Mutfak penceresinden disariya bakiyoruz... Bak yapraklar dokulmeye basladilar bile diyorum, belki degisik renklerde toplayip bana getirirsin birkac tane... Burnunu cekiyor.. Hava cok sicak.. Cok nemli.. Cok yapis yapis... Ama ruzgar var.. Gunes gokyuzunde ama, gokyuzu grimsi...
Anne bu mevsimin adi ne diyor.. Bu mevsimin adi Roma diyorum..
29 Eylül 2008 Pazartesi
BUGUN BAYRAM; ERKEN KALKIN COCUKLAR..
Bugun bayrammis.. "BURDA mecmuasindan" sectigimiz elbiseleri dikmis annem bize. Yakalari organzali.. Rugan ayakkabilar kapinin yaninda.. Gulcin'in saclari orguymus iki tane, uclarinda kocaman kurdelalari, benimki herzamanki gibi kisa, daginik ama tepemde yine de kocaman bir kurdela..
Bugun bayrammis. Babannemle dedemin ellerini opmusuz. Para, adi ne olursa olsun, "bayram harcligi" olarak bile, oyle ele sayilmazmis.. Buyuklere alisverislerde zarf icinde, cocuklara mendil arasi verilirmis.. Babannem ustu turali altinlar vermis bize.. Saklayin bunlari, buyuyunce kupe yaptirirsiniz demis .. Kulaklarim delik degilmis daha, babannem delinsin istememis..
Bugun bayrammis.. Babamin elinde upuzun bir liste. Kimse ihmal edilmesin, kimsenin gonlu kirilmasin diye dikkatle yapilmis. Kapilari calmisiz, ahududu likorleri, cikolatalar, baklavalar, burma tatlilari ikram edilmis. Mendillerimiz cogalirmis, cikolatalarin yaldizli kagitlarini kucuk parmaklarimizla duzlestirip saklarmisiz.. Yuruyerek gidermisiz heryere.. Bulamadiklarimiza "Bayraminizi kutlar, daha nice bayramlara saglikla ulasmanizi temenni ederiz, Pasin ailesi" diye kartlar birakirmisiz. Postadan bir suru tebrik karti cikarmis. Uzerleri pullu olanlar, hareket edince goz kirpanlar, manzara resimleri.. Hepsini saklarmisiz..
Bugun bayrammis. Oyle uzaklara sacilmamisiz daha.. Oyle uzaklarda uyanmamisiz..
Oylesine bir gunmus gibi gecip giden bayrami, baba ocagindan uzakta yasamak gozlerimizi doldurmamis daha ..
Bayrammis..
19 Eylül 2008 Cuma
TESEKKURLER HALIL.'CIGIM...
Pembe terliklerim camur icinde, saclarimdan sular damlayarak, pembe hirkam sirtima yapismis olarak girdim evden iceri.. Yagmur, bardaktan bosanircasina yagiyor, hava birden 10°C serinlemis..Cok kizgin, cok yorgun, cok dumanim ustumdeydi..
Maillerime baktim, matbaadan bekledigim acil bir haber icin.. Sevgili Arkadasim Halil'in mesaji cikti.. Durdum.. Federico'ya kakaolu, kendime nescafeli sut hazirladim.. Soyle arkama yaslanarak, agir agir, tekrar okudum..
Sizlerle paylasmak istedim..
Bazen en iyi bildiklerimiz, en cabuk unuttuklarimiz mi oluyor ne?
Tesekkur ederim Halil'cigim.. Hatirlamaya ihtiyacim vardi..
---------------------------------------
ZAMAN PARADOKSU
George Carlin Amerika'da 70 ve 80 li yılların bir komedyeni idi. Biraz ağzı bozuk olarak bilinirdi. 11 Eylül den (9-11) ve karısının ölümünden sonra şöyle yazmıştı.
Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık.
Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin
karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik.
Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik.
Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar
yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.
Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.
Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.
Maillerime baktim, matbaadan bekledigim acil bir haber icin.. Sevgili Arkadasim Halil'in mesaji cikti.. Durdum.. Federico'ya kakaolu, kendime nescafeli sut hazirladim.. Soyle arkama yaslanarak, agir agir, tekrar okudum..
Sizlerle paylasmak istedim..
Bazen en iyi bildiklerimiz, en cabuk unuttuklarimiz mi oluyor ne?
Tesekkur ederim Halil'cigim.. Hatirlamaya ihtiyacim vardi..
---------------------------------------
ZAMAN PARADOKSU
George Carlin Amerika'da 70 ve 80 li yılların bir komedyeni idi. Biraz ağzı bozuk olarak bilinirdi. 11 Eylül den (9-11) ve karısının ölümünden sonra şöyle yazmıştı.
Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık.
Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin
karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik.
Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik.
Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz.
Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar
yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.
Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.
Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.
18 Eylül 2008 Perşembe
AYNALAR AYNALAR.. (tekrar)
11 eylul'de Funda'nin "sarhos balik ve topal marti" adli blogunda "herkes her konunun uzmaniyken.." diye basliyan, cok guzel bir yazi cikmisti. Birkac kez donup donup okudum. Bana, benim gecen yil Tofu'ya yazdigim bir yaziyi hatirlatti. Tofu'daki editor arkadaslarim, o yaziyi buraya da koymama izin verirler saniyorum. Iste o yazi..
--------------------
Kerameti kendinden menkul” insanlar var, dev aynalarinin onune gecip , ovguler duzup duruyorlar kendilerine.. Inege oykunen kurbaganin oykusu geliyor aklima ama anlatmiyorum, cunku onlar zaten biliyorlar butun “fabl” leri, her seyi bildikleri gibi (!).. Yani bir gun sisip patlamis bir zavalli kurbaga artigi olacaklar, biliyorlar ama rahatsizlik veren pek cok bilgi gibi bilinclerine tasimiyorlar bu bilgiyi, desifre edemiyorlar..
Her seyi bilmek de belki mumkundur bu hayatta.. Beynin kapasitesi ile ilgili bir sey.. British Medical Journal, insan beyninin sadece % 20’sinin aktif oldugu dusuncesi, bilimsellikten uzaktir diyor son sayisinda..Belki onlar beyinlerinin tamamindan da fazlasini kullanabiliyorlardir. Yani belki her sey bilinebilir, bir turun rastlanmis tek ornegi olarak.. Neden olmasin? Alcak gonullu olmanin bir alemi yok..(!)
Bana yanlis gelen, baskalarinin hic birsey bilmedigine dair genlere islemis olan on yargi… Baskalarini hep yetersiz, hep dangalak, hep ise yaramaz, hep siradan gorme fikr-i sabitligi.. Bilginin, bilimin, politikanin, sanatin, felsefenin, her seyin ama her seyin yanlizca bir kisiden, ama o da mutlaka ve mutlaka “o kisiden” onay almasi zorunlugu..
Her yerdeler.. Gazetelerde, televizyonlarda (her programda, her konuda,) amfilerde, is yerlerinde, parklarda, arkadas toplantilarindalar.. Tek olduklarini, essiz benzersiz olduklarini dusundukce cogaliyorlar, amipler gibi tek hucreli beyinleriyle..
Ne mi yapmak gerekiyor?
Bilmem..?
Onlara sormak lazim.. Cevabini mutlaka ve yanliz onlar bilebilirler.. Ben kendi hesabima, beynimin “delete” tusuna basiyorum, ve Mazhar Fuat Ozkan’dan bir sarki mirildaniyorum..
“Sen neymissin be agbi… Aaaa… Aaaaa…Aaaaaa”
--------------------
Kerameti kendinden menkul” insanlar var, dev aynalarinin onune gecip , ovguler duzup duruyorlar kendilerine.. Inege oykunen kurbaganin oykusu geliyor aklima ama anlatmiyorum, cunku onlar zaten biliyorlar butun “fabl” leri, her seyi bildikleri gibi (!).. Yani bir gun sisip patlamis bir zavalli kurbaga artigi olacaklar, biliyorlar ama rahatsizlik veren pek cok bilgi gibi bilinclerine tasimiyorlar bu bilgiyi, desifre edemiyorlar..
Her seyi bilmek de belki mumkundur bu hayatta.. Beynin kapasitesi ile ilgili bir sey.. British Medical Journal, insan beyninin sadece % 20’sinin aktif oldugu dusuncesi, bilimsellikten uzaktir diyor son sayisinda..Belki onlar beyinlerinin tamamindan da fazlasini kullanabiliyorlardir. Yani belki her sey bilinebilir, bir turun rastlanmis tek ornegi olarak.. Neden olmasin? Alcak gonullu olmanin bir alemi yok..(!)
Bana yanlis gelen, baskalarinin hic birsey bilmedigine dair genlere islemis olan on yargi… Baskalarini hep yetersiz, hep dangalak, hep ise yaramaz, hep siradan gorme fikr-i sabitligi.. Bilginin, bilimin, politikanin, sanatin, felsefenin, her seyin ama her seyin yanlizca bir kisiden, ama o da mutlaka ve mutlaka “o kisiden” onay almasi zorunlugu..
Her yerdeler.. Gazetelerde, televizyonlarda (her programda, her konuda,) amfilerde, is yerlerinde, parklarda, arkadas toplantilarindalar.. Tek olduklarini, essiz benzersiz olduklarini dusundukce cogaliyorlar, amipler gibi tek hucreli beyinleriyle..
Ne mi yapmak gerekiyor?
Bilmem..?
Onlara sormak lazim.. Cevabini mutlaka ve yanliz onlar bilebilirler.. Ben kendi hesabima, beynimin “delete” tusuna basiyorum, ve Mazhar Fuat Ozkan’dan bir sarki mirildaniyorum..
“Sen neymissin be agbi… Aaaa… Aaaaa…Aaaaaa”
15 Eylül 2008 Pazartesi
CAMDAN KALP
Frammentato...ma integro by ~RosenrotEffect on deviantART
Federico'nun oyuncaklarini ayiriyoruz.. Artik buyudugu icin oynamadiklarini, buyumeseydi de oynamiyacaklarini, buyuyunce bile oynamak istemiyeceklerini bir kutuya yerlestiriyoruz. Kutunun icinde, az kullanilmis birkac carsaf, yumusaf yastik kiliflari, yuz havlulari, biraz kalem kagit, giysiler, ic camasirlari var. Ayrica aylardir topladigimiz plastik kapaklari da kutuya ekliyoruz. Hepsini, siddet yuzunden evlerinden ayrilmak zorunda kalan, cogu kucuk cocuklu kadinlari birsure icin barindiran ve onlari tekrar yasama dondurme mucadelesi veren bir dernege goturecegiz. Plastik kapaklar geri donusumlu olduklarindan, onlari satip gelir elde etmeye calisiyorlar.
Oyuncaklar arasinda oyun hamurlari da var. Federico hemen oracikta bir araba, sonra onu bozup bir dondurma, arkasindan bir kayik yapiyor. "Haydi oyalanma, daha cok isimiz var" diyorum. "Sen ne dedi anne ?" diye turkce soruyor en sevimli haliyle.. Kirmizi oyun hamurundan egri bugru bir kalp yapip uzatiyor. Goz acip kapayana kadar kalbi ikiye bolup, bir elmaya donusturuyor.
Birden aklima, Fehmi yasar'in o muthis filmi "Camdan Kalp"'te gecen bir cumle geliyor. "Kalp, camdan yapilmistir diyor Seref Sezer filmde.. Birkez kirildi mi, yapistirsan da izi kalir, eskisi gibi olmaz bir daha"..
Benim kalbim de camdan yapilmis.. Kirilirim ve kirginligimi nasil unutacagimi asla hatirlayamam.. kalplerini kirayim diye sonuna kadar zorlayanlari da, bu yuzden hic affedemem..
Plastic Love by ~piccolastellina on deviantART
Keske oyun hamurundan yapilsaydi kalplerimiz.. Bugun umudun mavisinden bir kalp, onu boz bulut yap, askin kirmizindan kalp hazirla yarin icin.. Onu cilege cevir, bakalim daha ne renkte kalplerimiz var diye bak etrafa..
Ama camdan yapilmislar iste.. Kiriliyorlar ve hic eskisi gibi olmuyorlar bir daha..
13 Eylül 2008 Cumartesi
Geceler, naylon posetler, Burcu'ya metabolizma cayi ve iyi haftalar..
green apple colorize by ~missyke on deviantART
Ben bir gece kusuyum aslinda..Hep gece calisirim.. Uykuyu, uykuda gecen uzun zamanlari sevmem. Aldigim bir kurs sayesinde 3 dakikalik bir egzersizle 3 saat uykuya yakin dinlenebilirim ama bunu cok az uygularim. Uyuyacaksam yatagimda uyuyayim, yorgunsam yorgunlugumu hissedeyim, az da olsa gercek uykuyu yasayayim isterim de ondan..
Burcu'da gece kuslarindan galiba.. Yazilarini hep gec saatlerde yollar. Anliyorum oyle kedi adimlariyla dolanir miril miril nette.. Nilambara'da oyle gececilerden galiba..
Bugun butun gun bilgisayarda calistim. Slaytlarimi hazirliyorum yakindaki bir kongre icin. Cheetos, kendinden sikayetci oldugun seyleri bir kagida yaz demisti.. Korkularim disinda, herseyi son dakikaya birakmak ta vardi yazdiklarim icinde.. Iste, 15 gun onceden hazirlaniyorum ki, slaytlarim son dakikaya kalmasin.. Ne giyecegim ise kesin son dakikaya kalacak.. Dolabimdakilerden ne giysem ustumden dusuyor... Herneyse..
www.Tirmikizi.blogspot.com plastik torbalarla ilgili cok guzel bir yazi yazmis. Ona aynen katiliyorum ama file aramis ve bulamamistim, hem de bayagi bir aramistim. Megerse buralarda baska cozumler de varmis. Hem de gozumun onunde..
Bu posetleri supermarket arabasina takiyorsun, sonra da canta gibi alip gidiyorsun. Cok kotu bir scan yapmisim ama gene de anlasiliyor sanirim.
Burcu'ya metabolizma cayina gelince;
1 elma, kabuguyla dorde bolunecek
1 limon, dorde bolunecek
1/2 ayva (varsa) kabuklariyla ikiye bolunecek
1 cubuk tarcin
1 tatli kasigi tane karabiber
1-2 karanfil
3 litre su yariya inene kadar yavas yavas pisirilecek. Ben ayvalari ve elmalari ezerim de catalla ama karabiberleri ezmeyin, icemezsiniz. Sicak ya da soguk olarak yemeklerden yaklasik yarim saat once bir fincan icilecek. Kisin oksuruge de iyi gelir (icine biraz ihlamur ilavesi ile).
Simdilik bu kadar.. Hepinize iyi haftalar..
ELE VERIR SALKIMI....
Bu hafta Roma'nin en buyuk hastanelerinden birinde 1 haftalik bir dis gorevdeydim. Aslinda cok uzun yillardir ilgilendigim bir konu hakkinda, biraz guncellesmem icin bana verilmis bir firsat bu.
Gece nedense uykum kacti. Donup durmaktan yorulunca, kalktim, birseyler okudum, sut ictim, tv seyrettim filan. Sabaha dogru uyumusum.. Hepimiz uyumusuz.. Bir telasla evden ciktik.. Sadece Federico'nun eline bir fincan sut ve bir dilim kek verebildim o kadar. Ben birsey yemedim ve icmedim. Federico'yu yaz okuluna biraktim. Tabii ki, ise gec kaldim.
Hem cok hasta vardi, hem de omur boyu surecek bir tedavi ve neredeyse 15 gunde bir yapilan kan kontrolleri, cogu yasli ve yalniz hastalarla karsilasmak zordu. Anlatmak istedikleri kadarini anlatmalarina firsat verdim ve poliklinik oldukca gec bitti. Alelecele bir fincan sutlu kahve ictim ve kendi hastanemdeki bir toplantiya gittim. Tabii ki gec bitti.. Oglen yemegi saati coktan gecmisti, ara ogun icin de yanimda bir sey yoktu. Ya supermarkete gidecektim ya da tamam artik, oturup biraz birseyler yiyeyim diyecektim. Supermarkete gittim..
Ac karna ve yorgun alisveris yapmayi hic dogru bulmuyorum.. Korktugum basima geldi.. Aldigim seyleri sepete koyarken, bu kadar ac olmasaydim, bunlari asla almazdim diye diye bir suru seyi fazladan aldim. Ustelik bir de, aslinda asla hazirini almayacagim, sutlacimsi bir tatli bile aldim. (Aslinda hep kendim yaparim. Sutlac yapmayi annemden ogrendim, Cafefernando blogundan bir iki degisiklik ekledim, cok da guzel yaparim).
Federico'yu aldim ve eve geldik. Yemek saatine 3 saat filan vardi. Akilli davranabilirdim. Evde olanlar icinden, yogurt, meyve, bir dilim kepek ekmegi yiyebilirdim. 3-4 ceviz, bir elma, yarim dilim kepek ekmegi yiyebilirdim. Kucuk bir tost, bir bardak ayran filan icebilirdim. iki biskuvi, iki renkli meyve, bir avuc badem filan yiyebilirdim. Ama once yataklari kapattim, alisverisi yerlestirdim mutfagi toparladim ve artik birseyler yiyeyim dedim..
Yapilabilecek seyler icinden, en yapilmayacagi sectim ve sutlacimsi bulamaci yedim. Hem de bir tane degil, iki tane degil, tam3 tane yedim (ya hep ya hic kanunudur, beslenme problemleri ile ilgilenen psikiatrlar cok iyi bilirler, oldu bir kez dersiniz napiyim artik, yarin disipline girerim ve ne bulursaniz yersiniz..) Tabii ki, birdenbire yukledigim bu sekere, vucudum insulun pompaliyarak cevap verdi. Hem hic doymusum gibi hissetmedim, hem biraz midem bulandi. Kendime cok guldum. "Valla nasil da yanlis davraniyorum bugun ben boyle" diye diye sutlac kabini yalayisim bence gulunctu..
Cuma gunleri balik yeriz genelde. Antonio ve Federico'ya onden somonlu makarna hazirladim, ben tabii ki yemedim. Sonra balik, salata yaninda da haslanmis dere otlu patates vardi. Tabagima istahsiz istahsiz baktim.. Ben bunu mutlaka beni okuyanlara yazmaliyim dedim.
Boyle gunler olabilir hayatta.. Hatta daha kotuleri de.. (beslenme acisindan soyluyorum).. Kendime kizmadim.. Biz buna, emniyet subabi deriz.. Hani duduklu tencerenin fiskiyesi gibi, basincin azaltilmasi gerekebilir).. Ama enazindan onumuzdeki 15 gun boyle birsey yapmayacagima emin olabilirsiniz.
Simdi ise gitmem gerekiyor. Cumartesi gunleri calismayanlardansaniz, bunun cok kiymetini bilin derim ben.. Soz verdigim yaziyi yazamadim, ama yine de yazdim..
Burada oldugunuz icin hepinize tesekkurler..
Gece nedense uykum kacti. Donup durmaktan yorulunca, kalktim, birseyler okudum, sut ictim, tv seyrettim filan. Sabaha dogru uyumusum.. Hepimiz uyumusuz.. Bir telasla evden ciktik.. Sadece Federico'nun eline bir fincan sut ve bir dilim kek verebildim o kadar. Ben birsey yemedim ve icmedim. Federico'yu yaz okuluna biraktim. Tabii ki, ise gec kaldim.
Hem cok hasta vardi, hem de omur boyu surecek bir tedavi ve neredeyse 15 gunde bir yapilan kan kontrolleri, cogu yasli ve yalniz hastalarla karsilasmak zordu. Anlatmak istedikleri kadarini anlatmalarina firsat verdim ve poliklinik oldukca gec bitti. Alelecele bir fincan sutlu kahve ictim ve kendi hastanemdeki bir toplantiya gittim. Tabii ki gec bitti.. Oglen yemegi saati coktan gecmisti, ara ogun icin de yanimda bir sey yoktu. Ya supermarkete gidecektim ya da tamam artik, oturup biraz birseyler yiyeyim diyecektim. Supermarkete gittim..
Ac karna ve yorgun alisveris yapmayi hic dogru bulmuyorum.. Korktugum basima geldi.. Aldigim seyleri sepete koyarken, bu kadar ac olmasaydim, bunlari asla almazdim diye diye bir suru seyi fazladan aldim. Ustelik bir de, aslinda asla hazirini almayacagim, sutlacimsi bir tatli bile aldim. (Aslinda hep kendim yaparim. Sutlac yapmayi annemden ogrendim, Cafefernando blogundan bir iki degisiklik ekledim, cok da guzel yaparim).
Federico'yu aldim ve eve geldik. Yemek saatine 3 saat filan vardi. Akilli davranabilirdim. Evde olanlar icinden, yogurt, meyve, bir dilim kepek ekmegi yiyebilirdim. 3-4 ceviz, bir elma, yarim dilim kepek ekmegi yiyebilirdim. Kucuk bir tost, bir bardak ayran filan icebilirdim. iki biskuvi, iki renkli meyve, bir avuc badem filan yiyebilirdim. Ama once yataklari kapattim, alisverisi yerlestirdim mutfagi toparladim ve artik birseyler yiyeyim dedim..
Yapilabilecek seyler icinden, en yapilmayacagi sectim ve sutlacimsi bulamaci yedim. Hem de bir tane degil, iki tane degil, tam3 tane yedim (ya hep ya hic kanunudur, beslenme problemleri ile ilgilenen psikiatrlar cok iyi bilirler, oldu bir kez dersiniz napiyim artik, yarin disipline girerim ve ne bulursaniz yersiniz..) Tabii ki, birdenbire yukledigim bu sekere, vucudum insulun pompaliyarak cevap verdi. Hem hic doymusum gibi hissetmedim, hem biraz midem bulandi. Kendime cok guldum. "Valla nasil da yanlis davraniyorum bugun ben boyle" diye diye sutlac kabini yalayisim bence gulunctu..
Cuma gunleri balik yeriz genelde. Antonio ve Federico'ya onden somonlu makarna hazirladim, ben tabii ki yemedim. Sonra balik, salata yaninda da haslanmis dere otlu patates vardi. Tabagima istahsiz istahsiz baktim.. Ben bunu mutlaka beni okuyanlara yazmaliyim dedim.
Boyle gunler olabilir hayatta.. Hatta daha kotuleri de.. (beslenme acisindan soyluyorum).. Kendime kizmadim.. Biz buna, emniyet subabi deriz.. Hani duduklu tencerenin fiskiyesi gibi, basincin azaltilmasi gerekebilir).. Ama enazindan onumuzdeki 15 gun boyle birsey yapmayacagima emin olabilirsiniz.
Simdi ise gitmem gerekiyor. Cumartesi gunleri calismayanlardansaniz, bunun cok kiymetini bilin derim ben.. Soz verdigim yaziyi yazamadim, ama yine de yazdim..
Burada oldugunuz icin hepinize tesekkurler..
11 Eylül 2008 Perşembe
SU ICSENIZ YARIYOR MU?
Yarar tabii.. Inanirim..
Su, hayatla olan en buyuk bagimiz. Elbetteki icecegiz.. Diyet icin onerildiginden degil, 5 bardak gibi nerden ciktigi pek belli olmayan bir olcu yuzunden degil.. Su icmezsek yasayamayacagimiz icin icecegiz..
Ahh.. Siz kilolar acisindan mi diyordunuz "su icsem yariyor" diye? Ona da inanirim.. Su kilo yapar.. Icine ne kadar un karistirdiginiza, ne kadar patates dogradiginiza, ne kadar princ ya da makarna attiginiza, ne kadar yag eklediginize ve icinde ne kadar seker erittiginize bagli olarak elbetteki kilo yapar..
Saka bir yana.. Once kendimizi gercekci olarak degerlendirmemiz gerekiyor. Gercekten sandigimiz kadar kilolu muyuz? Arastirmalar, kadinlarin kendilerini olduklarindan enaz 5 kilo fazlasiyla algiladiklarini soyluyor. Ben son aylarda yaklasik 7 kilo verdim. Beni her goren, "aaaa ne kadar zayiflamissin" diyor, giydigim hersey uzerimden dokuluyor, ama aynaya baktigimda ayni beni, yani ayni karin ve baseni goruyorum hala..
Eger vermeniz gereken 10 kilodan fazlaysa, sakin bloglardan, gazetelelerden filan okuduklarinizla kendi basiniza birseyler yapmayin derim ben.. Bir doktora danisin..
Hedeflerinizi dogru koyun. Genetik yapiniz uygun degilse, ne kadar zayiflarsaniz zayiflayin, mankenlere benzeyemezsiniz. Zayifladiniz diye illa ki daha guzel olmayabilirsiniz. Birkac kilo fazlaniz var ama armonik gorunuyorsaniz, hayatin keyfini kendiniz ve yakinlarinizdakiler icin kacirmanin da cok fazla bir anlami yok..
Duzgun beslenme aliskanligi kazanmamiz gerek.. Yani herseyden yiyerek, ama akillica yiyerek saglikli bir beslenme tarzi olusturabiliriz.
Su, hayatla olan en buyuk bagimiz. Elbetteki icecegiz.. Diyet icin onerildiginden degil, 5 bardak gibi nerden ciktigi pek belli olmayan bir olcu yuzunden degil.. Su icmezsek yasayamayacagimiz icin icecegiz..
Ahh.. Siz kilolar acisindan mi diyordunuz "su icsem yariyor" diye? Ona da inanirim.. Su kilo yapar.. Icine ne kadar un karistirdiginiza, ne kadar patates dogradiginiza, ne kadar princ ya da makarna attiginiza, ne kadar yag eklediginize ve icinde ne kadar seker erittiginize bagli olarak elbetteki kilo yapar..
Saka bir yana.. Once kendimizi gercekci olarak degerlendirmemiz gerekiyor. Gercekten sandigimiz kadar kilolu muyuz? Arastirmalar, kadinlarin kendilerini olduklarindan enaz 5 kilo fazlasiyla algiladiklarini soyluyor. Ben son aylarda yaklasik 7 kilo verdim. Beni her goren, "aaaa ne kadar zayiflamissin" diyor, giydigim hersey uzerimden dokuluyor, ama aynaya baktigimda ayni beni, yani ayni karin ve baseni goruyorum hala..
Eger vermeniz gereken 10 kilodan fazlaysa, sakin bloglardan, gazetelelerden filan okuduklarinizla kendi basiniza birseyler yapmayin derim ben.. Bir doktora danisin..
Hedeflerinizi dogru koyun. Genetik yapiniz uygun degilse, ne kadar zayiflarsaniz zayiflayin, mankenlere benzeyemezsiniz. Zayifladiniz diye illa ki daha guzel olmayabilirsiniz. Birkac kilo fazlaniz var ama armonik gorunuyorsaniz, hayatin keyfini kendiniz ve yakinlarinizdakiler icin kacirmanin da cok fazla bir anlami yok..
Duzgun beslenme aliskanligi kazanmamiz gerek.. Yani herseyden yiyerek, ama akillica yiyerek saglikli bir beslenme tarzi olusturabiliriz.
Yemeyerek kilo verilmez. Daha dogrusu verilir ama daha sonra verilmesi gitgide guclesen kilolar olarak geri alinir. Organizma, kalori kisitlanmasina kendini yavaslatarak cevap verir. Yani aclik diyetleri (ona diyet denmez aslinda) halsiz, bitkin ve sinirli olmamiza yol acar. Metabolizma buldugu tek bir kaloriyi bile yaga cevirir ve zor gunleri garantiye almaya calisir. Kendi basina, ac bilac diyet yapan kisilerin karin cevrelerinde olusan yag toplanmasinin sebebi budur ve yok etmek oldukca guctur.
Hayat boyu diyet yapilmaz (bence). Hergun "iki kofte kadar et, bir tabak sebze, bir kibrit kutusu peynir olculemez. " Istenilen kiloya gelene kadar kontrollu diyetler uygulanir ve sonra, yasanilan yere, aile yapisina, kulture, yasam tarzina bagli olarak bir beslenme stili olusturulur ve kilo alinmayabilir.
Gunde sadece 100 kalori azaltarak, bir senede yaklasik 7-8 kilo verilebilir. Sizin 100 kalori dediginiz sey, 3 biskuvi, 5 adet galeta, bir kucuk muz, caya kahveye attiginiz seker, fazladan kacan 1 yemek kasigi zeytin yagidir.
Kaloriyi kacirmak ise cok kolaydir. Bir avuc fistik (100 gram kadar diyelim, buyukce bir avuc olsun) yaklasik 560 kaloridir. Fistik yemiyelim mi? Tabii ki yiyelim ama hergun degil, her yemekten sonra degil, kocamizin degil de, kucuk cocugumuzun avucuyla yiyelim.
Size yarin, kilomuzu kontrol altina almak icin yapabilecegimiz bazi kucuk onerilerde bulunacagim.. Belki isinize yarar..
9 Eylül 2008 Salı
ANLAMIYORUM...
"Bana dokunmayan yilan bin yasasin" mantigini, sehrin binlerce yillik tarihi barindiran duvarlarini ask mektubu yerine kullananlari, bir ekmek almak icin 10 ekmegi elleyenleri, hala eldiven kullanmayan saticilari, en iyi arkadaslarinin arkasindan en once konusanlari, iki arabalik park yerinin tam ortasina park edenleri, vefasizligi ve daha bircok seyi anlamiyorum.
Anlayamadiklarim arasinda, zekalarini bilgisayar virusu uretmeye harcayip, baska insanlarin ya da sistemlerin yasamlarinda karisiklik yaratmanin mantigini da anlamiyorum.
"Truva ati" virusuymus. Tam da cok onemli bir kongre oncesi bilgisayarim coktu. Bilmem kac senelik calismalarin sonuclarini da kaybettim bu arada. umarim bu virusu yaratip yollayanlar cok ama cok mutlu olmuslardir.
Kendimi de anlayayamiyorum. Bunca yildir bilgisayar kullanan ve cok fazla mail alisverisi olmayan bir insan olarak, hadi ismi tanimiyordum, ama o aptalca adresten de mi bir sey anlayamadim bilmiyorum. Yani oldu iste.. 15 gundur bilgisayarsizim..
Bu yaziyi kendime ait olmayan bir bilgisayardan yolluyorum. Herhalde bir iki gune kadar donerim.. Diyetle ilgili konusacagiz..
O zamana kadar, kendinize iyi bakin..
Anlayamadiklarim arasinda, zekalarini bilgisayar virusu uretmeye harcayip, baska insanlarin ya da sistemlerin yasamlarinda karisiklik yaratmanin mantigini da anlamiyorum.
"Truva ati" virusuymus. Tam da cok onemli bir kongre oncesi bilgisayarim coktu. Bilmem kac senelik calismalarin sonuclarini da kaybettim bu arada. umarim bu virusu yaratip yollayanlar cok ama cok mutlu olmuslardir.
Kendimi de anlayayamiyorum. Bunca yildir bilgisayar kullanan ve cok fazla mail alisverisi olmayan bir insan olarak, hadi ismi tanimiyordum, ama o aptalca adresten de mi bir sey anlayamadim bilmiyorum. Yani oldu iste.. 15 gundur bilgisayarsizim..
Bu yaziyi kendime ait olmayan bir bilgisayardan yolluyorum. Herhalde bir iki gune kadar donerim.. Diyetle ilgili konusacagiz..
O zamana kadar, kendinize iyi bakin..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)