“Size de kahve aldim” diyor beraber nobetci oldugum genc teknisyen...
.
Yogun bir nobet geciriyoruz...
.
Dosyalardan basimi kaldiriyorum, “bu 40 yillik hatiri olacak kahvelerden” demek geciyor icimden, soyleyemiyorum...
.
Susuyorum... “Hatir” nasil anlatilir bilmiyorum...
.
“Ne kadar dusuncelisin, cok tesekkur ederim” diyorum...
Her zaman yaptigim gibi, once kahvenin mis gibi kokusunu cekiyorum icime...
Koltuguma yaslaniyorum... Kalemime, enginar ayiklamaktan leke olmus ellerime, kapatilmayi bekleyen hasta dosyalarina, odamin camindaki yagmur lekelerine, Federico ile babasinin bana aldiklari uzerinde beyaz bulutlar olan yeni kalemime, masamin uzerindeki cirkin otesi zevksiz takvime bakiyorum, yeni ve keyifli bir tane alamadigim icin “simdilik” is goren uzerinde “motivated by the mission” yazan Kanada’da kongrede hediye verilmis kalemligimi duzeltiyorum...
Bari su 5 dakikayi iyice keyifli bir mola haline getireyim diyorum ve genellikle mektuplarima bakmak icin kullandigim kahve molasinda, bilgisayarin benim icin sectigi sarkiya veriyorum dikkatimi...
Yavas tonda bir muzik ve kahve kokusu birlikte doluyorlar odaya... Odamin penceseresinden daha cok hasta yakinlarinin konakladiklari otelin solgun isiklari gozukuyor... Yagmur geceden beri hic araliksiz, hizini hic kesmeden yagiyor, hava durumu “Sibirya soguklarinin” gelecegini soyluyor...
Bu sarki hangi dilde diye soruyor teknisyen... Turkce diyorum...Ama sakin sozlerini sorma...
Sozlerini sorma cunku anlatamam...
Ben birden fazla dil konusurum... Ama yetmezler anlatmaya ...
“Kendinden vaz gecmek” nasil olur anlatamam...
“Kul hakkini, “mazlumun ahini, gozùmde tùten uzaklari ben anlatamam baska dilde...
Hùzùndùr onun adi, “I’m in blu”* anlatamaz yuregimdeki griligi...
Cebim de , cepkenim de deliktir, metelige kursun atarim 5 parasizligi anlatacagim zaman, “sono in verde”** demek hic birsey ifade etmez...
“Ho fatto la notte bianca”*** desem uykusuzlugumdan bahsetmek icin, gunahini alirim tertemiz bir rengin... Sabahi sabah ettimdir uykusuzlugun tarifi benim dilimde...
“Kalp karbe karsidir” birini dusunuyor olmak... Ici ezilmektir, biraz acikmak...
Kan beynime cikar ben kizinca, ayaklarima kara sular iner cok yorulunca...
“Canim” yuregimin en icine isleyen kelimedir, nedenini ben bilirim...
Dosyalari kapatiyorum... Camdan disari bakiyorum... Dinledigim sarkiyi kimin soyledigi hakkinda en ufak bir fikrim yok... Aksam iniyor Roma’ya... Disarda ambulans sesi hic durmuyor... Her siren sesinde, teknisyen odamin kapisina kadar gelip yuzume bakiyor... “Haziriz, uzulme” diyorum...
Yagmur damlalari camin uzerinde egri bugru izler birakarak kayiyor... Kalemligimi ittirerek masanin kenarina kadar getiriyorum, tam dusecekken tutuyorum... Bir yandan da Andrea’yi dusunuyorum... Andrea genc bir erkek hemsire... Bizim hastanenin, en iyi huylu, en insan gibi insan hemsirelerinden biri... Bu sabah onu birden bire muayene sirasinda beni beklerken buluyorum... Rengi solmus, yuzu suzulmus, gozlerinde hic isik kalmamis...
“Ne oldu sana boyle..?” diyorum...
Yorgunum , cok calisiyorum, biraz moralim bozuk filan diyor... Cok kansiz... Hadi dogruyu soyle, neyin var diyorum. Aklima acaba zayiflamak icin ilac mi aldi diye geliyor...
Ellerini masanin uzerine uzatiyor... Bakiyorum, hicbirsey anlamiyorum...
Sol elinin yuzuk parmagini tutuyor, isaret ediyor... Gozleri dolu dolu...
Hic nikah yuzugu takmadigimdan olsa gerek, bana yuzuksuz parmagini gosterdigini anlamiyorum...
“Ben ayriliyorum karimdan” diyor...
“aaaaaaaaa, no’ldu, hayirdir ?” diyorum...
.Aslinda aklim bu cocugun kan degerleri niye boyle berbat, ilac mi aliyor, icki mi iciyor, hic oyle bir tip degil, acaba kotu bir hastalik gelisiyor olmasin diye bilgilerimi tariyor..
Birdenbire basliyor anlatmaya....
Birgun once alisverise gitmisler, sevgililer gununu kutlayacaklari minik osteria° da yer ayirtmislar... Evlerine IKEA’dan catal kasik takimi almislar... Eve donmusler, aksam yemegi icin masa hazirlanirken, karisi “ben artik seni sevmiyorum ve ayrilmak istiyorum” demis ve daha o aksam babasinin evine donmus...
Oylece kalakaliyorum... Ne diyecegim...? Ne demek gerekir...?
Ne denilebilir, icinde firtinalar kopan bu genc adama...?
“Uzulme” demek, anlamsiz, komik hatta acimasiz olmaz mi...? Karsimda gozlerinden yaslar suzuluyor ve ben ne soyleyebilecegimi bilmiyorum...
“Daha ne yapsaydim ?” diye soruyor bana... Her hafta ona cicek aldim, 3 iste birden calisiyorum, annesine yakin ev aldik, tatillere ciktik, evde ondan cok is yaptim, hatta serenad bile yaptim diye anlatiyor...
“ise yaramaz Andrea”, diyorum, “ask bittiyse hic birsey ise yaramaz” diyorum...
Karin gitmekle durust davranmis, arkana bakma, kabul et ve yeni bir askin gelip seni bulacagi ani bekle , diyorum...
"Canin yanar ama gecer iste sonunda" diyorum...
"Aska can cekistirmek, cok gunah, birak aci cekmeden òlsùn"diyorum...
Ben, basbayagi, dupeduz, boyle havadan sudan konusur gibi ask icin konusuyorum...
“Yasayamam ben, onsuz var olamam, bitti benim hayatim artik” diyor...
“Belki de dogru bu soyledigin diyorum, hyatinin bu parcasi bitti mutlaka bir yerde birdenbire yeni bir parcasi baslayacak.... “Biten bir askin en guzel tarafi, birgun bir yerlerde baska bir askin baslayacaginin kesin olmasidir” diyorum...
Ben nerede hata yaptim, neyi eksik yaptim diye tekrar tekrar sorup duruyor...
Onun icin cok uzuluyorum... O gittikten sonra, kendisini sevmeyen bir insanla birlikte yasasaydi eger, hersey cok daha ùzùcù, cok daha kederli, cok daha bogucu olurdu herhalde diye dusunuyorum...
Kahve molam uzuyor... Calan sarkiyi taniyorum...
“Hazirim kendimden gecmeye ask isterse,
Kelebek omru kadar kisa surse” diyor sarkida...
Postami kontrol ediyorum, Cigdem benim bir yazimdan hareketle, insanin kendisini sevmesi uzerine bir yazi yazmis...
Size simdi anlattigim herseyi dusunerek, sana bir pas verecegim diye yaziyorum ona...
Andrea bu yazdiklarimi okusa da anlamaz ama yapabilseydim, asklari bittigi icin uzulen herkese, sakin ama sakin kendinizden vaz gecmeyin, yasiyorsaniz bir ikinci seceneginiz mutlaka vardir derdim...
Megerse ben askla ilgili konusurmusum, hem de nasil konusurmusum diye dusunup gulumsuyorum bu arada...
.
Hadi bakalim artik susturabiliyorsaniz susturun beni...
.
.
17 subat 2010'Roma
20 yorum:
pek de güzel konuşuyorsun aşk hakkında Mehtapcım.. bence devam da etmelisin.. ve burdan herkese benim de bir sözüm var: kendinizi sevin ki, hayat da sizi sevsin.. kapanan kapıların ardından hiç değilse bir pencere mutlaka açılıyor, bakmayın sadece, görmesini de bilin..
kucaklıyorum sevgimle...
merhaba,mehtap hn uzun zamandır yazdıklarınızı takip ediyorum dahası sizi tanımaya çalışıyorum.şuanda işyerimdeyim bi fakültede dekan sekreteri olarak görev yapıyorum.sizi tanıdığımdan beri her sabah bugün değişik bişi varmı diye sitenize bakarım ve masa üstümde akşam mesai bitimine kadar sizin sitenizdeki şarkıyı dinlerim.bugün yazdıklarınızı okurken sabah kahvemide aldım elime önce yazdıklarınız herkezin yazdığı türden kahveden ve günlük yaptıklarınızdan bahsetmişsiniz sonra yazdıklarınızsa beni derinden etkiledi.bende 10yıl flörtün üzerine 6yıllık evliliğimi bitirdim,bende oturup düşünüyorum bu insan için ben daha ne yapabilirdim diye.ama bu sanırım bizim yaptıklarımızla yada yapmadıklarımızla alakalı değil.yani herşeyin bir ömrü var diye düşünüyorum...doğuyor,büyüyor ve ölüyor...eşimle yaşadığım eve gidipte giysilerimi ve eşyalarımı alamadım heryerde eşimin sesi var sanki ayak seslerini,nefesi hissediyorum biliyorum bu beynimin bana bir oyunu O yok artık...kendisine ait ne varsa aldı ve şimdi tekar hayata bi başka kadınla başlama aşamasında...herşeye rağmen hayat güzel ve yaşamaya değer demek istiyorum arkadaşınızada...evet hislerinizin duygularınızın havada anlamsız kaldığını düşünüyorsunuz ve bunu açıkca yaşıyorsunuz ama geçen hiç anımızı geri alamıyoruz ve ömrümüzün bir kısmını da aslında üzülmekle geçiriyoruz.değermi üzülmeye...HAYIR DEĞMEZ...
çok güzel konuşuyordunuz, susmasaydınız daha keşke :)
Elinize sağlık.
ayrılık sonrasında önce gözler ağlar sonra yürek...ama elden bişi gelmiyor... gitmek isteyene dur desen boşu boşuna kendini ümitlendirmiş oluyorsun...arkadaşınıza söyleyin yüreği sızım sızım sızlayan,yaşadıklarını tekrar tekrar gözden geçirip ben nerde hata yaptım,yada daha ne yapabilirsim diyen bir tek kendisi değil...
Genç arkadaşınız için üzüldüm ama çok genç hayattaki güzellikleri göremeyecek kadar .Sakın ben nerede hata yaptım diye sormasın en büyük hatası bence aşkın gözünü kör ettiği anda seçtiği arkadaşı...Hayat her sabah yeniden doğan güneşle birlikte yeniden başlar....Sevgiler.Mine
çok hoş bir uslupla yazıyorsunuz yüreğinize sağlık(bu cümlenin italyancası var mı peki)
Merhabalar
susturmak isteyen de kim ki ne olur devam edin ...Ben zevkle sessiz de olsa takip ediyorum sizi
Arkadaşınız Andrea için çok üzüldüm çok zor günler geçirecek eminim .... acaba neden hep aşka bağlı olanlar sevgisi için savaşanlar hep terkedilirler yada bana hep çevremdede böylesi denk geliyor bilmiyorum .
Dinlediğimiz şarkı Ferhat Göçer - Görmeden duymadan mümkün mü yaşamak Sen söyle hayat
Sevgiler grimsi bir İstanbul dan
Canım...
hem de nasıl güzel konuşurmuş Mehtap AŞK hakkında... :)
hem gözlerim doldu, hem yüreğim coştu...
en çok ta "Aska can cekistirmek, cok gunah, birak aci cekmeden òlsùn" sözün yüreğimi acıttı...
"sakin ama sakin kendinizden vaz gecmeyin, yasiyorsaniz bir ikinci seceneginiz mutlaka vardir" sözün ise onardı yüreğimi ve umut doldurdu :)
Ferhat Göçer'de en sevdiğim şarkısıyla çok güzel eşlik etti bu güzel yazına :)
aşk için neyapılır bilmem ama bilene saygımız var.zor mesele aşkı tarif et demişler mevlanaya parmagımın ucuyla bile giremedim nasıl bir deryaysa demiş.mevlana böyle demişse biz ne demeliyiz bilmiyorum.sevgiyle cok mutlu kalın sevgili mehtap ve arkadaşlar
Çok güzel bir hikaye. Okurken beni taa yıllar öncesine tasidi. 24 yasinda, benim icin herseyi yapan, beni deliler gibi seven ve evlenme teklif eden bir erkekten "sana karsi durust olmaliyim. Seninle evlenemem, cunku sana asik degilim." diyerek ayrilmistim 2.5 yillik iliskinin sonunda. Cok ama cok uzuldugunu gozlerimin onunde gordum. Uzunca bir sure ne yaptigini bilmeden dolasti, durdu. Ayni ortamda oldugumuz icin sonralari uzun yillar birbirimizi gorduk, degisik vesilelerle karsilastik. Ve o sonunda, "kiz kardesim" dedigi ve butun sIkIntilarini paylastigi kizla aniden evlendi. Onun icin cok sevindim. Ne de olsa butun sIkIntilarini bilen, en kotu zamanlarinda ona destek olan birisiydi. Ankara'dan tasindilar ve hayalini kurdugu sirketi kurdu. Hala evliler ve 2 cocuklari var. O, oyle bir iliskiyi hak ediyordu. O herseye raziydi ama benim onunla evlenmem ona yapilabilecek en buyuk haksizlik olurdu. Benim icin de cok zor bir karardi ama o karari verdigim ve hem kendime hem ona karsi durust oldugum icin cok mutluydum. Hala da oyleyim. Ben ne mi yaptim? Ondan tam 7 yil sonra sadece 2 ay tanidigim biriyle evlendim ve hemen yurtdisina gittim. Asik olmustuk. Cok mutlu bir 8 yil sonra benden ayrilmak istedi. Gerekcesi birbirimize uymadigimizi anlamis olmasiymis. Baska biri falan da yoktu. Sadece despresyona girdi ve yapabilecegi tek seyi yapti: beni hayatindan cikardi. "Seni cok seviyorum. İlerde bana tesekkur edeceksin." dedigini animsiyorum. 6 gun icinde aldigi ve benim sonradan haberdar oldugum bu karar hayatimin en buyuk travmasi olmasina karsin, "hayat herseye ragmen devam ediyor. Daha sonra ve daha aci bir sekilde olacagina, simdi olmasi cok daha iyi." diye dusunerek ve "Allah beni uzmez, bunda MUTLAKA bir hayir vardir. Demek yolumdan cekilmesi gerekiyormus." diyerek, hayatima kaldigim yerden devam ettim. 1.5 yil oldu ayrilali. Onu arada ozlesem de (kolay degil 8 yillik evlilik) ona asla kizgin degilim, zaten hic olmadim da. Ayrildiktan kisa bir sure sonra kendime geldigimde, ona gercekten tesekkur ettim. Simdi kenidimi daha "butun" hissettigim bir iliskim var ve mutluyum. Bunun bir "son" degil yepyeni bir "baslangic" oldugundan o kadar emindim ki. Su anda 38 yasindayim, neredeyse 39. Cocugum yok. Iyi ki de olmamis diyorum. Travmasi cok buyuk olurdu eminim. Tekrar bir yuva kurmayi ve belki cocuk sahibi olmayi bile dusunuyorum. Neden olmasin? Bunlari Andrea'ya soylemeyi cok isterdim ama belki siz iletirsiniz. Ve ben sunu ogrendim. Hayatta asla SON yok. Tek bir son var hepimizi bekleyen. Onun disinda butun yasananlar sadece "surecin bir parcasi". Birbirini izleyen halkalar gibi sürecler de birbirini izliyor ve ne olursa olsun, hayatta bizim iyiligimiz icin oluyor, oyle olmasi gerektigi icin oluyor. Bu kadercilik degil bence. Yeter ki almamiz gereken dersleri alalim ve sonrasinda o yasadiklarimizin bize neler getirecegini gorebilelim. Buna yurekten inandiktan sonra hayata bakisi da degisiyor insanin. Oyle degil mi? Allah bizi niye uzsun? :)) Sagicakla kalin.
son 2 yazı içerik ve görseller olarak incelendiğinde insanı farklı dünyalara götürüyor. içerikleri ve ifade edilişteki mukemellik nedeniyle 2 arkadaşıma önerdim. görseller benimmmm.
merhaba mehtap hanım, umarım iyisinizdir. şu anda türkmax kanalında rastladığım bir programda bir hanım (adı ve titri hala yazılmadı ve programın sonu geldi zap yakarken yakaladım), kilo verme sorunu ile ilgili arayan bir hanım izleyiciye sizin beslenme öğütlerinizi aynen aktardı. ama aynı sizin beslenme programını ve beslenme öğütlerini tekrarladı neredeyse. yani sizi fotoğraflarınızdan tanımasam bu yaşlı beyaz saçlı hanım doktoru (sanırım dr) siz zannedebilirim; anlattıklarından dolayı. doğru bilginin yaygınlaşması ve kamusallaşmasından daha güzel bir şey olamaz sanırım. ama bir burukluk da oluştu nedense içimde; size haksızlık yapılmasın isterim. ben kendim de konuşan hanıma haksızlık etmek istemem. programın tekrarını bulursam izleyeceğim. bakalım içerik nasıl gelişmiş. size selamlar, sevgiler gönderiyorum. kendinize iyi bakın, aşkla kalın. güneş.
Sakin susma sen, devam et anlatmaya, cok güzel anlatiyorsun. Birden kendimi o yagmur sizan pencerenin kenarinda buldum yazini okurken, hemde günesli bir günde:)) Kahve kokusu ve sarki esliginde seni dinlemek cok güzeldi, lütfen devam ettttt:))
Kucak dolusu sevgiler gönderdim güzel yüregine:)
ne kadar doğru düzgün hos bir kadınsınız,blogunuz cok hos,cok güzel yazıyorsunuz,saglıklı beslenme konusunda verdiğiniz bilgiler için de ayrıca tesekkurler,sevgiler
Sadece iyi bir hafta sonu dilemek
istemiştim.
Tıpkı bir film gibi,sanki birazcık göz hizasının üstünde odandayım ve görüyorum yağmur damlalarının yol aldığı camları beyaz bulutlu kalemini,kalemliğini,takvimini...Yanındayım sanki ,sen beni göremiyorsun ve ben sessiz sedasız seninle olmanın, bir nefes ötende olmanın keyfini yaşıyorum.Nöbetlerdeki sıkıntılarını,kahve molanda müziğini ve sessiz sedasız konuşan hatta karşılıklı konuşan beynini duyuyorum.Öyle güzel anlatıyorsun ki Andrea bir yüze ve bir vücuda bile sahip benim dimağımda.Canım doktorcuğum sen hep anlat,aşkı anlat,hayatı anlat,sevgileri,sevinçleri hüzünleri ...İnsana dair ne varsa anlat.Çünkü sen anlatınca can buluyor,cana-kana bürünüyor hayat...Sevgiler sana ve senin sayende bu çizgide buluşan,yolu senden geçenlere...
Merhaba Mehtap Abla! :)
Blog unu merakla takip ediyorum ve bunca emeğini takdir ediyorum. Yardımların için gerçekten teşekkürler :)
Annem blog undan bahsettiğinde internetten bulduğu sıradan diyetlerden sandım... Ama baktım kendi gerçekten kilo veriyor, ben de bi göz atiym dedim ve sayende yaklaşık bi buçuk ayda 6 kilo verdim! (Gerçi 2sini geri aldım ama okul stresi işte...) Şu an çok mutluyum! :)
Ben de bi blog açtım bi göz atarsan sevinirim gerçekten!
Tekrar teşekkürler!
http://vanilyakaramel.blogspot.com
co kgüzel yazmissiniz ....
“bu 40 yillik hatiri olacak kahvelerden” ... bu sözleri anlatamamanin ne demek oldugunu cok iyi biliyorum...bende yurt disinda yasiyorum
Yorum Gönder