan ablamı ziyaret etmek için birkac hafta kalmak üzere Londra ya gittim. Uzun zamandır batı ülkelerine seyahat etmediğim için medeniyetin getirdiği çekiciliğin içinde büyülenerek müzeleri gezdim, sergileri takip ettim.

Birkaç hafta içinde ilginç şekillerde pek çok sanatçı, galeri sahibi ve koleksiyonerle tanışma fırsatı buldum. Gerçekten keyifli ve unutulmaz bir seyahat oldu.
Bu güzel karsılaşmaların, tanışmaların yanında beni derinden etkileyen, paylaşmak istediğim yeni bir arkadaşım oldu.
Fred Branson ile kısa zaman önce tanışmış olmamıza rağmen, seyahat, fotoğraf çekmek gibi ortak ilgi alanlarımız sayesinde hemen yakınlaştık, dost olduk. Birlikte içtiğimiz bir kahve sırasında Fred bana geçtiğimiz sene Peru’da yaptığı çalışmalardan ve gerçekleştireceği fotoğraf sergiden bahsetti. 2007 yılında Fred lise eğitimini tamamladıktan sonra 7 ay kalmak üzere Peru’da Cusco yakınlarındaki Ccorca köyünde gitti. Bu süre içinde yerel halkla birlikte yaşayarak onların yaşam şartlarını geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmaya başladı. Okul yapma inşaatlarına katıldı, mevcut okullarında çocuklara eğitimler verdi. Londra’ya döndükten sonra ise gelişime destek çalışmalarına devam etme amacı ile Peru’da kurulmuş olan Amantani yardım kuruluşunun Londra’da da kurulması çalışmalarına, öncülük etti.

Ccorca köylerine destek çalışmalarını için fon toplamak amacıyla da 22 Ekim akşamı Londra Westbourne Studios’da Peru’da bulunduğu sürede çektiği fotoğraflarını paylaştığı ve satışa sunduğu bir sergi gerçekleştirdi.

Istanbul’a dönüş tarihim daha erken olmasına rağmen Fred’in bu kadar içtenlikle gönül verdiği projesine katılmak, destek olmak amacı ile seyahatimi uzattım ve sergiye katılabildim.

Sergini tüm organizasyonu, her bir fotoğraf, Fred’in Peru’ya olan tutkusunu, yerel halka, 3000 metrenin üzerinde çok zor koşullarda yaşayan, okula girtmek için hergün kilometrelerce yol yürümek zorunda kalan çocuklara yardım etmek için gönlünü verdiğini, içtenliğini yansıtıyordu.

Fred’in “'Tienen nombre Señor' - 'They have a name Mister' ismini verdiği sergisinin fotoğraflarını ve Amantani UK yardım kuruluşunun çalışmalarının detaylarını;
http://www.amantani.co.uk/ sayfasında görebilirsiniz. Projeye katkıda bulunmak isterseniz Fred Branson ile site üzerindeki adresinden direkt bağlantı kurabilirsiniz.

Fred’in bu genç yaşındaki ilk projesine katılabilmiş olmaktan, destek verebilmiş olmaktan müthis keyif aldım. Çalışmaları ve gerçekleştirdiği katkıları bana her yönüyle ilham ve umut verdi,

Dilerim ki hepimiz bir şekilde, dünyanın neresinde olursa olsun benzer yardım projelerinde yer alalım, başlatalım. Farkındalıkları arttıralım, gelişime destek olalım.















Sevgili Mehtap,

Henüz yanyana gelememiş olmamıza rağmen her zaman içtenliğin ve samimiyetinle güzellikleri paylaştık. Sayende bu güzel projeyi paylaşabilmekten dolayı çok mutluyum. Davetin için çok teşekkür ediyorum. Misafirin olmaktan büyük keyif aldım.

Yeniden iyilikler, güzellikler için bir arada olmak dileğiyle,
Sevgilerimle,

Verda





.............................................

Herzamankinin aksine konugumu tanitmayi sona biraktim .. Istedim ki Verda'nin yazdiklari kendi kendini tanitsin..
Verda ALATON*, cok ozel ve guzel bir insan... Yaptigi ise, bilgisini, emegini, aklini ve yureginin tamamini katabilenlerden.. Onun icin bu proje onu boylesine heyecanlandirmis.. Cunku, "birsey degistiginde, herseyin degisebilecegini**" bilenlerden o da.. Bazen cokseyi degistirmek icin, birlesmis kucuk cabalarin, nasil da buyuk olabileceklerini hatirlatiyor bizlere..

Cocuklara, cocuklarinizla birlikte yardim edin.. Daha paketi acilirken eskiyen bir oyuncaktan daha cok mutlu olduklarini goreceksiniz..

Tesekkurler Verda.. Tekrar hosgeldin.. Ne iyi ettin de geldin.. En kisa zamanda tekrar gorusmek uzere, bunu saymam, yine beklerim..



* http://www.verdaalaton.com/
** http://www.tocev.org.tr/

9 Kasım 2008 Pazar

MUSTAFA KEMAL.. BIZIM ATATURKUMUZ..

MUSTAFA KEMAL

dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar
mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
mustafa'm mustafa kemal'im
****

karalar kuşanmış karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi
bu vapur bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun mustafa kemal
ben ölümden korkmam diyor
*****
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
*****
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın

mustafa'm mustafa kemal'im...
Siir:Atilla Ilhan
fotograflar: ADA.net.tr
Sag taraftaki banner
tarafindan butun bloglara armagan edildi. Tesekkur ediyorum.